Ana meydanda gözümüze kestirdiğimiz bir yere oturduk. Adı: “Wierzynek” Burası otantik Polonya mutfağı sunan çok şık bir restoran. Burada çalışan herkes giyimleri ve mimikleri ile sizi yıllar öncesine taşıyor. Burada da restoran aynı Varşova’da olduğu gibi, girişten 2-3 kat aşağıya inildiğinde dekorasyonu şarap mahzehi havasını koruyor. Hatta boynuma bir önlük geçirip artık burada çalışacaksın deseler, sanırım tek kelime etmeden kabul ederdim. Fiyatlar biraz yüksek ama inanın ki ödediğiniz her kuruşa değiyor. Burada ortaya karışık bir balık tabağı söyledik. Sadece ek olarak bir de Izgara somon, yanında coleslaw salata söyledik. Lahana burada da çokça tüketiliyor. Yanında da bir şişe beyaz şarap. Ardından da tatlılara sıra geliyor... Buranın elmalı tartları çok başarılı yanına birde bir top dondurma ekletirseniz tadına doyulmuyor.
Meydandan Michael Jackson’ın bir müziği çalınıyor kulağımıza...Sese doğru yöneliyoruz. Muhteşem bir gösteri. Ne mi? Aslen bir kukla gösterisi, ama sadece bir kukla gösterisi olmanın çok çok ilerisinde. Muhteşem!!!
Meydanda kurulmuş bir stand etrafında toplanmış yüzlerce kişi bu gösteriyi “Falko Show” izliyor hayretler içinde. Açıkçası ben de. Şovun bitimine kadar bekliyorum. Çünkü ne yapıp yapıp bu gösteriyi yapan kişi ile tanışmam gerek. Şovu gerçekleştiren kişi Kristof. Kristof, tüm kuklalarını kendi yapıyormuş, ahşap oymacılığı zaten ailede varmış, dededen öğrenmiş bunu. “Müzik kulağım da var” diyor. Demese de anlaşılıyor ya... Davet edildiği takdirde, ulaşım ve konaklaması karşılandığı takdirde her ülkeye gidip şov yapmaya hazırmış. Birebir görmeseniz de, google’da “Falko Show” olarak araştırıp izleyin. Pişman olmayacaksınız.
Oradan doğruca ana bazelika’nın yanında kurulan Kermes alanına gidiyoruz. Burada küçük bir konser alanı kurulmuş. Müzik eşliğinde yerel tatları denemeye başlıyoruz.
Izgarada yaptıkları tuzlu peynir benim favorimdi. Diğeri “Piragi” Polonya mantısı. Bizdeki mantının daha irisi. Kızartılmış ya da haşlanmış alabiliyorsunuz. Mantarlı, etli, ıspanaklı, peynirli, tavuklu, ton balıklı... hepsini denedim. Siz de deneyin derim.
Widac ana meydanı akşam saatlerinde müzisyenler ile dolup taşıyor. Bir dönem Hitler buraya geldiğinde bu meydanın adını Hitler Meydanı yapmış.
Ana bazelika’nın yanından gireceğiniz sokağın sonu Florian Gate’e bağlanıyor. Sağ tarafta Tiyatro binasını göreceksiniz. Bu bina Krakow’un ilk ışıklandırılan binasıymış. Bu sokak üzerinde ne ararsanız var, ayakkabıcılar, dönerciler, fast- cafeler (starbucks- cafe nero’nun benim algımdaki terimi: fast – cafe)...
Sokaklarda yürürken kapı numaraları dikkatimizi çekiyor. Bir tarafta tabelada yazıyor, diğer tarafta Işıklandırılmış (fenerin içinde) olarak yazıyor. Bu da Hitlerin hediyelerinden biri. Sebebi ise; Naziler, döneminde bu evlere baskın düzenleyecekleri zaman el lambası ya da el feneri kullanıp kapı numarası ararlarsa içerdekiler fark edip saklanırlar ya da kaçarlar diye o dönem tüm kapı numaraları bu şekilde değiştirilmiş.
Kahvaltı etmiştik ama yine de yolda minik arabalarda sattıkları minik simitimsi şeyleri de denemeden edemiyoruz. Bunlar ufak ufak halkacıklar. İpe dizilmiş şekilde satılıyor. Simitten epeyce farklı... Daha ufak, susamsız ve daha tatlımsı. Denemenizi tavsiye ederim, lezzetli...
Bu sokağın sonundaki Florian Gate çevresinde açıkhava sergisi tadında bir çok resim ağırlıklı eser var. Şehrin surlarını, galeri duvarına çevirmişler. Burada sergilenen eserlerin tamamı, Güzel sanatlar akademisinde okuyan öğrencilere aitmiş.
Bu kapıyı geçtiğinizde arkada bir kapı daha göreceksiniz. Barbikan Kapısı...Tüm Krallar döneminde girişi bu kapıdan yapıyorlarmış. Kral Jan Sobieski de Avusturya savaşı öncesi Barbikan’ın önünde dua etmiş. Şehir surlar ile çevrili iken 7 tane kapı varmış, en önemlisi de Barbikan kapısı. Şehri çevreleyen surların ise yüksekliği 6,5 genişliği 2,5 metreymiş. Şimdi tabii ki bunların bir bölümünü görebiliyoruz.
Alışveriş için Galeria Kazimierz ve Galeria Krakowska’da her tür ürünü rahatlıkla bulabilirsiniz. Ancak her ikisi de Pazar günleri kapalı.
“Schindler’in Listesi”, “Katyn” ve “Piyanist” filmlerine ev sahipliği yapmış hüzün dolu Krakow sokaklarını keşfetmek için bol vakit ayırmanızı tavsiye ediyoruz.
Krakow ucuz bir şehir olduğundan konaklamalarda oldukça ucuz oluyor. Burada ki kaliteli otellere çok cüzzi bir ücretle yerleşebiliyorsunuz. Krakow’da konaklama olarak Topolowa Residence’ı tavsiye edebilirim. Otel, Galeria Krakowska Alışveriş Merkezi'ne ve Eski Kent'e 10 dakikalık bir yürüyüş mesafesinde yer alıyor. En yakın toplu taşıma durağı ise yaklaşık 5 dakika uzaklıkta. Bunun yanında Lounge Apartments’de ucuz ve kaliteli bir otel. St. Mary Bazilikası ve Cloth Hall ile Kraków Ana Meydanı'na 7 dakikalık yürüyüş mesafesinde yer alan otel Kraków Barbican'a da sadece 1 dakikalık yürüme mesafesinde. Bir diğer güzel otellerden Vinci, Wawel Kalesi’ne 800 metre, Galeria Krakowska Alışveriş Merkezi ve Kraków Główny Tren İstasyonuna ise 1 km uzaklıkta bulunuyor. Ana Pazar meydanıda otelin hemen yanıbaşında. Bu otellere ek olarak Apartament Skyfall ve lüks bir otel olan Metropolitan Boutique Hotel ise mutlaka tercih listenizde bulunması gereken diğer oteller arasında yer alıyor. Bu öneriler size yetmediyse buradan booking.com’a girerek Krakow otellerini görüntüleyebilirsiniz.