Yıllardır hayalini kurduğumuz 7 günlük İzlanda turumuza başlamak için öncelikle, yine çok sevdiğimiz başka bir şehir olan Stockholm’den erken bir uçuşla sabah 9 gibi İzlanda’nın başkenti Reykjavik’e ulaşıyoruz. İzlanda’ya henüz Türkiye’den direkt bir uçuş olmadığı için bu alternatifi seçebilir ve birkaç gün de Stockholm’ün tadını çıkartabilirsiniz.
Havalimanında arabamızı kiralamamızın ardından, 30-40 dakikalık bir yolculuk sonrasında Reykjavik’in merkezine geliyoruz. Amacımız burada çok fazla zaman kaybetmek değil. Sadece etrafta ne var ne yok bir bakalım, birşeyler atıştırıp yolumuza devam edelim istiyoruz. En kuzeydeki başkent olan Reykjavik’e dönüş yolumuzda Türkiye’ye dönüş uçağımız öncesinde tekrardan gelmeyi planlamıştık zaten ve öyle de yaptık. Reykjavik’te ünlü Son of Voyager heykeli ve neredeyse şehrin her yerinden görebileceğiniz devasa kiliseyi ziyaret ettikten sonra yolumuza devam ediyoruz.
Amacımız ateşin ve buzun ülkesi İzlanda’yı tam bir daire yaparak dolaşmak. O nedenle öncelikli olarak başkentten yolumuzu güney doğuya doğru çeviriyoruz. İlk hedefimiz Vik kasabasına kadar gitmek aslında ancak ada oldukça ufak olduğundan kalacak yer bulmak pek kolay değil. Kalacak yerleri mutlaka çok önceden ayarlamak gerekiyor. Biz de Vik yakınlarında uygun bir konaklama yeri bulamıyoruz ve o nedenle de Vik’in açıklarında bulunan Westmann Adaları'nda uygun bir misafirhane ayarlıyoruz. İyi ki de öyle yapmışız çünkü bu adayı çok sevdik. Üstelik bu adaların bizim atalarımızla da bir ilgisi varmış. Dünyanın en kuzeyinde eski zamanlarda bizim ne işimiz olur dediğinizi duyar gibiyiz:) Detaylar birazdan...
Öncelikle yolumuzun üzerinde nispeten büyükçe bir yerleşim yeri olan Selfoss kasabasına uğruyoruz. Buradaki tek Domino’s Pizza’dan doyurucu pizzalarımızı alıp, nehir kenarında nefis bir manzara eşliğinde afiyetle götürüyoruz:) Aslında Domino’s Pizza gibi hazır pizzacılardan yemek gibi bir adetimiz hiç yoktur ancak İzlanda’da yemek bulmak açıkcası pek kolay değil. Hele ucuz yemek bulmak neredeyse imkansız. O yüzden bu yemek pek bir güzel geliyor bize. Özellikle de böyle güzel bir manzara eşliğinde. Tavsiye edilir:)
Yemeğimizin ardından İzlanda’nın ana otobanı olan 1 no’lu yolu takip ederek Vik’e doğru yolumuza devam ediyoruz. İzlanda oldukça ilginç bir coğrafyaya sahip. Hem buzullar hem de onlarca aktif volkanın bulunmasından dolayı, bazı yerler inanılmayacak kadar güzel yeşil tonlarla bezenmişken, bazı yerler ise insana ölüm vadisinde ilerliyormuş hissi veriyor. Böyle manzaralar eşliğinde İzlanda’daki ilk şelalemiz olan Seljalandsfoss’a ulaşıyoruz.
Şansımıza hava güneşli. Böylece bu muhteşem şelaleyi en güzel haliyle yani dört bir yanında gökkuşaklarıyla görme şansımız oluyor. Genel manzara anlamıyla gördüğümüz en muhteşem şelalelerden birisini gördük dersek abartmış olmayız. Bu şelalenin bir diğer özelliği de arka tarafına da geçilebiliyor olması. Şimdiden uyaralım,arka tarafa geçiyorsanız sırıl sıklam ıslanmayı göze alıyorsunuz demektir. Biz geçtik ondan biliyoruz:)
Seljalandsfoss’un 300-400 metre kadar ötesinde, kayaların içerisine gizlenmiş ayrı bir şelale olan Gljufrabui’yi de görmek için, yavaşça kıvrılan akarsuyun kenarından ilerliyoruz. Her yanımız yemyeşil, cennet böyle bir yer olsa gerek. Bu şelale biraz daha içlere gizlenmiş olduğu için, çok kısa bir mesafeyi ıslanmamak için taşların üzerinden seke seke geçmemiz gerekiyor. Burayı da gördükten ve fotoğrafladıktan sonra, yine Seljalandsfoss’un muhteşem manzarası eşliğinde aracımıza dönüyoruz. Bir sonraki durağımız diğer bir muhteşem şelale olan Skógafoss. Yine muhteşem manzaralar eşliğinde ilerleyerek kaynağını Eyjafjallajökull’den alan bu şelaleye varıyoruz. Eyjafjallajökull adını birkaç sene evvel patlayan ve Avrupa hava trafiğini felç eden yanardağdan hatırlayabilirsiniz. Evet aslında oldukça tehlikeli bir ülkedeyiz:)
Gördüğümüz en güçlü şelalelerden bir tanesi olan Skógafoss ve onun meydana getirdiği akarsu, bu ovayı çok bereketli bir hale getirmiş. Her yer yemyeşil ve bu yeşilliklerin keyfini de bol tüylü İzlanda koyunları sürüyor. Skógafoss’un en üst kısmına kenarda kurulmuş olan merdiven düzeneğinden çıkmak mümkün. Buradan tüm ovayı görebiliyorsunuz. Gerçekten güzel bir manzara ve onlarca basamağı çıkmaya kesinlikle değer. Çıktığınız yerden Eyjafjallajökull’e doğru yürüyüşler de yapmak mümkün ancak bizim ne yazık ki o kadar zamanımız olmadı.
Artık feribot zamanımız yaklaştığı için yola koyuluyoruz ve feribot iskelesine 20 dakika kala varıyoruz. Neyse ki hem gidiş hem de ertesi günü ihtiyacımız olacak anakaraya dönüş biletimizi önceden almıştık. Feribotumuz çok da uzun sürmeyen bir yolculuk sonunda Westmann Adalarının (İzlanda dilinde: Vestmannaeyjar) en büyüğü ve yerleşim olan tek ada olan Heimaey Adası'na yanaşıyoruz. Kalacağımız misafirhane olan Guesthouse Hreiðrið rıhtıma sadece birkaç yüz metre uzakta bulunuyordu. Kaldığımız yeri kesinlikle herkese öneririz.
Odamıza yerleştikten sonra, beyaz gecelerin sayesinde havanın kararmamasını fırsat bilerek yollara düşüyoruz. Hava aydınlık olmasına rağmen saat gece 10:00’u geçiyor. Bu nedenle de sokaklarda kimsecikler yok. Adanın en uç noktasında bulunan gözetleme kulübesine gidiyoruz. Bizden başka bir İngiliz aile daha Puffin’leri gözlemlemek için bu kulübeye gelmiş. Puffinleri ilk bu minik kulübenin içinden görüyoruz. Bu bölge aynı zamanda birçok İzlanda koyununa da evsahipliği yapıyor. İzlanda’daki tüm koyunlar gibi buradaki koyunlar da tamamen özgür bir şekilde yemyeşil kırlarda otlamanın keyfini sürüyorlar.Yazının başında bu adaların bizim atalarımızla da bir ilgisi olduğundan bahsetmiştik. Şöyle ki, Osmanlı zamanında bir grup Osmanlı korsan bu adaya gelmiş ve adayı yağmalamış.Ciddi de bir kıyım yapmış. Aslı astarı nedir çok bilmiyoruz ancak Westmann Adalarının resmi sayfasında bu konuyla ilgili bilgi bulmak mümkün.
Biz geçmişe odaklanmayıp, bugünümüze bakıyoruz ve bu muhteşem adayı dolaşmaya devam ediyoruz. Güneşin bulunduğu yüksekliğin ve volkanik arazilerde yetişen bitkilerin kendine has yeşilinin de etkisiyle, insanın aklını başından alacak kadar güzel manzaraları izlemeye doyamıyoruz. Artık geceyarısı olmak üzere ve yarın sabah erkenden anakaraya gidecek olan ilk feribotu yakalamamız gerekiyor. O nedenle misafirhanemize doğru geri dönüşe geçiyoruz.
Bu kadar güzel manzaraları gördükten sonra, iyi ki Vik’te yer bulamamışız ve bu adaya gelmişiz demeden kendimizi alamıyoruz. İzlanda’da benzeri bir tur yapmayı planlıyorsanız mutlaka listeye katmanız gereken yerlerden birisi olduğunun altını çizmek isteriz.
Not:Yazının daha detaylı ve bol fotoğraflı halini blog sayfamızda bulabilirsiniz. https://yoldaikigezgin.com