İstanbul Boğazı’nın Karadeniz’e açıldığı bu sakin ama bir o kadar da güzel kasabasını, İstanbul turu yaparken sakın atlamayın. Geçenlerde yurtdışından iki arkadaşım ziyarete gelmişti, nasılsa en turistik yerleri bir şekilde görecekler, ben bir de onlara Karadeniz havası tattırayım istedim ve Anadolu Kavağı’na yollandık.
Boğazın her iki yakasında nasıl Anadoluhisarı ve Rumelihisarı var ise boğazın girişinde de Anadolu ve Rumeli Kavakları adeta birbirlerine arkadaşlık ederler. Hisarlar, kuleler arası nasıl hit olup kulaktan kulağa bugüne kadar gelen hikâyeler varsa aynı şekilde Anadolu Kavağı’nın da var. Anadolu Kavağı öyle stratejik bir nokta ki yüzyıllar boyu İstanbul’a egemen olan tüm kavimler, topluluklar, imparatorluklar tarafından şehri korumak üzere seçilmiş. Çok eski mitolojik hikâyesinde bile boğazın her iki tarafında yer alan büyük kayalar olduğu ve bunların birbirlerine çarparak çıkardıkları sesler ile boğazdan geçmeye çalışan gemileri korkutmaya çalıştıklarına inanılırmış. Yine başka bir efsaneye göre Argonotlardan Jason boğazın her iki yakasına da sunaklar yaptırmış. Sunaklara yüzyıllar içinde mabet ve tapınaklar eklenmiş. Anadolu yakasındaki mabedin, 12 tane Yunan tanrıçasının mabedi olduğu da bilinen efsaneler arasında.
Bugün Yoros Kalesi olarak bilinen kale, Anadolu Kavağı’nın tepesinden Karadeniz ile Boğaz’ın birleştiği yeri ayaklarınızın altına seriyor. Kaleye yürüyerek de çıkabilirsiniz ama biraz meşakkatli. Yokuş oldukça dik. Eşim ve benim bir Barselona macerası sırasında inanılmaz bir tırmanışımız olup da sonuçta tırmanarak ulaşmaya çalıştığımız manastırın yol seviyesinde olduğunu öğrendiğimizde ettiğimiz yemin yüzünden, eğer tırmanılabilecek yere araba ya da başka bir araçla çıkılabiliyorsa genelde onu tercih ederiz. Dolayısıyla eğer arabayla geldiyseniz kalenin yanında arabayı park edebileceğiniz boş alanlar ve güzel kafeler var. Yok, vaktimiz de enerjimiz de var diyorsanız; keyfini çıkara çıkara yürüyebilirsiniz de…
Yoros Kalesi’nin Bizanslılar tarafından yapıldığı söyleniyor. 1352’de Cenevizliler kaleyi ele geçirmiş. 1452’de de Fatih Sultan Mehmet kaleyi fethetmiş. Kalenin isminin, Yunanca “oros” yani “dağ” ve “ourios” yani “iyi rüzgârlar”ın birleşiminden oluştuğu düşünülüyor. Kale, zamanında boğazdaki en büyük kale iken bugün sadece bir harabe halinde… Keşke daha iyi şartlarda korunabilseydi diyorum.
Daha önce güzelliğine doyamadığım Boğaz manzarasında; bütün haşmetiyle yükselen 3. köprü bacaklarını görünce bu sene aynı tadı alamadım maalesef. Köprünün görüntüsü nedense üstüme üstüme geldi. Umarım burası bir köprü için doğru stratejik bölgedir diye içimden geçirmedim dersem yalan olur.
Eeeee Anadolu Kavağı’na kadar gelmişken deniz kenarında balık yemeden dönülmez. Kavağın midyesi ve kalamarı da meşhur… Biz Yosun Restaurant’ta yedik ama bence iskelenin yanındaki tüm deniz kenarı restoranlar aynı güzellikte gözüküyordu. Bu arada çocukların hemen yanımızda ekmekle o kadar çok balığı yakaladığını görünce, boğazın nimetlerine yine içimden şükrettim.
Bu arada Anadolu Kavağı’na, Denizcilik İşletmeleri’nin Boğaz turu yapan vapuru ile de gelebilirsiniz. Biz araba ile gittik ama arkadaşlarımızı oradan Eminönü’ne giden uzun Boğaz turu vapuruna bindirdik, böylece tüm Boğaz’ı geçen keyifli bir Boğaz turu yapmış oldular.
Vaktiniz olur ise kasabanın içerisinde şöyle bir turlayın ve güzel bir dondurma yiyin. Meydandaki 18. yüzyıldan kalma Cevriye Hatun Çeşmesi’ni de atlamayın derim.
Yazı ve fotoğraflar: Banu Demirbanuyollarda.twitter.com
instagram: banuyollardabanuyollarda.wordpress.com