Mardin Gündüz de Güzel Gece ve

Türkiye’de gezip görmeniz ve tarihî dokusunu içinize çekmeniz gereken yerlerin başında şüphesiz Mardin geliyor. Binlerce yıl; farklı inançlara, dillere ev sahipliği yapan bu güzel kent yıllardır kardeşçe yaşamaya en güzel örnek.

Ben Mardin'in batısından doğusuna doğru giden bir rota oluşturdum. 

Mardin'de Gezilecek Yerler

Mardin Müzesi

Bölgenin tarihî dokusunu yansıtan müzeyi gezmek için fazla zamanım olmadığından 20 dakikada gezdim bu müzeyi. Tarihî kalıntıların yer aldığı müze Mardin’de gezilmesi gereken en önemli yerler arasında. Mardin'in hangi kültürlere ev sahipliği yaptığını görmek beni mutlu etti. Giriş ücretleri normalde 5 TL olan müze; biz gittiğimizde ücretsizdi.

Müzenin hemen yanında bulunan Meryem Ana Kilisesi tadilatta olduğu için ziyaret edemedik.

Zinciriye Medresesi

1385 yılında Melik Necmeddin İsa Bin Muzaffer Davut Bin El Melik Salih tarafından yaptırılmış. Timur ve ordusuyla mücadele etmiş olan Melik İsa bir süre bu medresede hapsedilmiş. Medresenin girişindeki taş işlemeler oldukça dikkat çekici. İki avlulu ve iki katlı menderese, avlunun dışında kalan mekânlarla iyice yayılmış, dilimli kubbeleriyle insanları hayran bırakıyor.

Zinciriye Medresesi Mardin'de beni çok etkileyen yerler arasında. Zinciriye Medresesi Mardin Kalesi’nin hemen altında yer alıyor. Eski Mardin’e tepeden bakan bu medrese, yakın bir zaman önce Mardin Artuklu Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü'ne ev sahipliği yapıyordu. Saat 18.00'e kadar gezme imkânınız var. Girişler ücretsizdir. İçeri girdiğimizde avluda yer alan havuz hoş geldin dermişçesine karşıladı bizi. Medresede olan güler yüzlü genç bir adam bize bu harika yerin hikâyesinin anlatmaya başladı.

Çok detaya inmeden medresenin özelliklerinden bahsetmek istiyorum.

Medresenin avlusunda çeşme yer alıyor. Bu çeşmeden akan su önce küçük bir havuza akıyor, oradan da orta boyda bir havuza ve en sonunda da büyük bir havuza akıyor. Havuzdan sonra ise toprağa karışıyor. Medresede yer alan bu çeşmede başlayıp toprakta son bulan su, insan hayatını temsil ediyor. Çeşme doğumu, küçük havuz çocukluğu, orta boy havuz gençliği, büyük havuz ise yaşlılığı temsil ediyor.

Aynı zamanda bu çeşmeden harika yansıma fotoğrafı çekiliyor.

Bu medreseye “Zinciriye” adı verilmesinin çeşitli rivayetleri var; ama tek gerçek hikâyesi var.

Rivayetlere göre çok eskiden bu bölgede akrep ve yılan sokmaları çok oluyor ve halk bu durumdan çok rahatsız oluyormuş. Ulu Cami Minaresi ve Medrese arasında iki tane zincir gerilmiş. Bunlardan biri akrep, diğeri yılan sokmalarını önlemek içinmiş. Bu zincirler efsunlanmış. Daha sonra kimseyi ne akrep ne de yılan sokmuş. Akrep için efsunlanan zincir kopmuş, bu efsun bozulmuş. Yılan zinciri kopmadığı için bölgede yılan sokması halen görülmüyormuş.

Zinciriye Medresesi denilmesinin asıl sebebi ise avluda görülen zincirlerin olması. Çok yoğun kar yağdıktan sonra karlar eriğinde kar suları bu zincirlerden akıyor. Böylelikle Medrese’nin duvarlarına zarar veremiyor.

Medrese'nin 2. katına çıkmak yasak sebebi de, oraya çıkan kişilerin bilinçsizce tarihî dokuya zarar vermiş olmaları. Türkiye'nin bu konuda gerçekten bilinçlenmesi gerekiyor.
 
Konumuza dönecek olursak, bize medreseyi anlatan genç adam bizi üst kata çıkardı. Kubbenin ardına saklanmış harika bir Mezopotamya tablosu ile karşılaştık. O an sanki zaman durmuş, tüm canlılar yok olmuş sadece Mezopotamya konuşuyor gibiydi. Saatlerce neler yaşadığını dinlemek isterdim Mezopotamya'nın ama o kadar zamanım yoktu. Aşağıdaki ziyaretçiler görmesin diye gizlice fotoğraf çekip aşağı indik.

Amma çok konuştum Zinciriye Medresesi için. Daha da konuşmak isterdim ama bu kadarla sınırlı kalayım. Ne dersiniz?

Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi

Mardin'in eski fotoğraflarının da yer aldığı bu müzedeki gezintim oldukça keyifliydi. Mardin'de zamanda yolculuk yapmışım gibi hissettim giriş ücretlerinin ne kadar olduğunu hatırlamıyorum ama oldukça cüzi bir miktardı.


Hatuniye (Sıtti Radviye) Medresesi

Mardin'in birazcık alt sokaklarında kalıyor. Sabancı Müzesi’ni gezdikten sonra buraya uğradık. Birbirine oldukça yakın, ayrıca medreseye giderken o kadar güzel sokaklardan geçiyorsunuz ki müze gezer gibi hissetmiştim ben. Abbaralı sokaklardan geçerek medreseye ulaştık. Medresede bizi çocuklar karşıladı hemen başladılar bir rehber edasıyla medreseyi anlatmaya.

Camii içinde Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ait olduğu kabul edilen ayak izi de bulunmaktadır.

Medresede iki önemli mihrap yer alıyor; Cennet ve Cehennem. Bu mihrapların üstünde yer alan simgelerin ve yazıların anlamı ve çözümlemeleri var. Şimdi ben uzun uzadıya anlatıp hevesinizi kaçırmak istemiyorum. Mardin'de muhakkak görülmesi gereken yerler arasında.


Mardin Kasımiye Medresesi

Bu medresesin yapımı ile Zinciriye Medresesi’nin yapımı birebir aynıdır. Kasımiye Medresesi Zinciriye Medresesi’ne göre daha büyüktür. Zinciriye Medresesi’nin aksine bu medrese tepede değil Mardin’in daha alçak bölgesinde yer almaktadır. Kasımiye Medresesi’nin; Artuklular döneminde yapımına başlanmış olup Timur dönemindeki Moğol saldırıları nedeniyle yarım kalmış, 15. yüzyılın sonlarında Akkoyunlu Sultanı Kasım ibn Cihangir döneminde tamamlanmıştır.

Akkoyunlu Hükümdarı Cihangir oğlu Kasım Padişah Mardin’e atandığı zaman şehri onarmak için hummalı bir faaliyete başlar. Bu özverili çalışmasını taçlandıran ve günümüze kadar mükemmel yapısıyla ayakta durabilen bu çok amaçlı medreseyi 1469’da yaptırmıştır.

Rivayetlere göre Kasım Paşa burada katledilmiş. Kasım Paşa'nın kardeşi, Kasım Paşa’nın kanlı gömleğini ağıtlar yakarak, medresenin duvarlarına sürmüş. Çeşmenin aktığı duvarın solundaki yerde olan kırmızı lekelerin de Kasım Paşa’nın kanı olduğu düşünülmektedir.

Avludaki çeşme ve havuz, Zinciriye Medresesi’ndeki tasavvufî düşünce ile yapılmış. Bu medreselerde ilmî eğitimlerinin yanı sıra bilim eğitimleri de veriliyormuş. Zamanında öğrenciler, avluda yer alan büyük havuzda gün karardıktan sonra astroloji eğitimi alıyormuş. Havuzdaki durgun suya yansıyan gökyüzünü inceleyip astroloji alanında kendilerini geliştiriyorlarmış.

Mardin Deyrulzafaran Manastırı

Şehrin biraz daha uzağında kalan bu manastır Süryaniler için oldukça büyük öneme sahiptir. Bu manastıra gitmek için muhakkak bir araca ihtiyacınız var, yürüyerek gideceğiniz yerler arasında değil. Biz araba kiraladık. Issız yollardan geçerek acaba doğru yönde mi ilerliyoruz diyerek ulaştık manastıra. Dağın eteğine kurulmuş tek inşaydı bu manastır. Sanki herkesten sıkılmış da burada inzivaya çekiliyordu. Tabi biz insanoğlu rahat bırakır mıyız hiç.

Manastırdan içeri girdik. Bu manastırı rehber ile grup halinde gezdiriyorlar. İlk gidişim nisan ayındaydı ve biraz kalabalıktı o yüzden biz de sıranın bize gelmesini beklerken manastırın girişinde oturup safran çayı içtik. Orada meşhurmuş. Ama ben şu anda o çayın tadını hatırlamıyorum. Demek ki çok etkilenmemişim. İkinci kez aralık ayında gittiğim için pek kalabalık değildi. Çok fazla beklemedik. Giriş ücreti ne kadardı şu an hatırlamıyorum. Ücretleri ödedikten sonra manastıra doğru ilerledik. Bizi Süryani bir rehber karşıladı. Ayrıca manastır hala Süryaniler için dinî eğitim vermekteymiş.

Manastır milattan önce Güneş Tapınağı olarak inşa edilmiş. Sonrasında Romalılar ele geçirip kale olarak kullanmışlar. Romalılar da çekildikten sonra bazı azizlerin kemiklerini buraya getirerek kale; manastıra çevrilmiş.15. yüzyıldan sonra da manastırın etrafında yetişen zafaran (safran) bitkisinden dolayı Manastır, Deyrul-Zafaran (Safran Manastırı) adı ile anılmaya başlandı.

Manastır, ibadete özel günlerde tüm halka hizmet veriyor.

Bu manastırda benim en çok dikkatimi çeken mezar odasıydı. Odaya girdiğinizde mezar göremiyorsunuz. Mezarlar duvarların içlerinde yer alıyor. Beş bölmeli duvar mezarları var. Buraya defnedilen din büyükleri doğuya bakacak şekilde oturur vaziyette bir tahtın üzerinde bırakılıyor ve duvarları kapatılıyor. Yeni bir din büyüğü öldüğünde kronolojik sırada hangisi var ise o duvar açılıp orada daha önce defnedilen kişiyi kaldırıp tahtın yanına koyuyorlar ve yeni ölen kişiyi aynı şekilde içeriye koyuyorlarmış.

Rehber bize manastırı detaylı bir şekilde gezdirdi. Biraz uzaklaşıyorsunuz şehirden ama gitmeye kesinlikler değer. Manastır yolunda Eski Mardin o kadar güzel görünüyordu ki, arabayı durdurup bir kaç fotoğraf çekildik tabi ki.

Ne demişler gündüz mezarlık gece gerdanlık diye. Mardin, gece de güzel gündüz de.

Mardin'in yeme içime kültüründe bahsedecek olursam, et yemekleri benim damak tadıma oldukça uygun. Bütün gün kebap yiyebilirdim. Mardin kahvesi var, dibek kahvesine benzeyen ama dibek kahvesi gibi olmayan bir kahve, tadı harika. Mardin'de gezerken birçok dükkânda bu kahvelerin tadına bakıp, bu kahvelerden satın alınabiliyor. Girdiğim her dükkândan bu kahvelerden içseydim komaya girerdim sanırım. Seyri Mardin adında bir yer var tüm Mezopotamya ayaklarınızın altında, Zinciriye Medresesi’ne çok yakın. Orada mola verip Mezopotamya'ya karşı kahve içmek oldukça keyifliydi.

Gezilecek yerlerin hepsi Eski Mardin'de yer alıyor; Tarihî evler, tarihî yerler... Yeni Mardin denilen yer modern binaların yer aldığı ve insanların büyük çoğunluğunun yaşadığı yer.

Mardin de yer alan bu yerleri biz bir günde gezdik. Azıcık yorulduk ama değdi. Ertesi gün öğleden sonra rotamızı Midyat'a çevirdik.

Bir sonraki yazımda Midyat ve Hasankeyf'i anlatacağım.