MardinGüneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Suriye’ye sınırı olan ve turistlik bir şehirdir. Karasal iklim nedeniyle yazları çok sıcak,kışları çok soğuk olur. Suriye’nin iç karışıklıkları ve Türkiye’deki terör nedeniyle bu dönemlerde ziyaretçi sayısı azalsa da bu şehri görmek için zorluklara katlanmaya değer.
Kuzey Mezepotamya sınırları içerisinde kalan Dicle ve Fırat arasında yüksek bir alanda kurulmuş şehir tarihte tarım ile uğraşan ilk topluluklara da ev sahipliği yapmıştır. Aslında tarımcılığa geçilmesi domino taşı gibi hayatın her alanına etki etmiştir. Yerleşik hayata geçen Mezepotamya toplulukları elindekileri korumak için sınırlarını sur sistemleri ile korumak zorunda kalmıştır. Zaman içerisinde değişen yapı bu otoriteyi koruyacak devlete ihtiyaç doğurmuştur. Aynı zamanda bu şehirlerde bazı kişilerin ön plana çıkmasına ve yönetici/kral/hükümdar olmasına sebep olmuştur. Mardin Hitit Devleti sınırları dışındadır. Hurri Mitanni Krallığının elinde olan bölge zaman içerisinde Sasani, Pers , Roma ve Doğu Roma İmparatorluğu eline geçmiştir. 1071 Malazgirt’ten sonra bölge Selçuklu Türkleri'nin eline geçmiştir. 1098’de Türkmen boylarından Artuklular, bölgede Selçuklular’a bağlı devlet kurmuşlardır. Artuklu izlerini şehirde sıkca görmek mümkündür. Şehrin tarihi bu kadarla sınırlı değil tabi ki, fakat detaylı anlatmak için sayfalar dolusu yazmak gerekiyor. Ana konumuz gezilecek yerler olduğu için başlıklar halinde bilmek faydalı olacaktır. Subari, Sümer, Akad, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Bizans, Araplar, Selçuklu, Artuklu, Osmanlı Dönemi`ne ait bir çok yapıyı barındıran şehir adeta bir açık hava müzesi gibidir. Her sokağı tarih kokar. Toplam nüfus 800.000 civarıdır.
Şehir Müslüman, Hıristiyan, Yezidi gibi farklı din ve Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani, Yakubi, Nesturi gibi etnik kökenli insanların bir arada sorunsuz yaşayabildiği yegane yerlerden biridir. Zaman zaman olumsuz olaylar yaşanmış. Günlük yaşantıda bunların bir yana konduğunu gözlemleyerek de anlamak çok kolaydır. Yanınızdan geçen vatandaşların her biri farklı bir dil konuşur. Bu toplumsal farklılık şehir adına hazine kadar değerlidir. Mardin’i Mardin yapan güzellikler bu farklıkların kaynaşmasından ortaya çıkmıştır. Etnik yapı bölgelere gore farklılık göstermektedir. Şehrin çoğunluğunun Kürt kökenli olduğu bilinir. Süryani ve Yezidiler ise son derece az sayıdadır. Bazı kavramlar zaman içerisinde karışabiliyor. Yezidilik inançtır. Süryanilik ise ırkla alakalıdır.Yezidilik kitap inmiş 4 dinden farklı fakat hepsinden birşey almış bir inançtır. Merkezleri Kuzey Irak (Şengal) olan bu inanç sistemi Zerdüşlükten etkilenmiştir. Güneşe veya şeytana tapmazlar. Tanrı’nın dünyadaki gölgesi olarak Melek Tavus’u görürler. Bu nedenle eserlerinde sık sık tavus kuşu motifine rastlanır. Yezidiler için doğa çok önemlidir. Günde üç kez güneşe dönerek ibadet edilir. Dünyannın sonsuz olduğuna inanırlar. Çünkü dünyayı yaratan Tanrı’nın onu yıkmayacağını düşünürler. Bir kişinin Yezidi olabilmesi için anne babasının da Yezidi olması gerekir. Sonradan kabul edilecebilecek bir inanç değildir. Nüfusları dünya genelinde yaklaşık 500.000’dir ki Mardin’de 5000 civarı olduğu düşünülüyor. Tabi Irak’da ISID bu inanca tamamen karşı olduğu için saldırlar düzenlemektedir. Yezidi vatandaşların yaşadığı Güven (Bacın) köyüne de uğradık. Burada 1 milyon TL harcanarak yapılmış kültür evinde kimse olmadığı için sohbet etme imkanımız olmadı. Ama bilgileri Lokman_Mardin ismiyle instagram kullanıcısı olan yerli rehberimizden detaylı bir şekilde aldık.
Süryaniler de bölgede yaşayan diğer bir gruptur. Arapça’ya benzer Samil dil gurubundan gelen Aramice kullanırlar. Hz. İsa’nın konuştuğu dile yakın bir dildir. M.S. 37 – 43 yıllarında Mor Petrus tarafından Antakya’da kurulmuş olan bu dine mensuplar dünya genelinde dağınık halde yaşarlar. Deyrulzafaran Manastırı da dini merkez olarak kullanılmıştır. Musevilik’de olduğu gibi erkek çocukları 8. günde sünnet edilir. İslamiyet’e gore farklı bir yapıda da olsa oruç vardır. Gezimizde Süryani köyü olan Kefre’ye uğradık. Yıkılan köy zaman içerisinde çok daha lüks yeni evlerle tekrardan inşa edilmiştir. Küçük ama tek sıra nizamdan oluşan evler köyden çok siteyi andırıyor. Kefre Kilisesi ve meşhur Kefre kafe kapalı olduğu için uğrayamadık. Zaten yaz aylarında yurt dışında yaşayan Süryani vatandaşlarımız buraya aileleriyle gelerek zaman geçirdiği için ölü sezonda birilerini görmek zor. Kafenin de pizzası meşhurdur. Yurtdışında yaşarak pizza yapmayı öğrenmiş vatandaşın burdaki girişimi ile yerel tatlar birleştirilerek pizza Süryani pizzası halini almış.
Mardin gezimi 3 ana kola ayıyorum.
- Mardin Eski Şehir
- Çevre Köyler
- Midyat
Mardin Eski Şehir: Turumun ilk durağı oldu. Cumartesi sabahı ilk uçakla Mardin’e vardım. Havalimanından Yeni Şehir minibüslerine bindim. Orada tekrar aktarma yaparak Eski Şehir minibüslerine bindim. Zaten havalimanı o kadar küçük ki bir adımda dışarıdasınız. Uzun uzun bavul taşıyacağınız bir alan yok. Yaklaşık 30-45 dakika sonra eski Mardin’e vardık. Her yerde çocuklar rehberlik etmeye çalışıyor.
Mardin Eski Şehir Gezilecek Yerler:
Kırklar Kilisesi (Mor Behnam): 5. yüzyıldan kalma Mardin Metropolitlik Kilisesi olarak hizmet vermektedir. Metropolitlik, bir bölgede yer alan kiliserlerden sorumlu psikoposluk anlamına gelir.
Mardin Ulu Camisi: Şehrin simgelerinden bir çok fotoğrafa obje olmuş bu caminin girişinde yer alan siyah taştan bahsederek konuya girmek istiyorum. Siyah taşın yanında “Bu taşın hiç bir özelliği yoktur.” ifadesi yer alıyor. Biz de aramızda demek ki taştan keramet bekleyen çok demeye kalmadı bir çocuk annesinin yanında üst üste 5-6 kez taşı okşadı. Gerçekten anlamak mümkün değil! 12. yüzyılda inşa edilmiş cami bugün yanında ki çarşı ile birleşmiştir. Camiden çıkınca dar sokaklardan bakır, et ve kıyafetlerin satıldığı yollarda kaybolmak çok kolay.
Camide ve Mardin’de yer alan bir çok eserde görülen çeşme sıradan gibi gözükse de çok anlamlıdır. Çeşme yapısı insan ömrünü simgelemektedir. İlk olarak su, kaynağından doğuyor yani ana rahmine düşüyor. Burdan küçük havuza akıyor ki burası çocukluk dönemini betimler. Sonrasında su daha büyük olan ikinci havuza doluyor. Bu uzun gençlik dönemi olmakla beraber mezar şeklindeki üçüncü havuza, kaçınılmaz sona bir anlamda ölüme akıyor. Bu hikaye ile beraber çeşmeye bakarsınız çok daha anlanmlı olacaktır.
Mardin Müzesi: Cumhuriyet Meydanı’nda Süryani evlerinin arasında bulunan müze binası, 1895 yılında Antakya Patriği Behnam Bani tarafından Süryani Katolik Patrikhanesi olarak yaptırılmıştır. 1995 yılında restore edilerek müze olarak hizmete vermeye başlamıştır.
Eski PTT binası (Şahtana Ailesi Evi): 1890 yılında Ermeni mimar Lole tarafından yapılmış ev taş işçiliği ve terası ile göz kamaştırıyor.
Sabancı Şehir Müzesi: Geçmişte süvari kışlası ve vergi dairesi olarak kullanılan bina restore edilerek sanat galerisi ve müze halini almıştır. Tarihi Mardin şehir hayatını görebileceğiniz müze kısmının yanında bir de resim sergisi yer almaktadır.
Mardin Kalesi: Kale şu anda ziyarete açık değildir. Mardin severler kalenin ziyarete açılması konusunda ısrarcıdır. Bu haliyle de kentin simgesi olmuştur. Ya sırtınızı ovaya vererek muhteşem Mardin manzarasının tadını çıkaracaksınız ya da o şehirde yüksek bir yerlere çıkarak uçsuz bucaksız Mezapotamya’yı seyre dalacaksınız.
Zinciriye Medresesi: Artuklu döneminden kalma yapı içerisinde Hanefi ve Şafi mescitleri ayrı ayrı yer alır. İçeride ses inanlımaz bir şekilde gür çıkmaktadır. Kulaklarıma inanamadım! Ayrıca yapı içerisinde ışık tutulduğunda parlayan özel bir taş bulunmaktadır. Taşın yapısı gerçekten çok enteransadır. Hayat çeşmesini bu yapıda da inşa edilmiştir.
Çevre Köyler:
Kasimiye Medresesi: Aslında Mardin merkeze çok yakın bir konumdadır. Özel araçla ulaşmanız gerekiyor. Yapımına Artuklu döneminde başlanmıştır. Şehirde yer alan diğer örnekler gibi tek bir avlu etrafında cami ve türbe ile birlikte külliye şeklinde inşa edilmiştir. Zinciriyi’de olduğu gibi Şafi vet Sunniler için iki ayrı mescit vardır. Yapının ortasından hayat çeşmesi geçmektedir. Rivayet şu ki, Kasım Paşa’nın kız kardeşi, Kasım Paşa öldüğünde kanlı gömleğini ağıtlar yakarak medresenin içi avlu duvarlarına sürmüştür. Bugün hala duvara su geldiğinde bu izler çıkmaktadır. Ama rivayet olduğunu unutmamak gerekir. En doğrusu şu anda gözüken kırmızı izlerin analizinin yapılmasıdır. Olsun, yine de rivayetleri dinlemek heyecan vericidir. Mekana ayrı bir anlam katıyor.
Deyrulzafaran Manastırı: 5. yüzyılda yapımına başlanan ve zaman içerisinde ek binalarla desteklenen masantır adını etrafında yetişen zafaran (safran) bitkisinden alır. Süryani Kilisesi’nin dini eğitim merkezlerinden olan bu mekanın kafesinde safran çayı içip Süryani çöreği yiyebilirsiniz. Bölgeye ilk matbaayı getiren kişi de yine bu Manastır’ın patriği 4. Petrus’tur. 1874 yılında İngiltere’ye yaptığı bir ziyaret sırasında satın aldığı matbaayı 1876 yılında Manastır’a getirtmiştir. Aslında alfabenin farklı olması nedeniyle (İlk maatbayı getiren İbrahim Müteferrika’dır) bu alanda ilktir.
Dara Mezopotamya Harabeleri: Mardin-Nusaybin kara yolu üzerinde yer alan kent Mezopotomya’nın Efes’i olarak bilinir. İsmini Pers imparatoru Darius’tan almıştır. Nekropol alanında İssos savaşında ölen askerlerin kemikleri bulunmuştur. Bölge tarih içerisinde İranlılar, Romalılar, Emeviler, Abbasiler ve sonrasında beylikler tarafından yönetilmiştir. Günümüzde su sarnıçları, su kanalları ve köprüleri gayet iyi bir şekilde korunmuştur. Gerçi sarnıcın üstünde bugün bir ev olması da ilginç. Ama kalıntılar iyi durumda günümüze kadar gelmiş demek daha doğru ifade olur.
Nusaybin Beyazsu Piknik Alanı: Midyat yolunda telefonun bile çekmediği buz gibi nehrin aktığı bu yerde alabalık tesisleri bulunuyor. 2016 Kasım ayında alabalık+salata+içeçek dahil olan menü 20 TL tuttu. Hem uygun hem çok lezzetliydi. Açıkcası konaklarda yediğim yemekten kat ve kat daha güzeldi. Nusaybin’in durumundan dolayı giriş çıkışlarda Özel Harekat Polis’i tarafından araçlarımız durduruldu. Suriye sınırımızda bulunan mayınlı bölgeye o kadar yaklaştık ki ürpermemek elde değildi. Ama bölge halkı işinde gücünde olduğu için bizi çok iyi şekilde karşıladılar. Biz de güneşli bir kış günü lezzetli bir alabalık yedik.
Midyat:
Midyat için nokta atışı yapmak yerine ilçenin ara sokaklarında kaybolmak çok da zevklidir.
Midyat Konuk Evi (Sıla Konağı): Sıla dizisi burada çekildikten sonra buraya talep bir hayli artmıştır. Diziyi takip etmiyorum ama konak çok muazzamdır. Zaten Mardin’de her konak ayrı bir güzellik sunuyor. Teras katı Midyat manzarasına hakimdir.
Bakırcılar Çarşısı: Telkari sanatını unutmamak lazım. MÖ 3000'lerde ortaya çıkan bu sanatta işlemler tamamen elle yapıldığı için fiyatları yüksektir. El yapımı sabunlar ve telkari örnekleri Mardin’i gidip de alınmadan dönülmemesi gerekenler listesinin başında yer alır.
Mor Gabriel Manastırı: Mor ismini Mardin’de çok göreceksiniz. Mor kelimesinin renkle bir alakası yok. Aziz demektir. Süryani manastarı yaklaşık 1600 yıllıktır. Mardin’in Midyat ilçesine bağlı Güngören Köyü sınırlarında olduğu için görme şansım olmadı. Ama resimlerinden görkemi gözüküyor.
Restoran:
Türkiye’nin en iyi 10 restoranından biri kabul edilen Cercis Murat Konağı‘nda mükemmel sunumu ile mezeleri denedik. Kaburga Dolması yiyenler ilginç bir şekilde memnun kalmadı. Burada rezervasyonsuz yer bulmak bile zor. 5 yıldızlı otel kıvamında hizmet veriyorlar. Ama bazen çok özel yerlerde bol lezzetle karşılaşamıyorsunuz. Onun için her yerde salaş mahalle arası mekanlara ve seyyar satıcılara dadanmak en keyiflisidir.
Cercis Murat Konağı’nın ünlü meze tabağı videosu için tıklayınız
Bağdadi
Seyr-i Merdin
Cercis Murat Konağı
Rıdo Kebap Salonu
Erdoba Evleri
Mardin Merlin Konağı
Mardin’de ne yenir - ne içilir:
Mardin Kebabı: Lüks mekanlar yerine Rıdo Kebap Salonu gibi salaş yerlerde daha iyi lezzet alabilirsiniz.
İçli köfte
Mumbar: Görüntüsünden dolayı yemek nasip olmadı. Pek iştah açıcı gözükmüyor.
Kaburga DolmasıMırra ve menengeç kahvesi: Kahve için Artuk Bey’ii öneririm. 7 farklı karışımdan (7 çeşit kahve 3 bitki) oluşan özel kahvesi şekerli ve sütlü gibi durmasına rağmen sadece bitkilerden olşuyor. İçimi çok hafif. Kilosu 40 TL (Kasım 2016). Ama bolca alın. Çünkü normal kahveden farklı olarak bir fincana bir tatlı kaşı yerine yemek kaşığı konuyor. Yanında da badem şekeri ikram ediyorlar. Zaten mağazada ikram bol. İstediğinizi deneyin isterseniz almayın. Tarçınlı badem şekerine bayıldım. Çerezlerin de envai çeşidi bulunuyor. Hatta açık cips bile vardı. Mardin müzesi karşısında çok sayıda şubesi bulunuyor.
Zafaran çayı diye bilinen safran çayını vücuda, bağışıklık sistemine ve metabolizmaya faydalı olarak zayıflamaya yardım ettiği söyleniyor. İçimi hafiftir. Deyrulzafaran Manastırı’nda Süryani çöreği ile deneme fırsatım oldu. İsterseniz buradan çörek ve zafaran çayı alabilirsiniz.
Konaklama: Eksi Şehirde Kasr-ı Abbas’da kaldık. Çalışanlar çok ilgiliydi. Fiyatı diğerlerine göre daha uygun. Çünkü 2-3 sokak aşağıda kalıyor. Bavulunuz çoksa zorlanırsınız. Ama bizim gibi sırt çantası ile geliyorsanız da manzara ve binanın inanılmaz güzel olduğunu eklemem gerekiyor. Ovaya karşı kendi konağının avlusunda olmak çok daha rahat ve masrafsız!