Mekong nehri 4.000 kilometre uzunluğunda olup, dünyanın 7. en uzun nehri. 4 farklı ülkeden geçerek Vietnam’a geliyor ve Saigon kenti yakınlarından denize dökülüyor.
Vietnam dilinde buraya “Dokuz Ejder Deltası” denilmektedir. Sebebi ise Mekong Nehri'nin burada 9 ana kola ayrılarak denize ulaşması. Mekong Deltası’nın toplam yüzölçümü ise 39.000 kilometrekare. Ancak mevsime göre yüz ölçümü değişiyor. Muson yağmurları döneminde alçak yerler su altında kaldığından yüzölçümü de doğal olarak küçülüyor.
Son zamanlarda "biyolojik hazine bölgesi" olarak nitelendirilmeye başlanan Mekong Deltası’nda yakın zamanda 10.000 yeni tür bulunmuş.
Mekong Deltasındaki su her gün 1,5 metre yükseliyor ve geri çekiliyor. Su içerisinde altı kafesli yüzen evler var. Evlerin altındaki bu kafeslerde balık besliyorlar çünkü balıkçılık en önemli ticaret. Deltada bu şekilde altında kafes olan 20.000’den fazla ev mevcut.
Nehir suyu çamur gibi olsa da her türlü su ihtiyacını bu nehirden karşılıyorlar. Banyoyu da bu nehirde yapıyorlar, çamaşır bulaşığı da bu nehirde yıkıyorlar. Tuvalet ihtiyaçlarını da bu nehirde gideriyorlar. Sadece bu nehirden su içmiyorlar.
Adalar arası ulaşım feribot, kano ve sandallar aracılığı ile sağlanıyor. Ancak adalar arası ulaşımı kolaylaştırmak için köprü yapımı devam ediyor.
Deltanın derinliği 6 metre civarında. Nehir her geçen gün toprak ve çamur getirdiği için deltayı dolduruyor. Delta içerisinde çeşitli adalar var. Boynuzlu at adası, Zümrütü Anka Adası ve kaplumbağa adası. Kaplumbağa adasında 6.000 kişi yaşıyor. Biz de bu adaya gidiyoruz. Bu adada yetişen papaya, longon ve dragon gibi meyvelerden ikram ediyorlar. Bu adada yerel müziklerini de dinliyoruz. Akrep ve yılanların bir sıvı içinde şişelenerek satıldığını görüyoruz. Bu bir çeşit içkiymiş. Yılan ve akreplerin kalbini delerek bu sıvıya karışmasını sağlıyorlar. Bunu içtiklerinde ise daha güçlü ve kuvvetli olacakları inanışı var. Denemek isteyip istemediğimizi soruyorlar. Çok arada kalsam da cesaret edemedim içmeye.
Ardından Vietnamlı çıtı pıtı bayanların ayakları ile yön verdikleri 3-4 kişilik kanolara binerek deltanın daha da derinliklerine, içlerine doğru ilerliyoruz.
Dar su kanalları, etrafta Hindistan cevizi ormanları,… Manzara şahane.
Burada Hindistan cevizinin 2 çeşidi olduğunu öğreniyoruz. Suda yetişen Hindistan cevizinin içindeki beyaz kısmının yendiğini, karada yetişen Hindistan cevizinin ise suyunun içildiğini öğreniyoruz. Hindistan cevizi buranın çok önemli bir gelir kaynağı. Her şeyi kullanılıyor. Kabuklarından çeşitli objeler, hediyelik eşyalar yapılmış.
Hindistan cevizinden şeker yapımı atölyesine gidiyoruz. Buradan mutlaka ve mutlaka bu şekerlerden almalısınız. Şekerlerin dışı pirinçten yapılmış incecik jelatin ile kaplı. Bu şekerleri yerken tek dikkat etmeniz dişinize yapışmaması, ama tatları muazzam.
Daha sonra atların çektiği küçük arabalarla köye gidiyoruz. Piton yılanını omzumuza alıp hatıra fotoğrafı çektiriyoruz.
Bu köyde yerel bir restaurantta kedi balığı yiyoruz. Pirinçten yapılan 20x20 santimetre ebadında incecik jelatinleri suda ıslatarak, içine biraz yeşillik ve kedibalığı koyarak dolma gibi servis ediyorlar. Balık çok lezzetli değildi ama sunum ilginçti.
Yemek sonrası bir Çin tapınağına geliyoruz. Burası 1200 yıl Çin egemenliğinde kalmış. Çin tapınağı Taoizm ve Budizmi birbirine karıştıran bir tapınak. Tapınağın içindeki porselenler 5 bin yıllık Çin tarihini anlatıyor. Bu tapınak buradaki Çinliler için yapılmış olan etkileyici bir tapınak. Bu da farklı dinden olan insanların bir arada barış içinde yaşayabildiklerinin en güzel göstergelerinden biri.
Mekong Delta'da dağ manzaralı konforlu bir konaklama için Island Life Hostel ve Seaside Homestay otellerini tercih edebilirsiniz.