İzlanda, Vikingler'in Evi ve Hjalparfoss Şelalesi: Reykjavik

İzlanda’da artık beni hiçbir şey şaşırtmıyor. O kadar çok coğrafi şekil, o kadar farklı doğa olayları var ki. Sadece bunlar sebep değil tabii ki böyle düşünmeme, o kadar çok sebep var ki… 
Mesela 2008’de dünya genelinde yaşanan ekonomik krizden ilk etkilenen ülke İzlanda oldu. İzlanda’daki üç büyük bankanın toplam borcu, İzlanda milli gelirinin 6 katına çıkmıştı. Yani ülke resmen batmıştı. Pek çok İzlandalı, yakındaki ülkelere göç etti iş imkânı bulabilmek için. Hatta bu dönemde “ülke satılıyor, kim alacak?” konuşmaları dolandı dilimize.
 
Ardından 2010 Mart-Nisan döneminde telaffuzu neredeyse imkânsız bir volkan “Eyjafjallajökul” patladı, ortalık karıştı. Tüm Kuzey Avrupa hava trafiği felç oldu, ülke yeniden dünya gündemine oturdu.
 
Kriz sonrası yeni anayasa gündeme geldi, 18 yaşını doldurmuş her İzlandalı’nın katkı sağladığı sosyal medya destekli dünyanın ilk çevrimiçi anayasası yapıldı.
 
Ardında ülkenin soğuk imajını değiştirmek için hadi ülkenin adını değiştirelim dediler, yarışma açalım dediler, sonunda ülkenin adı aynı kaldı. Ardından ülkenin milletvekilleri Wikileaks'in gönüllü kadrosunda karşımıza çıktı.
 
Bu nedenle İzlanda’da artık beni hiçbir şey şaşırtmıyor.

Bugün orijinal bir Viking evi ve Hjálparfoss Şelalesi’nigörmeye ve gideceğiz. Ama öncesinde Reykjavik’teki 1-2 müzeden de bahsetmek istiyorum.
 
Reykjavík 871±2 şehir müzesi… Bu müzenin tam ortasında Vikingler’den kalan tarihi bir ev var. Bu müze Vikingler’in neden Reykjavik’e yerleştiğini ve burada hayatarını nasıl idame ettirdiklerini anlatıyor. Ama müze aynı Belçika Brugge’deki müze gibi interaktif bir müze. Siz gezerken ara ara görüntüler ile anlatım yapılıyor, anlatım çoğu yerde koku ya da ses ile destekleniyor. Müzede anlatılan az ama anlatım çok başarılı.
 
Bir diğer müze ise “The Culture House” yani kültür evi. Burada da Saga el yazmaları hakkında bilgiler var. “Saga” İzlandaca dilinde “söylemek” manasına gelen “segja” fiilinden türemiş. Anlamı “söylenmiş söz” demek.
 
Sagalar dönemi tahmini olarak 930-1050 yılları arasına rastlıyor. Ancak bu sagaların yazıya geçirilmesi 1190-1320 yılları arasına denk geliyor. Sagalarda tarihi hikâyeler, öyküler gibi pek çok şey konu olabiliyormuş.
Ancak günümüzde Türkçe’ye çevrilmiş tek bir saga var: “Yanık Njáll'ın Sagası”. Orijinal adı “Njáls Saga” olan eser Kahraman Gunnarr ve bilge Njáll’ın oğullarının hikâyesini anlatıyor. Günümüzde en iyi saga olarak kabul ediliyor.
 
Evet, artık Viking Evi’ne doğru yola çıkıyoruz.

Yolda ilerleken yine lav ovaları arasından gidiyoruz. Ara ara geçtiğimiz küşük köy, kasaba yerleşimlerinden yükselen buharlara alıştık artık. Bu ülke gerçekten tütüyor.

Ancak bu kaynaklarını çok güzel kullanıyorlar. Ülkenin en ucra diyebileceğimiz noktası bile jeotermel enerjiyi kullanıyor.
 
Ardından ülkenin ayrılmaz bir parçası olan şalalelerinden bir başkasına denk geliyoruz yol üstünde. Bu şelale ne kadar güzel olursa olsun, Godafoss ve Gullfoss şelalelerini gördükten sonra bağayı sönük kaldı.

Buradan sonra Skálholt Katedrali’ne geliyoruz. Burası ilk yapıldığında İzlanda’nın en büyük katedrallerinden biriymiş. Şu an yüksekliği 30 metreolan katedralin uzunluğu yaklaşık 50 metre. Şu an gördüğümüz bu katedral 1956-1963 seneleri arasında inşa edilmiş.

Dışı çimler ile kaplı olan bu katedralin içi de İzlanda’daki diğer tüm katedraller gibi oldukça sade ve modern.

Ardından adaya 9. yüzyılda gelen Vikingler’in ilk yerleştikleri yerlerden biri olan Stöng’e geliyoruz.

Bu eski Viking evine ulaşmak için önce doğada 15-20 dakikalık bir yürüyüş yapıyoruz.

Büyük Viking yerleşimine ulaşıyoruz.

Biraz hayal kırıklığına uğradım mı? Kesinlikle evet.
 
Vikingler genelde tek bir çatı altında geniş gruplar olarak yaşarlarmış. Evin içinde geniş bir toplanma alanı ve çevresine dizili yatak odaları yer alırmış.

Mutfak ise evin farklı bir odası olarak konumlandırılırmış. Yapıları çatısı üçgen ve de üzerleri çim kaplı oluyormuş.

Buradan ayrılırken yolda rehberimiz İzlanda’lılar’ın Türkler’e bakışını özetledi kısaca. Çocuklarını bile bazen “Oğlum bak uyu yoksa seni Türklere veririm” diye korkuturlarmış. Neden mi? İlginç bir hikâyesi var. Çünkü Osmanlılarla kötü anıları var İzlandalılar’ın.
 
20 Haziran 1627’de Küçük Murat Reis komutasındaki Cezayirli korsanlar Vestmannaeyjar takımadalarına çıkmış ve 26 gün süresince İzlanda’yı istila etmişler. Buradan ganimetleri toplayarak ve 400 esir alarak Cezayir’e geri dönmüşler. Bu sırada Küçük Murat Reis İzlanda’da kendisine karşı direnenleri ve yaşlıları öldürmüş. Aslında Türk değil, asıl adı Jan Janszoon van Haarlem. Hollandalı bir devşirme… Sonradan Müslüman oluyor ve Cezayir korsanlarına bu bölgeyi iyi bildiği için önderlik ediyor. O yıllarda da Cezayir Osmanlı’ya bağlı olduğu için İzlandalılar bu olayın sorumlusu olarak Türkleri görüyorlar. Hatta Türkler’den o kadar nefret ediyorlar ki 1970’li yıllara kadar İzlanda’da Türk öldürmek serbest oluyor. Ama yine de hiçbir Türk’ü öldürmemişler. İzlandaca “Tyrkjaranid” yani “İnsan çalan Türk” diye bir kavram var. Ama şu an bu hikâyeyi herkes gülerek anlatıyor.
 
Rotamızdaki diğer durak ise Hjalparfoss Şelalesi. Bu şelale de gerçekten çok etkileyici. Hekla Volkanı’nın lavların arasından iki farklı koldan gelen nehir burada ufacık bir göle dökülüyor.

Burada birleşen nehirlerden biri Fossa, diğeri ise Tjorsa Nehri. Görüntü muhteşem!

Bu bölgeye en yakın kasaba 30 kilometre mesafedeki Fludir kasabası. Kasabadaki halkın geçim kaynağı da balıkçılık. Arada bu göle de gelip balık tutuyorlarmış.

Buranın ve aslında tüm İzlanda’de gördüğüm etrafta hiç çöp olmamasıydı. Maalesef biz de böyle bir yer hele ki hafta sonu ertesi atık piknik malzemeleri ile dolu olurdu, ama burada etrafta tek bir çöp yoktu.
 
Artık dönüş vakti… Dünyanın ilk resmi havayolu olan Icelandair ile uçağın penceresinden İzlanda ve simsiyah kıyılarına veda ediyoruz.

Reykjavik’e her bütçeye göre oteller bulabiliyorsunuz. eğer ekonomik bir otel arıyorsanız İzlanda Ulusal Müzesi ve Captain Reykjavik Guesthouse'a 10 dakikalık yürüme mesafesinde bulunan Reykjavik Guesthouse otelini düşünebilirsiniz. Bu otele alternatif olarak ise fiyatları oldukça ekonomik olan Hlemmur Square’da düşünülebilir. Otel Lauga-vegur üzerinde, 1930'lu yıllara ait Art Deco tarzı bir binada hizmet veriyor. Bunların yanında Reykjavik'in ana alışveriş caddesi Laugavegur yanında bulunan Apartment K otel tercihi olarak güzel bir seçim olabilir. Otel konum olarak da şehir merkezinde bulunuyor ve çevresinde birçok kafe, restoran ve eğlence mekanları yer alıyor. Ayrıca diğer Reykjavik otelleri içinse buradan booking.com’a girerek göz atabilir ve rezervasyon yapabilirsiniz. 

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni