Bu zorlu, maceralı, eğlenceli ve sürprizli Amerika seyahatimi severek okuyacağınızı tahmin ediyorum. Amerika'ya ilk kez gidecekler için birçok detayı yazdım ve umarım rehber ve yardımcı olur.

Birçok ülkeye gitmeme rağmen uzun zamandır planladığım fakat bir türlü fırsatını bulamadığım Amerika seyahatimin hikayesini yazmaya başlıyorum .Eşimin ciddi derecede uçak fobisi olmasına rağmen daha önce Amerika seyahati olmuştu. İnanın ben onun yolculuğu boyunca uyumayıp uçağını havada takip ettim (bazı sitelerde canlı radar var, uçağın o an nerede olduğunu gösteriyor) ve indiğinde derin bir ohhh çekmiştim.

Eşim resmen Amerika aşığı bu yüzden benim de görmemi çok istiyordu ve 2 günde bir hadi vizeye başvur, neden hala başvurmadın gibi baskılara maruz kaldım uzunca bir süre. Bu vize işi beni korkutuyordu. Özellikle Amerika vizesinin çok zor verildiğini ama alınca uzun süreli olduğunu duyuyordum. Bir gün baskılardan bıkarak, vize işlemleri yapan bir arkadaşımı aradım ve işlemlere başladım. Yaklaşık 3-4 gün süren evrak toparlama işleminen sonra Amerika konsolosluğunda 1 hafta sonrasına randevu aldım. Eşim daha önce vize aldığı için bana gerekli taktikleri söyledi. Ama randevu günü konsolosluk önünde bekleyenlerle sohbet ettiğimde vize işinin çok zor oluğunu söylediler ve bu beni çok gerdi. Saat geldiğinde birçok güvenlik kontrol noktasından geçtikten sonra nihayet görüşme odasına girdim. İçeride 20-30 kişi vardı ve görevlilerle konuşmalarını dinliyordum benden öncekilerin... Gerçekten birçok sağlam soru soruyolardı. Sıra numaram yandı ve erkek bir görevliyle merhabaşalarak Türkçe konuşmaya başladık. Bizimkisi diğerlerine nazaran çok kısa süren bir konuşma oldu ve konuşma sonunda bana parmak izimi almak için "Elinizi şuraya koyar mısınız, iyi seyahatler" diyerek vizemi onayladı.

Yaklaşık 4-5 gün sonra PTT kargoya gelen pasaportumu aldım ve vizeme baktığımda 10 yıllık olduğunu gördüm. Sıra uçak biletine gelmişti. Eşimin ablası Colorado Denver'da yaşadığı için ilk oraya gidecektik. THY'nin direkt uçuşu olmadığı için önce Şikago'ya oradan da Denver'a geçecektik. Fakat eşim, ben 12 saat uçacağım bir daha uçağa binmem Denver'a gitmek için diye ısrar edince işler değişti. Şimdi diyeceksiniz ki 12 saat uçmuş 2 saat daha gidemedi mi diye... Ama inanın hak verceksiniz : ) Çünkü bir de nereden okumuşsa ya da duymuşsa Denver'ın dağlık böge olduğunu ve uçaklar için çok türbülans yarattığını söyledi ve bu yüzden çok korkarım diye Denver'a uçakla gitmek istemedi. Şikago için bilet bakarken birçok rezervasyonumuzu değiştirdik, tarihlerde değişiklik yaptığımız için. Nihayet 22 Haziran 2014 gidiş, 19 Temmuz 2014 dönüş tarihli biletimizi millerimle aldım sadece vergilerini ödeyerek.

Uçuş gününe 1 gün kala o geceyi uyumadık daha doğrusu ben çaktırmadan uyudum fakat eşim çok korktuğu için ve uykusunu uçakta geçirmek için uykusuz kaldı. Sabah olduğunda güzel bir kahvaltı yapıp hazır olan valizlerimizi son kez kontrol ettikten sonra taksi çağırıp saat 10.00 gibi Atatürk Havalimanı'nın yolunu tuttuk. Eşim aşırı stresliydi ve bu beni de etkiliyodu. 13.40'ta kalkması planlanan uçağımız için check-in işlemlerinden sonra kapımıza gittik. Fakat kapıya kadar birçok kez vizemiz kontrol edildi ve nerede kalacağımızı beyan ettik.

Kapı açıldı ve uçaktaydık. Her şey bu andan itibaren başladı. Yolcular yavaş yavaş binmeye başladı. Ben de koltuğuma yerleşmeye başlamıştım; fotoğraf makimem, tabletim, yastıklarım derken iyice yerleştim. Eşim hosteslere devamlı sorular soruyodu ''yolculuk nasıl olacak, türbulans olacak mı, sallanacak mıyız" gibi... Birkaç dakika sonra sakinleştirici ilaç almasına rağmen bana dönerek o şok edici cümleyi kurdu, sanırım ben yapamayacağım, gidemeyeceğim dedi. Ne olduğunu anlayamadım ama onu çok iyi tanıdığım için onu buna zorlayamazdım. Neticede yaklaşık 12 saatlik bir uçuş... Tamam dedim yapacak bir şey yok. Eşyalarımızı toplamaya başladığım anda hostes geldi bir sorun mu var dedi. Eşim durumu anlattı ve hostese ''pilotla görüşebilir miyim ''diye sordu. Hostes ise havacılık kuralları gereği yasak olduğunu kokpite giremeyeceğini söyledi ve gitti. Eşim bana karşı çok mahcuptu ve üzülmüştü, oysa bu seyahate beni o zorlamıştı ve Amerika'yı görmemi benden daha çok istiyordu, bir yandan da ağlıyordu.

Hostes birkaç dakika sonra gelerek eşime pilot bey sizinle görüşmek istiyor dedi. Eşim gitti ve umarım rahatlamış döner, yolculuğa devam ederiz diye umuyordum. Eşim geri geldi ve hemen sordum nasılsın diye. Bana ''biraz sallanacakmışız, okyanus üzerinde türbulans olabilirmiş ama güzel bir yolculuk olacakmış diye söyledi kaptanımız'' demesine rağmen o ''türbulans'' kelimesi onu daha da panik yaptı. Bu arada bir tane daha ilaç içti. Bu arada biz de toparlanmaya başladık. Hostesi çağırdık ve inmek istediğimizi söyledik ve gitti. Uçak yavaş yavaş aprondan ayrılmaya başlamıştı bu arada. Yaklaşık 1 dakika sonra kabin amiri bey geldi. Bize duyduklarım doğru mu inecek misiniz diye sordu ve  valizlerimizin olup olmadığını sordu, biz de var dedik. O zaman valizlerin indirilmesi için tüm uçağı bekleteceklerini söyledi ve eşimi rahatlatmak için konuştu ama gerçekçi oldu. Yani uçak hiç sallanmayacak vs. gibi o anı kurtarmak için yalan konuşmadı. Çok gerçekci konuştu ve elimizden geldiğince size yardımcı olacağız dedi. Tek oturan bir yolcuyla yer değiştirerek bizi uçağın en arkasına, kendilerine en yakın yere aldı. Eşimi inme fikrinden vazgeçirdi. Ama eşim hala çok korkuyordu bu arada ilaç etki etmiş olmalı ki gözleri kapanmaya ve sakinleşmeye başladı. 12 saat sürecek yolcuğumuz saat 14.20 gibi başladı. Not: Eşim uyudu : ) Yolculuğumuz çok rahattı ve pilotumuzun dediği gibi yaklaşık 4-5 dakikalık hafif bir sallantı yaşadık. Eşimi sorarsanız, uyuyor uyanıyor ama ilaçların etkisinde sersem gibi... Ben bol bol uçaktan fotoğraf ve video çekiyorum. Yaklaşık 12 saat süren yolculuğumuz bitmek üzere... Yerel saat ile 17.20 gibi indik Şikago'ya. Tüm uçuş ekibine binlerce defa teşekkür ederim.

Pasaport kontrolünden sonra havalimanı dışındayız. Eşimin ablası bekliyor sandınız değil mi? Hayır o Denver'da. Bizi ise baldızımın çok yakın bir arkadaşı karşıladı. Bizi aldılar güzel bir yemek yedik. Fakat tüm ısrarlarına rağmen eşim Şikago'da kalmadı çünkü gece saat 22.00 gibi maalesef o çok yorucu, yaklaşık 23 saat sürecek Şikago-Denver otobüs yolcuğumuz vardı : ( Yaklaşık 2.100 km. Bizi Greyhound otobüs terminaline bıraktılar. Sadece dikkatli olun diye uyardılar. Sonradan öğrendiğimizde meğerse Amerika'da otobüsü kaçaklar, illegal işler yapanlar vs. gibi insanlar kullanıyormuş daha çok... Kimlik kontrolü yapılmadığı için.. Çok uzun ve zorlu bir yolculuk oldu. 4 eyalet geçtik; Illinois-Iowa-Nebraska-Colorado.

Yolda 1 kere otobüs değiştirdik. 12 defa durduk mola için. Amerika'da otobüs yolcuğunu kesinlikle tavsiye etmem. Trene binin, uçağa binin, araç kiralayın ama otobüs yolcuğu yapmayın. Bizdeki gibi otobüs yolcuğu sanmayın sakın. Zırt pırt duruyorlar. İkram falan yok. Şoför muhattap bile olmuyor. İstediğin koltuğa oturuyorsun, kim kaparsa yani. Hatta molalarda bile yerin değişebiliyor. Uzun bir yolculuktan sonra Denver'a vardık. Fakat biraz erken vardığımız için baldız gelmemişti. Zaten merkeze biraz uzak oturuyodu Broomfield'de. Kenarda beklerken bisikletli bir genç bize uyuşturucu özelliği olan esrar satmaya çalıştı. Meğerse o eyalette serbestmiş. Nihayet yaklaşık 40 saatlik yolculuk sonrasında kavuşma anı... Sarılıp koklaştıktan sonra eve doğru gidiyoruz. Ama gözlerim hep dışarıda. İlk izlenimim hayal kırıklığı oldu. Ama ilerleyen günlerde bu fikrim değişti. İlk iş dinlenmek ve uyumak oldu. Fakat hep duyduğumuz o meşhur kelimeden ben de olmuştum; Jetlag.

Denver'ı anlatayım ilk olarak... Çok güzel, sakin, daha çok elit, macera insanlarının ve öğrencilerin yaşadığı, fazla siyahi insanın olmadığı bir yer.

Downtown her eyalette olduğu gibi yüksek binalardan oluşuyor. Nerdeyse her köşe başında bir festival var. Hep gençler eğlencede. Birçoğuna biz de katıldık. Konserler, partiler, eğlence... Ama hiçbir aşırılık yok. Hatta festival alanının dışında içki kesinlikle yasak. Denver'da toplu ulaşım nerdeyse yok. Hatta taksi bile yok nerdeyse... Sadece merkezde, meşhur 16. Street'te devamlı gidip gelen otobusler var ücretsiz, genelde turistler kullanıyor. Hemen hemen herkesin arabası var. Malum araba ve benzin gerçekten çok ucuz. 16 yaşından itibaren araç kullanabilyosun Denver'da.

Türkiye'deyken Facebook'ta gördüğüm, hayran kaldığım bir fotoğrafın, araştırmalarım sonucunda Denver'a yakın olduğunu öğrenmiştim. GPS'e girdikten sonra 4 saat sürecek yolcuğumuza başladık. AspenMaroon Bells'e gidiyorduk. Haziran'nın sonuydu. Biz şort, tişört ile yola çıktık. Fakat o kadar soğuk yerlerden geçtik ki donmuş göl ve yerlerde yarım metre kar vardı.

Haziran'da kartopu oynadık. Dağ yollarını aşarak Maroon Bells'e vardık fakat bizi içeri almadılar. Araç girişi yasak. Yürüyerek gidelim desek gideceğimiz yere daha çok var. Yaklaşık 3 km geride otobüsler var onlarla girebilirsiniz dediler. Hooppp geriye dön. Arabayı park edip tekrar yola çıktık otobüsle 2 dolar karşılığında. Fakat otobüste yapılan duyuru pek hoşumuza gitmedi. Yabani hayvanlara rastlayabilirsiniz. Sakın onlara vurmayın ve rahatsız etmeyin. Özellikle "moos" denilen geyiğin büyüğü bir hayvan çok varmış (biz de rastladık ) eğer onu görürseniz ve üzerinize gelirse hemen ağaca çıkın : ) Hayvanların gözüne makine tutmayın gibi ürkütücü uyarılar da vardı. Kısa bir yolculuktan sonra o muhteşem manzara...

Biraz fotoğraf çektikten sonra doğa yürüyüşüne çıkıyoruz patika yoldan. Fakat eşim o duyurulardan ürktüğü için burası iyi ben burda kalacağım diye gelmedi bizimle. Baldız ve ben patika yola koyulduk 3-5 turistle birlikte. Fotoğraf falan çekerken bir baktık kimse kalmamış. Hafiften tırsma başladı tabi. Ormanlık alan... Derken çıtırtılar, sesler duymaya başladık ya da bize öyle geldi korkudan : ) Ger imi dönsek, devam mı etsek derken 8-10 yaşlarında iki velet oynaya zıplaya geliyor. Biz de delikanlılığa yaraşmaz diye ağır abi moduna girdik. Yaklaşık 2 saatlik yürümeden sonra başa dönüyoruz. Karnımız acıktı tabi.

Burada yiyecek satan falan bir yer yok, olmaması da normal zaten. Dağlık, ormanlık alan. Herkes kurallara uyuyor, tertemiz, yerde tek bir çöp yok, sigara içmek yasak. Eee aç mı kalacağız yani? Biz Türk'üz aç kalmayız. Hemen yanımızda getirdiğimiz dolmaları, sandviçleri, kolaları açıp küçük bi piknik yaptık. Açlığa dayanamayan birkaç turiste de ikram ettik.

Dönüş yolu üzerindeki Aspen'de duruyoruz kahve molası vermek için. Burası Amerika'nın kayak merkeziymiş. Bizim Uludağ gibi... Ünlülerin kışlık evi varmış burada. Yanlız inanılmaz lüks ve pahalı bir kasaba. Bir çok ünlü markanın mağazası var. Birkaç saatlik gezme ve kahve molasından sonra eve doğru yola çıkıyoruz yorgun argın. Sabah markete gidilecek, bu arada market falan alışverişlerini ben yapıyorum, eşim de katılıyor bana arada. Baldızı ekarte ettik : ) Çünkü burada ve Amerika'nın genelinde bulunan, 24 saat açık olan Walmart diye her şeyin bulunduğu, çok sevdiğimiz bir market var dev gibi...

Walmart'ı gezmeyi ve alışveriş yapmayı çok seviyoruz eşimle... Hemen hemen her gün geliyoruz. Hatta Türkiye'deki arkadaşlarımız Walmart'ın sitesine girip bize çokça sipariş verdiler.

Kahvaltıdan sonra Red Rocks diye kırmızı kayalardan oluşan, doğal bir amfitiyatro ve konser alanı olan bir yere gideceğiz. Denver'ın 5-6 km dışında çok güzel ve doğal bu yere geliyoruz. Herhangi bir etkinlik yok ama gezmeye gelen turistler var. Manzarası çok güzel. Bütün Denver ayaklarının altında...

Çok fazla kalmıyoruz. Merkeze gidip yemek yiyeceğiz. Yemek demişken; burada ve Amerika'nın genelinde inanılmaz bir fast food çılgınlığı var. Ama burada bu yemek işini Meksikalılar iyi yapıyor. Biz de çok sevdiğimiz ve hemen hemen hergün yemek yediğimiz bir mekska restoranı olan Chili's e gidiyoruz. Tavsiye ederim, özellikle fajita harika. Bugünü de bitirdik. Ertesi sabah Rocky Mountain National Park'a gidiyoruz.. O hep belgesellerde hayranlıkla izlediğim Rocky Dağları'na... Yine çok güzel manzaralı ve eğlenceli bir yolculuk oluyor. Yol üzerinde Estes Park diye çok şirin ve çok güzel bi kasabadan geçiyoruz fakat dönüşte uğrarız diye durmuyoruz.

Rocky Dağları'na geliyoruz. Burası da son derece temiz ve bakımlı. İnsanlar doğaya ve canlılara çok saygılı. Bu arada Denver ve Amerika genelinde, sokaklarda bizdeki gibi kedi ve köpeğe rastlayamıyorsunuz. Kedi evlerde de pek yok. Sadece 1 evde gördüm. Köpek ise sadece sahipli olarak var ve dışarıda tasması takılı olarak var. Tutmadan kesinlikle dolaştıramıyorsunuz cezası var. Yani sokaklardaki başıboş hayvanlar sincap, tavşan, kaz... Otoyollarda ise ceylan çok çıkıyor karşınıza ve birçoğuna da araç çarpmış oluyor maalesef... Evet nerede kalmıştık? Rocky Dağları'nda... Çok güzel ve doğal yerler... Birkaç saatlik doğa turundan sonra dönüyoruz.

Yol üzerindeki Estes Park'ta duruyoruz. Çok şirin bi kasaba. Bozulmamış. İnsanlarla sohbet ediyoruz, sıcak kanlılar... Derken Amishlere rastlıyoruz. Çok fazla görünmeyen bu Amerikalı köylüleri gördüğümüz için şanslıyız. Madem bu şansı yakaldık neden sohbet etmeyelim diyoruz. Amishler Amerikalı köylülerdir, her türlü teknolojiden uzak, kendi kendilerine yaşayan, kendi yetiştirdikleriyle beslenen, fazla şehre inmeyen ve insan içine çıkmayan yerliler... Bizi kırmadılar konuştuk biraz. Genç kızları çok utangaç, konuşurken yüzümüze bakamadılar. Kızlarının başında ilginç bir şapka var. Etekleri bizim fistan eteklere benziyor. Ama pabuçları o meşhur spor markalarından : ) Kasabaya bir aç yiyecek türü almaya gelmişler. Fazla gelmiyorlarmış kasabaya. Çok sakin ve sıcak insanlar aslında. Vedalaştıktan sonra birkaç hediyelik eşya ve kıyafet almak için bir mağaza giriyoruz ve tanıdık bir sima... Evet evet bir Türk tezgahtar! Biraz sohbetten sonra bize birçok şey satıyor. Tabi pazarlık yapmadan almıyoruz, bulmuşuz Türk'ü : ) Hava kararmaya yakın ayrılıyoruz Estes Park'tan ve yine yol üzerindeki öğrenci şehri olan Boulder'a yemek için uğruyoruz.

Burada Old Chicago Pizza diye güzel bir restoranda pizza yiyoruz. Gayet güzel. Ardından buraya özel nutellalı dondurma yemek için çıkıyoruz restorandan ve o harika dondurmadan yiyoruz. Kıza, 3 top yeter dedim garip garip suratıma baktı. Acaba az mı söyledim diye düşünürken bana bir dondurma verdi nerdeyse 4 kişi anca yer! Meğerse ''yuhhh bunun hepsini sen mi yiyeceksin'' diye bakıyormuş suratıma : ) Bir topu devasa büyüklükte! Dondurmanın çeyreğini anca yedikten sonra eve doğru yola çıkıyoruz. Ertesi gün doğum günüm. Aslında planlamızda doğum günümde New York'ta olacaktık ama olsun : ( Kahvaltı sonrası kaldığımız sitenin havuzunda biraz yüzdükten sonra şehir merkezine gidiyoruz. Gezme tozma faslından sonra akşam planları yapılıyor. Birkaç arkadaşımızla bir İtalyan restoranında kutlayacağız doğum günümü. Sade ama çok güzel, eğlenceli ve bol kahkahalı geçiyor. Benim için bunlar yeter de artar bir doğum günü için. Hediyeler falan derken gece oluyor eve dönmemiz lazım çünkü uzun bir yol bizi bekliyor. Sabaha karşı Indianapolis için yola çıkacağız ve nihayet en çok merak ettiğim şehir New York’a gitmek için yola çıkıyoruz ama önce Indianapolis’te arkadaşlarımıza uğrayacağız kısa bir süreliğine...

Yollar gayet güzel yine 3 şoför değişmeli kullanıyoruz. Burada 6 ay bizim ehliyetlerimizle araba kullanılıyormuş. Gerçi polis bizi hiç durdurmadı o yüzden test etme olanağımız olmadı. Birçok kez mola vermek zorunda kaldık benzincilerde. Ama merak etmeyin filmlerdeki gibi ürkütücü değil benzinciler... Hepsi gayet temiz ve düzgün.

Neredeyse tüm benzinlikler kavhe dünyası gibi... Çeşit çeşit kahveler... Filmlerde hep gördüğümüz benzin alma sahneleri gerçek ama. Bizdeki gibi pompacı yok. Kendin alıyorsun benzini. Galonu yaklaşık 4 dolar. 1 galon yaklaşık 3,80 litre. Gerisini varın siz hesaplayın. Neyse yola devam ediyoruz. Tüm şoförler harfi harfine tüm kurallara uyuyor. Ne hız sınırını geçen var ne de yanlış bir ihlal yapan. Biz de uyuyoruz mecburen : ) Colorado-Kansas-Missouri-Illinois (Chicago) eyaletlerini geçerek Indianopolis’e varıyoruz nihayet...

Sıradan geçen yolcuğumuzda en dikkat çeken olay Mississippi Nehri üzerinden ve olayların çıktığı St. Louis kasabasından geçmiş olmamızdı. Arkadaşlarımızla kucaklaşıp hasret giderdikten sonra patlayan havai fişekleri görünce geldiğimiz için kutlamaya ne gerek vardı dedim : ) İşin şakası, 4 Temmuz kutlamaları vardı her evin bahçesinde neredeyse. Her evden havai fişekler yükseliyodu. Ama tabi kutlamaların merkezine gidelim hemen dediler. Daha eve girmeden kutlamalara gittik ama maalesef havai fişekleri yolda izledik, yetişemedik çünkü... Tekrar eve dönüp biraz sohbet muhabbet derken devrilmişiz. Indianapolis'te 1 gün kalacağız, New York dönüşü ise 5 gün kalacağız.

Ertesi öğlen geldiğimizi öğrenen başka bir arkadaş hemen geldi. Hazırlanıp çıktık. Yemek, kahve, sohbet derken akşamı etmişiz. Ama bir yer gezemedik. Fishers diye bir bölgede, Castleton Square Mall diye bir AVM’de vakit geçirdik. Eve döndüğümüzde akşam olmuştu ve biz ertesi sabah o çok merak ettiğim şehre yani New York’a yola çıkacaktık. Arkadaşlarımız kalmamız için fazla ısrar etmedi çünkü dönüşte bol bol vakit geçirecektik. Sabah heyecanla yola çıktık.

Selim ARICI

Yazar Hakkında

Selim ARICI

Gezmeyi ve Değişik yerleri görmeyi çok seviyorum..