Mardin dinlerin, dillerin ve medeniyetlerin merkezi... Güneydoğu'nun kültürel zenginliği... Mardin'e gelince görülmesi gereken yerlerden biri de Deyrulzafaran Manastırı. Mardin'e yaklaşık 4 km uzaklıkta bulunan manastır, Süryaniler için önemini sürdürmeye ve gerçeküstü atmosferi ile ziyaretçilerini ağırlamaya devam ediyor.
Mezopotamya'nın ilk tapınaklarından birinin üzerine kurulu bulunan bu manastır belki bin yıldır üzerinde ibadet edilmesine de alışık. Deyrulzafaran Manastırı, bozkırın ortasında yükselen ortaçağ yapılarını andırıyor. Rahipler ve öğrencilerin manastırda yaşama biçimi de yüzlerce yıl önceki gibi...
Yüzlerce yıl önce bu dağlarda safran çiçekleri açarmış. Bu nedenle Deyrulzafaran inşa edilirken sıvasında safran çiçekleri kullanılmış, renk versin diye. Safran çiçekleri renklerini sunmuşlar Deyrulzafaran Manastırı'na ama sonra da bu ovalardan, dağlardan çekip gitmişler. Şimdi safran yörede az bulunduğu için altın değerinde. Deyrulzafaran kelime anlamıyla “safran manastırı” demekmiş.
karşılaşıyoruz. Manastırın üretimi olan Deyrul zafaran çayından içiyoruz. Mis kokulu demli çayların yanında, yine manastırın üretimi olan hurma kurabiyelerin de tadına bakmadan edemiyoruz. Mis kokulu çaylar ve yanında sunulan kurabiyeler de bir o kadar lezzetli... Çay keyfimiz bitince girişte biletimizi alarak manastırın ana kapısına doğru ilerliyoruz.
Kapıda rehber karşılıyor. Belli sayıya ulaşınca grupları alıyor. Maalesef bireysel gezilmiyor! İlk olarak manastırın avlusuna giriyoruz.
Manastırın avlusunu çevreleyen duvarlarda bulunan taştan hayvan kabartmaları Nuh'un gemisine alınan hayvan türlerini tasvir ediyor. Manastır bu özelliği ile boz bir denizin içinde bir gemiyi anımsatıyor. Etrafta odalar var. Odalarda dini eğitim devam ettiği için ziyaretçilerin girişi yasak!
Deyrulzafaran'ın anlatılan öyküsüne gelince; "Bundan yaklaşık 4000 yıl önce, Güneş'e tapanlar, kendilerine bir tapınak aramışlar. Öyle bir tapınak yapmak istemişler ki bütün Mezopotamya ovası önlerinde uzansın ama dağların arasında da kaybolsun." Bunu gerçekleştirmek için de Mardin'den 4 km uzağa tapınaklarını kurmuşlar Güneş tapınağıyla başlayan serüven, pagan inanışından sonra Hristiyanlık Ortodoks Süryani tapınağına dönüşmüş. Deyrulzafaran'ın ilk kuruluşu böyle olmuş. Güneş'e tapanların tapınak olarak kurdukları dönemde Deyrulzafaran, böyle büyük bir yapı değilmiş. Küçük bir yeraltı tapınağı şeklindeymiş. Daha sonra tek tanrılı dinlere inanlar bu manastıra son şeklini vermişler.
İlk kurulu tapınağa girdiğimizde, küçük bir odayla karşılaşıyoruz. Tavan tamamen taşla örülü. Derinliği 5 metreyi bulan çapraz olarak döşenen taşlar, arasında her hangi bir yapıştırma malzemesi yok. Geçme sistemle dizilmiş.
Tek tanrılı dinler derken Hristiyan dünyasının Anadolu'daki ilk kiliselerinden biri Deyrulzafaran. Daha doğrusu ikincisi. Hıristiyanlığın ilk merkezi olan Antakya'daki kilise ahalisi, Bizanslıların akınlarına dayanamadığı için Mardin'e göç ettiklerinde, Patrik 8. Mor Diyonosiyos Deyrulzafaran'a gelmiş ve buradaki patriklik makamını kurmuş.
Deyrulzafaran Manastırı, Güneydoğu'daki Süryani kiliseleri içinde en önemlisi. 1116 ve 1932 yılları arasında bütün patrikhanelerin merkezi olarak kabul edilmiş. Deyrulzafaran'da güneşe tapanların tapınak olarak kullandıkları ilk bölümün hemen üzerinde 7 tane mezar odası, 52 tane Süryani metropolit ve patriğinin mezarı var. Bu nedenle bu manastırın Hristiyan dünyasındaki önemi çok büyük ve hala çok fazla ziyaretçi ağırlıyor. Hristiyan inanışına göre İsa Mesih tekrar dirildiğinde Doğu'dan gelecek ve bu nedenle metropolit ve patrikler doğuya bakar şekilde oturur pozisyonda gömülüyorlar.
Bugün hala aktif olan manastırın, ana ibadet bölümüne 400 yıllık ahşap kapıdan giriyoruz. İçeride, köşelerde yer alan üzerinde Arami harflerin yazılı olduğu sütunlar mevcut. Süryaniler hala ana dilleri Aramiceyi konuşuyorlar. İbadet dilleri de Aramice olduğundan etrafta bolca Arami harflerine ve yazılarına rastlıyoruz.
Avluda yer alan bazı odalarda eski döneme ait araç-gereç ve eşyalar sergileniyor. Manastır eğitim ve kültür yönünden geçmişten günümüze kadar değerlerini koruyarak gelmiş. Yurdumuza İbrahim Müteferrika'dan sonra ilk matbaayı bölgeye manastırda patriklik yapan 4. Petrus getirmiş. Manastırda birçok kitap basımı ve dağıtımı gerçekleşmiş. Matbaanın parçalarının bir kısmı odalardan birinde sergileniyor.
Manastırda dini eğitimde devam ediyor. Gündüz okula giden çocuklar geri kalan yaşamlarını burada sürdürüyor. Süre gelen yaşam kentten, bölgeden kopmadan devam ediyor. Gün geçtikçe sayıları azalan Süryaniler için bu manastır bir sığınak gibi… Yaklaşık 1 saat süren gezimizden sonra kafeden çay ve kurabiye alıp çıkıyoruz. Mardin'de gezilecek yer çok, bizim vaktimiz az... Yeni yerler, yeni keşifler bizi bekler...