Yuri ile birlikte aynı zamanda bir açıkhava müzesi olan Duduki Köyü’ne gitmek üzere yola çıkıyoruz. Yolda Yuri savaş döneminden bahsediyor. Savaş döneminde Nazi subayları Belarus toprakları içindeki 620 köyü tamamen yakmış. Bunların bir kısmını ise şimdi ziyarete açmışlar.
Şehirden 18 km ötede başka bir açık hava müzesi daha var; “Ozertso” burada da otantik binaları görmek mümkünmüş. Ancak biz buna gidemedik.
Duduki köyü’ne giderken yolda Yel değirmeni görüyoruz. Buradaki fotoğraf molasının ardından köyün girişine geliyoruz. Girişte çimenlerin ortasında tek başına duran Ahşap bir kilise var. Muhteşem!
Köye girişte cüzzi bir rakam alıyorlar. İçeride sıra sıra dizilmiş odacıklar ve her odacıkta farklı bir el sanatı var. Bu ufak odacıklarda oranın yerlileri kendi el sanatlarını sergiliyorlar. Sırasıyla ahşap oymacılık, Kilden vazolar yapanlar var. Bu odacıkların girişine dikkat edin. Ağaçtan basamaklar yapmışlar. Ahşap zaten sıcak bir malzeme, buranın yerlileri de çok sıcak, anlayacağınız bu köyde sıcacık bir ortam esiyor. En son bölümünde ise eski arabaların sergilendiği bir alan var. Arabaya ilgi duyanlar kaçırmamalı.
Onun hemen yanında geleneksel bir köy evi geziyoruz. İçinde ekmek fırını, kızak, elişi örtüler var. 2 katlı ufacık bir ev. Yuri, aslen Gomel’liymiş ama Minsk’te daha iyi iş potansiyeli olduğu için eşi ve oğlu ile birlikte buraya yerleşmişler. Bu arada Belarus’ta işsizlik oranı sadece %1,6.
Buradan at çiftliğine doğru yöneliyoruz. Orada tutulan tayları besliyoruz. Biz tan ağıla doğru yürürken ağıldan 9-10 tane at çıkıyor ve koşmaya başlıyorlar. Hayranlıkla izliyorum.
Atların antreman zamanıymış. Burada istenirse küçük bir alanda seçtiğiniz at ile tur atabiliyorsunuz. Biz atların dönüşünü beklerken 1899’da yapılmış şu an müze olarak kullanılan eski bir evi geziyoruz.
Bu bölgede keten dokumacılığı meşhur. Müzenin içerisinde de bir çok eski dokumalar, çıkrıklar ve ketenden kıyafetler var.
Artık atları görme vaktimiz geldi. Ağılın girişinde çeşit çeşit ahşap kızaklar var. Bu ağılda dünyanın dört bir yerinden getirilmiş atlar var. Hepsi birbirinden güzel.
Buradan sonra ise ev yapımı ekmek, tereyağ , bal ve bir çeşit patates tatmaya gidiyoruz. Karnımız doyduğuna göre ev yapımı votka denememizin tam zamanı...
Votkanın yanında esmer ekmek, üzerine bal ve salatalık turşusu veriyorlar. Artık içimiz de ısındı yeni uçuşa hazırız. Havaalanına gitmeden köyün çıkışındaki hediyelik eşyacıya gidip hediyelerimizi alarak havaalanına gidiyoruz.
Ancak biraz geciktik. Yakalama konusunda endişeliydik. Tam check-in sonrası Yuri’nin attığı mesaj ise “İyi misiniz? Problem olursa diye ben sizi dışarıda bekliyorum” bize Belaruslu’ların en az bizler kadar misafirperver olduğunu kanıtlar nitelikteydi.
Yuri’ye sevgilerle...