Bugün rotamızda Kasımiye medresesi, Deyrulzafaran Manastırı ve Dara Açıkhava Müzesi var. Sabah kahvaltı sonrası şehir merkezine 4 km mesafede bulunan Kasımiye medresesi ile turumuza başlıyoruz.
Kasımiye medresesi Artuklular döneminde yapımına başlanmış, ancak Moğol saldırıları nedeni ile yapımı yarım kalmış. 15. yy. sonlarında Akkoyunlular döneminde bitirilmiş. Zamanında bölgenin en önemli bilim ve irfan yuvası olmuş. Mardin ovasına hakim bir tepe üzerinde bulunan medreseden gün batımını mutlaka izlemeli ve fotoğraflamalısınız.
Medresenin avlusunda akan su, hayatı ve sonrasını simgeliyor. Çeşmeden akan su doğumu, döküldüğü yer gençliği, uzun oluk içindeki su olgunluğu, suyun toplandığı havuz ölümü sembolize ediyor. Havuzdaki su kanallarla toprağın derinliklerine akıtılıyor. Bu da mahşeri simgeliyor.
Daha sonra merkeze 3 km mesafedeki Safran Manastırı (Deyrülzafaran)’na geliyoruz. Muhteşem mimarisinin yanında bu manastır Suryanilerin 640 yıl boyunca patriklik merkezi olmuş. Hıristiyanlar için Vatikan ne ise, Süryaniler için de Deyrülzafaran o.
Manastırın bulunduğu yer Milat’tan önce güneş tapınağı imiş. Romalılar buraya kale inşa ederek bir süre kullanmışlar.
Manastır bu kompleks üzerine kurulmuş. Romalılar buradan çekilince Aziz Şleymun bazı azizlerin kemiklerini buraya getirmiş ve kaleyi manastıra çevirmiş. Bu nedenle manastırın önceki adı Mor Şleymun Manastırı imiş. 793 yılından sonra Aziz Hananyo tarafından büyük tadilat yaptırılmış ve adı Mor Hananyo olmuş.
Mor; Aramicede “aziz” anlamına geliyor. 15. yy.’dan sonra Süryani din adamları manastır çevresinde bolca safran yetiştirip, manastır ihtiyaçlarını safran satarak temin ediyorlarmış. Bu nedenle çevrede bolca safran yetiştirildiğinden manastırın adı Safran Manastırı (Dayrulzaferan) olmuş. Manastırın en büyük özelliklerinden birisi içinde 52 Süryani piskoposunun mezarı olması. Piskoposluk merkezi 1932 yılında Antakya’ya, oradan da Şam’a taşınmış olmasına rağmen halen manastır Süryanilerin hac merkezi konumunda.
Daha sonra Merkez’e 26 km mesafede yer alan Oğuz köyündeki Dara Açıkhava Müzesi’ne geliyoruz. Dara Nusaybin İpekyolu üzerinde bulunduğundan tarih boyunca önemini korumuş. Dara Antik kenti Mardin’deki uygarlıklar silsilesini tamamen gözler önüne seren özel yerlerden biri. Bölge Mezopotamya’nın ilk baraj ve sulama kanallarına sahipmiş. M.Ö. 500’lü yıllarda Pers kralı Dairus tarafından askeri garnizon olarak kullanılıyormuş. Büyük İskender ve Dairus arasındaki savaşa sahne olan Anastasiopolis (Dara Antik Kenti) mağara evleri, mezarları, sulama kanalları, sarnıçları, zindanları ve kilise kalıntıları ile önemli bir açıkhava müzesi. Mağara evleri ile biraz Kapadokya’yı anımsatıyor.
Mardin’de her yerde taşın ihtişam ve estetiğini gözlemliyorsunuz. Halk Mardin’i “Gündüzü seyranlık, gecesi gerdanlık” olarak tanımlıyor. Mardin deyince taklacı güvercinlerini de unutmamalı. Sivas’ın kangalı, Ankara’nın kedisi ne kadar meşhursa, Mardin’in de taklacı güvercinleri var.
Mardin’den telkâri almadan, kaburga dolması, bacanak çorbası, erikli kuzu yahnisi yemeden, Deyrulzaferan, Kasimiye medreselerini görmeden, daracık Abbara’lar arasında dolaşmadan dönmeyin.