İzlanda ile ilk tanışmamızı ve İzlanda hakkında bilinmesi gerekenleri bir önceki yazımda anlatmıştım. Gelelim İzlanda’nın en doğusundaki liman şehri Seydisfjordur’den İzlanda’nın ikinci büyük kenti Akureyri’ye kadar olan yol maceramıza…
Seydisfjordur ile Akureyri arası 292 kilometre. Araç ile yaklaşık 3,5 saat sürüyor. Bu kadarlık mesafede hem volkanik arazi, hem göl, hem şelale, hem de gayzer göreceğiz.
İlk molamızı genel ihtiyaçlar için Seydisfjordur’e yaklaşık 40 dakika mesafede verdik. Burası lokal bir restoran. Ama içine göz attığınızda restorandan ziyade bir av evi olduğu kanısına varıyorsunuz. İçinde 18’e yakın doldurulmuş hayvan postu var.
Restoranın dışında ise tamamen ağaç kütükleri kullanılarak yapılmış ufak bir kulübe vardı. İzlanda’da pek çok yapıda çatılar çok dik ve sivri kullanılmış. Bunun bir sebebi kar yağdığında karların birikmesini önlemekmiş.
Buradaki kısa mola ardından Akureyri’ye 92 kilometre mesafede yer alan kaynak sularının ve gayzerlerin bulunduğu Namafjall Hverir bölgesine geldik. Daha yaklaşmadan bile sıcak su kaynaklarından yükselen buhar kümelerini görebiliyorduk.
Hverir denilen kaynak suyu bölgesi İzlanda’nın en yüksek sıcaklığa sahip bölgelerinden biri olan Námafjall Dağı’nın doğu eteklerinde yer alıyor.
Burası ilk baktığınızda dümdüz çöl gibi bir araziye benziyor. Ama aynı zamanda arazinin her yerinden dumanlar yükseliyor. Dümdüz arazi üzerinde küçüklü büyüklü çukurlar...
Her birinin içi fokur fokur kaynıyor. Bazılarında su, bazılarındaysa çamur kaynıyor.
Daha otobüsten inmeden bile burnumuza keskin bir kükürt kokusu geliyor. Buradan çıkan gazlarda yoğun bir kükürt var. Kısa süreli çok zararlı değil ama uzun süre havaya maruz kalmak sağlığı ciddi ölçüde tehdit ediyor. Ben burada o kadar olmasa da daha sonra Nikaragua’da ziyaret ettiğim Masaya Volkanı’ndan çıkan gazda kükürdün olumsuz etkisini hissetmiştim. Önce gözlerinizi etkiliyor. Gözleriniz yaşarmaya başlıyor ardından genziniz hafif hafif yanmaya başlıyor. Ardından daha fazla kalmaya gerek yok. İlk etkileri kısaca böyle özetleyebilirim.
Gelelim burada nasıl yürüyeceğinize. Belirli alanlardan öteye geçmemek için işaretler var ve bunlara kesinlikle uyulması gerekiyor. Çünkü bazı kaynaklar basınç birikince biraz daha şiddetli püskürebiliyorlar. Tatilinizin devamında yanık ile uğraşmak istemiyorsanız oradaki kurallara katiyetle uymalısınız.
Buradan otobüse binerek eşsiz bir doğaya sahip olan Myvatn Gölü’nün kıyısından ilerliyoruz. Bu göl ve çevresine genel olarak Myvatn bölgesi deniliyor. Biraz önce gördüğümüz sıcak su kaynakları, Dimmuborgir denilen lav ovası ve Godafoss isimli şelale de bu bölge içinde. Yani neredeyse 2-3 kilometrede bir coğrafya değişiyor.
Aynı zamanda bu değişken coğrafya kuşların göç yolları üzerinde olduğundan kuş gözlemcileri için de bir cennet.
Kısa bir yolculuk sonrası ikinci durağımız; Dimmuborgir Lav Ovası.
Burada 2 farklı rota var biri kolay olan mavi rota, diğeri zor olan kırmızı rota. Mavi rotayı seçerseniz 570 metre, 840 metre, 2,3 kilometre ya da 3,4 kilometre gibi alternatif yollardan gidebilirsiniz. Kırmızı rota ise yaklaşık 2 kilometre ve biraz daha inişli çıkışlı. Biz bu alanı görmek için 840 metrelik kolay yolu tercih ettik.
İzlandaca “Dimmu” karanlık, “borgir” ise şehir anlamına geliyor. Buranın adı karanlık şehir. Bundan 2300 sene kadar önce burada ufak bir göl varmış ama altında sürekli kaynayan bir magma olduğu için su zaman içinde buharlaşmaya başlamış. Göl tam olarak buharlaşmadan burada bir patlama olmuş. Dışarıya çıkan lavın sıcaklığı suyu tamamen buharlaştırmış ve sonunda bu yeryüzü şekilleri oluşmuştur.
Burada “Kirkjan” yani kilse dedikleri bir lav formu da var.
Ama dikkat ederseniz bu tarz yerlerde hep bir şekli bir şeye benzetme eğilimi var ve aslında bu turistlere de çok güzel pazarlanıyor. Kapadokya’da da böyle, burada da böyle, Bolivya’da da böyle… Biz de geleneği bozmadan lav şekillerini bir şeylere benzete benzete yürüdük.
İzlanda efsanelerinde Dimmuborgir’in cehennemi ve dünyayı birleştirdiği söylenir. Kuzeyde yaşayan Hristiyanların inançlarında da Dimmuborgir şeytanın cennetten kovulduğunda dünyaya indiği ve cehennemi yarattığı yer olarak anılır.
Her sene bu efsaneye yönelik bir festival de kutlanıyormuş.
Norveçli popüler senfonik black metal grubu Dimmu Borgir de adını bu yöreden almaktadır.
Bu kadar lav formundan sonra biraz çağlayan sesi ile dinlenme vakti. Dimmuborgir’den 15-20 dakika mesafede yer alan Godafoss Şelalesi oldukça etkileyici.
12 metreden dökülen şelaleyi 180 kilometre uzunluğu ile ülkenin dördüncü büyük nehri Skjalfandafljot besliyor.
İlginç de bir hikâyesi var. İnanışa göre 1000 senelerinde Ljosavatn bölgesinin kabile reisi Borgeir ve Althing’in (dünyadaki ilk parlamento örneği) söz sahibi biri İzlandalıların Hristiyan inancını kabul etmeleri konusunda görevlendirilmişler. Bunun üzerine kabile reisi ve söz sahibi buldukları pagan tanrılarının heykellerini getirip bu şelaleye atmışlar. O zamandan beri de bu şelale “Tanrıların Şelalesi” anlamına gelen Godafoss adı ile anılıyormuş.
Bu bölgeden ayrılmadan yapmanız gerekenleri eksiksiz yaptınız mı merak ediyorsanız işte size bir check list : )
Akureyri’de otel tavsiyesi açısından birkaç örnek verecek olursak şehir merkezinde yer alan ve çevresinde birçok alışveriş noktası, restoran ve kafeler bulunanIce Apartments Akureyriotelini düşünebilirsiniz. Otel ulaşım ağlarına da oldukça yakın bir konumda yer alıyor. Bu otele ek olarak ise Akureyri kasabasına 5 km mesafede bulunan ve kırsal bir bölgede bulunan Skjaldarvík Guesthouse otelini de düşünebilirsiniz. Otel bir çiftlik içinde yer alıyor ve içerisinde birçok çiftlik hayvanı da bulunuyor. Bu iki otel dışında, Akureyri kasabasında ki diğer oteller için buradan booking.com’a girerek Akureyri otellerine göz atabilirsiniz.