Kamaniçe'de Türk İzlerinin Peşinde

Ukrayna’ya seyahat dediğimizde herkesin aklına Kiev, Lviv (İlbav) ve Odessa gelir de nedense bir dönem Türk idaresinde bulunmuş nice Ukrayna şehrini hiç bilmez, hiç gezmeyiz... 2015 Ocak ayında Ukrayna’ya gerçekleştirdiğim ilk seyahatimde, bazı az bilinen şehirleri de görmek istiyordum. Bu nedenle uzun araştırmalar sonrası gezi planıma Lviv ve Kiev’in yanı sıra Kamaniçe’yi de eklemeye karar verdim. 
Türkçe adı Kamaniçe olan şehre Ukraynalılar Kamyanets-Podolskyi, Polonyalılar Kamieniec diyorlar. Bense hem tarihe olan saygımdan, hem de söyleyiş kolaylığından dolayı yazı boyunca Türkçe adını tercih edeceğim.
 
Kamaniçe tarihi boyunca bölgenin önemli güçlerinin arasında iktidar savaşlarına sahne olmuş. Lehler, Ruslar ve Türkler ha bire savaşmışlar bu şehri ve muhkem kalesini ele geçirebilmek için. Nice Türk askeri Kamaniçe Kalesi kuşatmasında can vermiş. Biz ancak ve ancak 1672-1699 yılları arasında 27 yıl elimizde tutabilmişiz burayı. Şehri, Podolya Eyaleti’nin başkenti yapmış; camiler köprüler inşa etmişiz ama meşhur Karlofça Antlaşması’yla Lehlere bırakarak bir daha hiç dönmemek üzere ayrılmışız Kamaniçe’den. Aradan geçen 3 yüzyıldan fazla zamana rağmen, şehirdeki Türk izlerini hâlen sürebiliyorsunuz.

Kamaniçe’ye Kiev’den 6 saatlik bir tren yolculuğuyla ulaşmak mümkün. Bense bir önceki durağım olan Hotin kasabasından taksiyle yaklaşık 20 dakikada geldim. Ukrayna’da taksi çok ucuz. Pazarlık yapmak ve fiyatta önceden anlaşmak koşuyla kullanmaktan hiç çekinmeyin. Taksiyi şehrin girişindeki kalenin önünde durdurup doğruca bilet gişesine doğru yöneldim. Mevsim kış, hava soğuk olsa da birçok ziyaretçi vardı kalede. Kale kapısını geçer geçmez açık gördüğüm tüm bölümlere daldım. Burçlara tırmandım, mahzenlere indim. Kalenin içindeki müzeyi gezdim ve kalenin sunduğu muhteşem manzaraları seyre daldım.
 
Kalenin içinde ve çevresinde yapacak başkaca bir şey olmadığı için hızlıca kaleden ayrılıp doğruca eski şehir merkezine gittim. Küçük bir şehir olduğundan, hızlı bir tempoyla yarım günde gezmek mümkün. Belli başlı eserleri görmek yeterli. Bunlardan en önemlileri Türk Köprüsü dedikleri eski taş köprü. Kaleden şehre giderken zaten üstünden geçeceksiniz. Uzaktan görmek isterseniz, yeni şehre geçip ırmağın öte yakasından izlemeniz gerekiyor.
 
Kale dışında bana kalırsa şehirdeki en önemli ve en ilginç yapı Aziz Petros ve Pavlos Katedrali. Türkler şehri ele geçirdiğinde bu mabedi camiye çevirmişler. Eklenen minare hâlâ tüm ihtişamıyla dikiliyor katedralin arka duvarına bitişik bir biçimde. Bu minarenin ilginç bir de hikâyesi var. Söylenen o ki Türkler Karlofça Antlaşması ile şehri Lehlere bırakmaya mecbur kalmış ama bir şart koşmuşlar şehirden çıkmadan önce: “Yaptığımız bu minareyi yıkmayacaksınız” demişiz. Lehler razı olmuş ama varmış elbet akıllarında bir hinlik… Sözlerinde durup minareye dokunmamışlar ama tepesindeki alemi çıkartıp bir Meryem Ana heykelini konduruvermişler yerine.

Tüm Ukrayna şehirlerinde olduğu gibi Kamaniçe’de de adım başı kilise var desem abartmış olmam. Eski merkezde bu katedral dışında Dominiken ve Fransisken manastırları, günümüze yalnızca kalıntıları ulaşmış olan Ermeni Kilisesi ve Triytsy (Teslis) Kilisesi bulunuyor. Şehrin yeni merkez denen tarafında gözalıcı mavi rengiyle hemen dikkatleri çeken Aziz Yorgi (St. George) Katedrali var. Ben bu tarafa geçmedim; dolayısıyla bu katedrali ziyaret edemedim. Acaba çok şey kaçırdım mı?
 
Eski kentin ana meydanı, Polskyi Rynok dedikleri açık alan. Burada 14. yüzyıldan kalma eski bir “kaymakamlık” binası bulunuyor. Bugün küçük çaplı bir müzeye ev sahipliği yapıyor “Ratuşa” dedikleri bu bina. Birkaç tarihî para ve nesne dışında görülmeye değer pek bir şey yok. Es geçseniz de bir şey kaybetmezsiniz. Meydanda “Virmenska Krynytsya” dedikleri Ermeni Kuyusu yer alıyor. Kuyudan ziyade şadırvana benzediğini söyleyebilirim! Meydanda şirin bir heykel de bulunuyor. Modern çizgiler taşıyan bronz heykel elleri belinde çevreyi izleyen fotoğraf makineli genç bir gezgini betimliyor. Önünde güzel fotoğraflar çekebilirsiniz.

Kamaniçe 110 binlik küçük sayılabilecek bir şehir olmasına karşın yıllık 140 bin dolaylarında turist ağırlıyormuş. Yaz aylarında Smotriç Irmağı üzerinde yapılan balon gezileri, şehir şenliği ve Kazak Oyunları turistlerin en çok ilgisini çeken etkinliklermiş. Tabii ben kara kışta gezdiğim için yapabileceğim tek şey tarihî eserlerle yetinmekti. Kamaniçe’de eski şehir merkezinde sayıları az da olsa pizzacıdan lüks restoranlara kadar her bütçeye ve damak tadına uygun yemek yerleri bulunabiliyor. Ben gözüme ilk çarpan ve kalabalık göründüğü için iyi bir mekân olduğu kanısına vardığım pizzacıya girdim. Deniz ürünlü pizzalarını tavsiye ederim.
 
Daha öncede dediğim gibi 1 günde gezilebilecek ufak bir şehir olmasına rağmen, sizin de programınız benimki gibi bir geceliğine şehirde kalmayı gerektirirse şehir merkezindeki mütevazı hostelleri ya da yeni şehirdeki otelleri tercih edebilirsiniz. Kamaniçe’nin, Türkiye’den kalkıp ‘özellikle görmek için’ gelinecek bir şehir olduğunu söyleyemem. Bir Kiev ya da Lviv değil elbette. Benim yaptığım gibi Kiev-Lviv arasında yolculuk ederken kolaylıkla araya sıkıştırabilirsiniz. Hem fazladan bir şehir görmüş olursunuz, hem de yüzyıllar önce belki dedelerinizin adımladığı topraklarda bu kez de siz yürürsünüz!
 Kamaniçe ve diğer Ukrayna şehirleriyle ilgili gezi yazılarıma cokgezencocuk.blogspot.com.tr adresinden ulaşabilirsiniz!

Rüçhan Özcüler

Yazar Hakkında

Rüçhan Özcüler

Seyahat etmeyi çok seviyorum ve gördüğüm yerleri anlatmaktan büyük zevk alıyorum. Ne yazık ki herhangi bir şehre nasıl gideceğinizi, orada neler yapacağınızı öneren çok fazla Türkçe kaynak yok.