Bir kent düşünün... Eşsiz güzelliklerin sarıp sarmaladığı el değmemiş bir doğanın ortasında, el değmemiş bir mimariyle yüzyıllara meydan okuyarak günümüze ulaşmış. Kentin sağından, solundan, önünden hatta altından geçen serin ve gür akarsular hâlâ aynı inat, azim ve kararlılıkla aşındırıyor akaklarını...
Bir kent düşünün... Bundan 250 yıl önce içinden geçen seyyahlar, tüccarlar neyi nasıl gördüyse bugün siz de -hâlâ- aynı haliyle görüyorsunuz. Bugün torunlar, büyük büyük büyük dedeleriyle aynı kahvehanelerde kahvelerini yudumluyor, aynı fırınlardan ekmeklerini alıyor, aynı ibadethanelerde secde ediyor.
Bir kent düşünün... Tarih kokan sokaklarında yürürken yorulanlar, yüzyıllar önce kadınların güğümlerini, kovalarının doldurdukları ince bir zevk ve sanat anlayışının eseri olan çeşmelerde serinliyor, soluklanıyor.
Bir kent düşünün... İnsana ve hakka verilen değer tüm bir şehrin mimarisini ve kültürünü biçimlendirmiş. Komşunun güneşini ve manzarasını kesmemek için evler özenle konumlandırılıyor. Evlerin cephelerine kuşlar yuvalansın diye kuşevleri ekleniyor.
Bir kent düşünün... Mimarisiyle gözlere şölen yaşatırken, öte yandan mutfağıyla damakları şenlendiriyor. Yüzyıllardır tarihiyle, kültürüyle, doğasıyla, dokusuyla görenleri kendine hayran bırakıyor.
Bir düş ülkesinden söz etmiyorum. Çok çok uzakları değil; Safranbolu’yu anlatıyorum size... Yüzyıllara meydan okuyan mimarisiyle yalnızca bizlerin değil tüm dünyanın ilgi odağı olan, tarih kokan Safranbolu... 1994 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınarak kendisini İstanbul’la, Roma’yla aynı kefeye koyduran Osmanlı şehri Safranbolu...
Safranbolu’yu ziyaret etmek için nedenlerden neden beğenin. Yemyeşil yamaçlara kurulmuş eski şehrin sunduğu kartpostallık görüntüler, yalın güzellikleriyle bakanı büyüleyen tarihî konaklar, içlerinde binbir anı ve yaşanmışlık gizleyen şirin sokaklar yeterli gelmiyor mu?
Safranbolu’nun doğal güzelliklerini keşfe davet ediyorum sizi o hâlde. Şehri âdeta biçimlendiren akarsuları, eşsiz kanyonları, derin vadileri, gizemli mağaraları, çevre köyleri ve tüm bu güzelliklerin içlerinde gizlediği sayısız sürprizi keşfedin. Tokatlı Kanyonu’nu, Bulak-Mencilis Mağarası’nı, bir zamanlar deniz altında olan toprak katmanlarını, Yörükköyü’nü görmeden Safranbolu ziyareti tamamlanmış sayılmazmış meğer... Safranbolu’yu gezdim gördüm diyenlere de soruyorum o hâlde: Gerçekten TÜM Safranbolu’yu görmüş müsünüz?
Benim gibi önceliği uzak yerlere, yurtdışına verenlerden ve “Safranbolu iki adımlık yer canım, bir gün nasılsa gideriz” deyip habire erteleyenlerdensiniz, şimdi Safranbolu’ya gitmenin tam zamanı. Zamanın durduğu kent Safranbolu’nun birer açık hava müzesi olan sokaklarında tarihe yolculuk etmeyi daha fazla geçiştirmeyin.
Yüzyıllara meydan okuyan, yapıldığı günden beri tüccarları ve gezginleri ağırlayan Cinci Han’da (www.cincihan.com) bir gece konakladığınızda, Kaymakamlar Evi'nde bir Safranbolu konağının inceliklerini rehberinizden öğrendiğinizde, üzerine hayatağacı simgesini taşıyan tarihî Safranbolu çeşmelerinden susuzluğunuzu giderdiğinizde, yüzyıllara meydan okuyan tarihî kanalizasyon sistemini incelediğinizde, tarihî çarşıda bir köpüklü içip sevdiklerinize hediyelik aldığınızda, Safranbolu’nun her yerinden görülen sarı şirin binasıyla müzeye dönüştürülen eski Hükümet Konağı’nı gezdiğinizde, saat kulesine çıkıp görevli İsmail amcadan tarihçesini dinlediğinizde, Safranbolu’nun balkonu sayılan Hıdırlık Tepesi’nden şehri seyrettiğinizde bana hak vereceksiniz.
Yetmediyse, Tokatlı Kanyonu’nun manzarasını Kristal Teras’tan izlediğinizde, İncekaya Su Kemeri önünde fotoğraf çekindiğinizde, tempolu bir yürüyüşle güzel bir bahar ayında Tokatlı Kanyonu’nu boydan boya katettiğinizde, Mencilis Mağarası’na tırmanıp gizemlerini keşfettiğinizde, Yörükköyü’ne gidip Sipahioğlu Konağı’nın duvar ve tavan süslemelerinin şifrelerini öğrendiğinizde belki artık hak verirseniz.
Tüm bu güzellikleri bir de o nefis Safranbolu lokumlarıyla taçlandırırsanız, tarihî fırınlardan susamsız Safranbolu simidi tadarsanız, ünü Safranbolu ve Karabük sınırlarını aşan Bağlar gazozunu içerseniz, hamarat Safranbolulu kadınların elinden cevizli baklavaları, ekşili etli sarmaları, piruhileri mideye indirirseniz ve şehrin simgesi safran çiçeğinin kullanıldığı sabunlardan, kolonyalardan, parfümlerden, lokumlardan satın alırsanız Safranbolu’yu hakkıyla gezmişsiniz demektir.
Bana bunca zaman görmediğim Safranbolu’yu görme fırsatı veren Gezimanya.com ekibine, bizi en güzel biçimde, eşsiz bir konukseverlikle ağırlayan Safranbolu Belediye Başkanı Dr. Faruk Aksoy (www.safranbolu-bld.gov.tr) nezdinde emeği geçen tüm belediye mensuplarına ve bu güzel geziyi eğlenceli, o uzun yolu çekilir kılan gezgin dostlarıma teşekkürü bir borç bilirim. Yeni coğrafyalarda yeniden buluşmak dileğiyle!