İspanya'nın St. Tropez'i: Sitges

Barcelona’ya daha önce iki kez gittiğimiz için bir daha yolumuz düşmez sanıyordum ama eşimin bir iş toplantısı Barcelona’nın bir sahil kasabasına ve bir de benim doğum günüme denk gelince eşim “hadi” dedi. Ben de zaten seyahat denilince, hayat durduğu için dünden razıyım.

Bir defasında Barcelona’dan motosiklet kiralayıp bütün sahili, Costa Brava’yı gezmiştik ama Sitges tam ters tarafa düştüğü için gitme şansımız olmamıştı. İspanya’nın Katalonya bölgesinde bulunan küçük bir kasaba, Sitges. Ama bazı festivallerden, karnavallardan dolayı ve gey/lezbiyen hayat stili yaşayan turistler için popüler bir kasaba.

Yıl boyunca sayısız aktiviteye ev sahipliği yapıyor ki en ünlüleri; Sitges International Film Festival, Sitges Karnavalı, Tiyatro Festivali, Vintage ve Gay geçit töreni ve konserler gibi… 4400’den fazla yatak kapasitesi olduğunu öğrendiğimde şaşırıyorum ama boylu boyunca uzanan sahillerin doluluğuna bakınca, kasabaya inanılmaz bir turist akını olduğu gerçeğini de gözlerimizle görüyoruz aslında.

Sahil bembeyaz kumları ile boylu boyunca uzanırken merdiven ile çıktığınız büyük caddenin yanındaki geniş kaldırım bisikletlilere, paten yapanlara, segway kullananlara ve tabii ki yayalara ayrılmış. Dolayısıyla sahil boyunca her türlü sporu yapana rastlamak mümkün. Bizde olsa sahile devasa tesisler yapıp, denizler çoktan parsellenmişti bile. Oteller yolun öbür tarafında, ama sadece otel yok tabii, arada çok güzel evler de göze çarpıyor. Zaten bizdeki gibi abartı olmadığı için oteller dikkatinizi çekmiyor bile. Sahil herkese ait.

Barcelona’ya çok yakın olduğu için araba ile gelen günübirlikçiler de var ellerinde şemsiye ve şezlongları ile gayet mütevazı güneşlenip, denize girip tekrar evlerine dönüyorlar. Nerede bizdeki kargaşa (bu arada seyretmediyseniz BKM oyuncularının 300 günübirlikçi adlı minik fragmanını ne olur seyredin, gülmeye doyamayacaksınız). Bu arada şezlong ve şemsiye kiralamak isterseniz 11 Euro gibi bir rakam tutuyor ki benim dudaklarım uçukladı, o zaman insanların neden ellerinde şemsiyeler ile dolaştığını çok daha net anladım.

İspanya’nın St. Tropez’i olarak adlandırıldığını öğrendiğimiz kasabadan ayrıca birkaç ünlü sanatçının da çıkmış olması buraya daha da bohem bir hava vermiş. Katalan ressam, Santiago Rusinol, yazları kasabada yaşamaya başlayıp da kasaba görüntülerini resimlemesi Sitges’i daha da bilinir kılmış. Kasabanın sokakları masalsı, küçücük, bazı yerlerde daracık sokaklar ama içlerinde harika butikler, pastaneler, publar var. Bazı pub-barların kapıları özellikle sürekli kapalı, hangi yere gidip gidemeyeceğinize gay/lezbiyen pubları kontrol ettikten sonra gitmekte fayda var. İngiltere’de yaşarken bir Türk arkadaşım beni ziyarete gelmiş, ben ve İsveçli bir arkadaşım onu Londra’da gezdirmiştik. Gece geç bir saatte, Soho’da ışığı yanan tek yer olduğu için, kahve içmek için girdiğimizde yerde etrafın loşluğundan uzunca bir süre bir gay barda olduğumuzu anlamadık, ta ki Türk arkadaşım gidip de ladies tuvaletinden başka tuvalet olmadığını keşfedene kadar : )

Bizi sanırım en çok güldüren; her seferinde o kadar strese girdim ki geçerken sokağın adını not almamışım, ana sokaklardan birinde her iki tarafında cafelerden oluşması ve tüm sandalyelerin sokağa baktığı yerden geçmekti. “People Watching” her yerde vardır ama bu sanırım gördüğüm en dehşetlisiydi, çünkü geçerken kendinizi “Cat Walk”ta gibi hissediyorsunuz ama oturanlar genelde gayler olduğu için kendimizi her seferinde bir garip hissettik ne yalan söyleyeyim.

Sitges’in en tipik yemeği “Xato”muş. Ama yemeğin içinde endiz salatası, morina balığı, ton balığı, ançuvez, patlıcan ve siyah zeytin varmış. Benim damak tadıma tam hitap etmediği için ben tercihimi paelladan yana kullandım. "Penedes" adl verilen "siyah sarap" bu yemeğe eşlik edermiş genelde ama biz Esterella adlı yöresel bir bira içtik ve memnun kaldık.

Sitges’te ilk yaşam M.Ö 4. yüzyıla kadar uzanıyormuş. Sitges Kalesi 1041’de inşa edilmiş. Sitges ismi ise 12. ve 14. yüzyıllar arası köyü yönetmiş Sitges ailesinden gelmekte imiş. Kasabada bugün yerleşik olarak yaşayanların % 35’ini Hollandalı, İngiliz, Fransız ve İskandinav azınlık oluşturuyormuş ve bu nüfusun çocuklarının gidebildikleri enternasyonal okullar varmış.

Sitges, Barcelona Havaalanı’na çok yakın olduğu için tatilciler için ulaşımı inanılmaz kolay. Bu arada Barcelona’dan kalkan ve Sitges’ten sıklıkla geçen trenlerde var. En fazla bir saat içinde Sitges durağına varıyorsunuz. Taksi ile gelecekseniz iki farklı yol var eğer otobandan gelirse çift yönlü otoban ücretini de taksi ücretine ekliyorlar ki otobandan tek yönlü geçiş 6,50 Euro. Aceleniz yoksa sahil yönünden gelmek daha ucuz oluyor. Hem de kıvrıla kıvrıla giden yollarda sahilin güzelliğini seyretmek mümkün.

Kasabanın en belirgin binası ‘Sant Bartomeu i Santa Tecla’ ya da daha bilinen ismiyle ‘La Punta Kilisesi’. Stratejik yeri nedeniyle kasabanın da ikonu haline gelmiş kilise iki çan kulesi ki bunlardan biri bugün saat kulesi şeklinde, kasabanın her yerinden görünebiliyor. Kilise 17. yüzyılda Barok stili kullanılarak inşa edilmiş.

Sitges’in bir başka bilinirliliği de Bacardi ailesinin orijininin burası olmasından kaynaklanıyormuş. Bacardi’nin yaratıcısı Facundo Bacardi y Maso meğer bu küçük kasabada dünyaya gelmiş.Kasabanın önünde boylu boyunca uzanan tam 17 adet kumsaldan hangisinde denize gireceğiniz sizin tercihinize kalmış. Deniz her ne kadar sığ ise de özellikle orta alanda kalan plajların zemini kum olduğu için gayet güzel. Daha az popülasyonu gördüğünüz zaman aldanmayın çünkü o plajların zemini çok taşlı olduğu için kalalabalık genelde denizin daha iyi olduğu plajları tercih ediyor.

Plajlarda uluslararası mavi bayrak uygulaması var ve hoparlörlerden o günkü deniz ve plajların durumu mutlaka anons ediliyor. Her bir plajın farklı adı var. Sanırım en iyiler Platja De L’estanyol ve Le Bassa Rodona. Ben bir de Otel Terramar’ın önündeki plajdan girdim ama ayağınızda ayakkabı olmadan girmeyin sakın, çünkü inanılmaz çakıllı bir yerdi, gerçi kayalıkların olduğu yerler şinorkel yapmak için ideal olabilir ama yine de ayakkabısız girip çıkmak çok zor. Ben yaptım siz yapmayın diyorum kısaca : )

Eğer bu küçük, şirin tatil kasabasına gitmek isterseniz mutlaka karnaval ve festival tarihlerine bakıp gitmenizi tavsiye ederim çünkü neredeyse yılın her anı farklı bir karnavala ya da festivale rastlamak mümkün…

Yazı ve fotoğraflar: Banu DemirInstagram: banuyollarda

BANU DEMİR

Yazar Hakkında

BANU DEMİR

İstanbul Üniversitesi Radyo-TV bölümü ve Marmara Üniversitesi Contemporary Business Management’tan (gece bölümü) mezun olduktan sonra İngiltere Nescot College’da okudum.