Bu seneki Oscar Törenleri sırasında, Leonardo Di Caprio’nun konuşması sırasında verdiği mesaj çok konuşuldu. Küresel Isınma artık o boyuta vardı ki, dünyada anlaşılan kışın bile kar bulunacak yer sayısında ciddi bir azalma var. Biz, bunu ilk kez bu kadar net Bansko’da yaşadık, kayak tatili niyetiyle gittiğimiz Bansko kasabası 18 derece günlük güneşlik olunca nedense kayak moduna girmek de zor oluyor.
İnsanın bazen alışkanlıklarını değiştirmesi gerçekten çok güç. Biz de ailecek kayağa Avusturya’da başladığımız için, nedense öncelikli olan ülke söz konusu kayak olduğunda, hep Avusturya oluyordu. Ama daha önceden giden arkadaşlarımızdan Bansko’nun da güzel olduğunu duymuştuk.
Kayak pistleri, her ne kadar Avusturya’daki kadar zengin ve çeşitli olmasa da, değişik bir yer görmek isteyenler için ideal olabilir. Hem de bir Avusturya kasabası ile karşılaştırıldığında bana göre inanılmaz hareketli ve insanları çok daha sıcak buldum. Bu arada her gittiğim ülkede Türk dizilerinin bir vazgeçilmez olduğunu söylemem lazım.
Romanya’da birçok insanın dizilerden Türkçe öğrendiği düşünülecek olursa, hakikaten kayde değer bir tanıtım yapıyorlar Türkiye için. Girdiğim tüm dükkanlarda televizyonu ve diziyi gösterip Türk olduğumu söylediğimde de, aynı dili konuşamasak bile gülüşmelere sebep olduğu için çok hoşuma gidiyor ne yalan söyleyeyim.
Bansko kasabasının kimin tarafından bulunduğuna dair birçok söylenti var, ama bizim için önemli olan 1576-1878 tarihleri arasında Osmanlı’nın himayesinde olmuş olması. 18. Yüzyıla kadar etrafında uzanan geniş otlaklar ve ormanlar sayesinde halk en çok hayvancılık ve zanaatla uğraşmış. İlginin kasaba üzerine çevrilmesiyle, Glazne nehri üzerindeki kerestecilik gelişmiş. Bulgaristan’ın tarihini en güzel anlatan kitaplardan biri olan Istoriya Slanyanobolgarskaya kitabı Bansko doğumlu bir keşiş tarafından yazılmış. Onun dışında ünlü şair Nikola Yonkov Vaptsarov’da Bansko doğumluymuş.
Kasaba aslında dağlara doğru yavaşça süzülen bir eğimin üzerine kurulmuş. Sokaklar cıvıl cıvıl sağlı sollu dükkanlar, publar ve restaurantlardan oluşuyor. Bu arada buradaki İngiliz etkisinden de bahsetmek te yarar var. Her ne kadar Türklerde burayı tercih etsede sanırım ilk İngilizler tarafından keşfedilmiş ki, bütün publarda o etkiyi ve İngiliz popülasyonu anından ayırt edebiliyorsunuz.
Dükkanların içinde satılan hediyelik eşyalar ve özellikle her boydan güveç kapları çok hoşuma gitti. Bir de gül üretiminde Bulgaristan iddilaymış meğer, çünkü tüm dükkanlarda satılan gül suları inanılmaz çeşitlilikte. Bulgaristan Avrupa Birliği’nde olmasına rağmen para birimi Leva, yanınızda Euro ile giderseniz neredeyse her köşe başında exchange ofis var ya da bankadan kartınızla direkt leva çekebilirsiniz.
Bansko 2009-2011 ve en son 2012’de değişik Dünya Kayak Şampiyonalarına ev sahipliği yaparak pistlerinin kalitesini kanıtlamış bir kayak merkezi. Gerçi bu kez hava sıcak olduğu için pistler artık buz olmuş durumda, ikinci gün az da olsa kar yağışı olunca pistin üzeri biraz kar kaplanıyor ama yine de çok yeterli değil tabii.
Kaymasanız bile pistin üzerindeki restaurant-publarda keyif sürebilirsiniz. 180 Degrees bunlardan biri. Bunun dışında o kadar çok restaurant ve pub var ki hepsini görebilmek için aylarca kalmak lazım, ben en çok gidebildiklerimiz arasında Queens Pub ile Euphoria Bar’ı beğendim. Euphoria’nın yemekleri Queens Pub’dan daha güzel ama Queens Pub’ın ortamı çok hoşuma gitti. Bizim gitme şansımız olmadı ama tavernalarının da çok eğlenceli olduğunu duydum. Vaktiniz olur ise ne ala… Kayak sonrası, yemek öncesi de Kempinski’nin hemen karşısındaki Happy End’de güzel rock grupları çıkıyor. Biz iki akşamüstü gittik, çocuklarda dahil çok keyif aldık.
Ülkeler geliştikçe, kayak sporunun önemini anlayıp daha çok yatırım yapıp kasabalarını, şehirlerini güzelleştiriyorlar. Kayak yapanlar için de birçok seçenek olması bence çok güzel. Kayak tatilinize karar verirken, Türkiye’ye hem uzaklık, hem de kültürel olarak bu kadar yakın olan Bulgaristan’ı da unutmayın bence.
Yazı ve fotoğraflar: Banu Demir
instagram:banuyollarda