Paranın Pul Olduğu Şehir: Zürih

Uzun bir aranın ardından seyahat edeyim dedim ve küçük bir hata yapıp Zürih'e gittim... Aman öyle küçük filan dediğime bakmayın basbayağı büyük hataymış : ) Neyse efendim yeni yer görmek iyidir (tekrar gider misin sorusunun kesinlikle hayır olduğu şehirler arasında bu güzelim şehir malesef).

Kurban Bayramı'nı fırsat bilerek kuzenlerimle planlar içerisine girdik ve Zürih uçaklarına bakarken bulduk kendimizi. Sonrasında tabi ki daimi otel sağlayıcımız Booking.com2dan otelimizi ayarladık ki yine güzel bir lokasyon iyi bir fiyatla apart otelde kaldık.

Yaklaşık 1,5-2 ay öncesinde planladığımız bu tatil için kişi başı yaklaşık 800 TL maliyet çıkardık uçak+konaklama için (hiç fena bir fiyat olmadığını belirtirim). Avrupa'da para kazanan arkadaşlarımın dahi "aman çok pahalı" dediği bu şehir için uygun fiyatlardı.

Vakit tamam yola çıkma zamanı dedik ve bayramın 1. günü havaalanına yol aldık. Hemen bir dip not vereyim; özellikle bayram gibi spesifik tatil zamanlarında havaalanında kontuarlar yoğundur, beklersiniz ama park alanlarının da dolu olacağını unutmayın zamanlamanızı dikkatlice yapın.

Yaklaşık yarım saat park yeri aradıktan sonra bizde havaalanına varabildik ve kendimizi duty free'ye attık tabi : ) Yolculuğun sevdiğim kısımlarından biri parfümlerin arasına kendimi bırakmak.

Neyse erkek okurlarımızı düşünerek bu faslı es geçiyoruz. Güzel bir uçuşun ardından varıyoruz Zürih'e... Yaklaşık 2,5 saat sürüyor uçuş ve hem Anadolu hem Avrupa yakasından gün içinde birden fazla uçuş bulma şansınız var.

Havaalanına varınca muazzam büyük bir alana ulaşacaksınız panik yok! Aynı binada yönlendirmeleri takip ederek tren hattına ulaşabilirsiniz. Merkez tren istasyonuna gitmek için S2 ya da S16 hattını kullanacaksınız.

Şehirde otobüs ya da tramvay kullanmanızı gerektirecek bir noktada kalacaksanız (ki en azından hayvanat bahçesine gitmek için bile gerekli olacak) Zurih Card alın hemen havaalanından. Çıkış kapısında solda ofisi görebilirsiniz. Aynı zamanda Zürih içindeki tüm trenleri de kullanabilirsiniz  bu kartla ve müzelere ücretsiz giriş yapabilirsiniz.

Neyse aldık kartlarımızı biz ve bindik S2'ye varıverdik Zürih merkeze. Orası tam bir macera... Google amca haritadan baktığımızda çok yardımcı aslında; nerede hangi araca bineceğinizi bir güzel anlatıyor ama anlık bir hatadan bilemeden aldığım harita görüntüsünde 31 hattına bin 2 durak sonra in diyordu. Biz de iki durak sonra indik : ) Kalıverdik ortada! Yanlış durakmış. Neyse tekrar otobüse bindik, biz bunu bu seyahatte epey yaptık : ) Doğru durakta indik. Anlayacağınız Zurih Card'ınız varsa bu da işin güzelliği oluyor, bilet sıkıntınız olmadan kullanıyorsunuz her şeyi... Duraklarda bilet makineleri var ve biletleri bu cihazlardan alıyorlar ancak bir kart bilet okutma durumu yok (ki bu nedenle İsviçre'de otobüs şoförü olasım var) arada bir otobüse trene binen kontrolörler var onlara denk gelirseniz ve biletiniz yoksa vay halinize cezayı yersiniz. Medeniyetin son noktası olarak nitelendirdiğim memleket oldu benim için burası... İstisnasız herkes biletini alıyor. Bizde olsa suyunu çıkarırdık demeden geçemeyeceğim.

Zürih'te merkez istasyonu etrafında konaklamanız size pek çok kolaylık sağlayacaktır. Hepi topu 20 dakikada gezebileceğiniz bir yer kent merkezi. Biz de merkez istasyona yakın bir nokta da konakladık Htrentals otelleri apartlardan oluşuyor ve konforlu temiz bir konaklama yapmamızı sağladı. Oldukça memnun ayrıldık. Tek sorun bıçaklardı :P Mutfaktaki bıçaklar keskin değildi tek sorun buydu ki ne güzel : )

Otele yerleşir yerleşmez kendimizi sokaklara atıyoruz, hava da bizden yana güzel mi güzel... İlk istikamet gölün uzantısı nehir kenarında ki sokaklar... Bizi ilk karşılayan Grossmünster...

Grossmünster

Evangelist Kilisesi'nin önemli örneklerinden biri olan kilise, iki kulesi ile şehrin sembollerinden. Katedralin vitrayları avangart sanatçı Sigmar Polke tarafından tasarlanmış. The Karlsturm’un 187 merdivenini çıkarak, Zürih şehrine tepeden bakabilirsiniz (www.grossmuenster.ch)

Nehri bölen köprülerden birini geçerek karşı yakada bu kez karşımıza Fraumünster çıkıyor.

Fraumünster

853 yılında Alman Kralı Louis tarafından yaptırılmıştır. Kilisedeki tarihi esintinin yanında, binanın renkli cam pencereleri ve mimarisi sizleri esrarlı bir havanın içine çeker. Vitraylar 20. yüzyılda Marc Chagall tarafından yapılmış. Pazar günleri dahil 18.00’e kadar gezilebiliyor.

İlk akşam için bu kadar yeter diyor ve evimiz yuvamız otelimize gidiyoruz. Ayça ve ben ertesi gün ne yapabiliriz nerelere gideriz plan programı içerisindeyiz bir yandan da yaptığımız market alışverişinin şokundayız. Neden derseniz Zürih'te markete girmek bile olay. Her şey çok pahalı. Akşam saatlerine kaldığımız ve henüz şehri tam çözemediğimizden tren istasyonundaki markete girdik ve fiyatlardan gözlerimiz yaşardı. Üstüne bir de patates alırken yaşadığımız anekdot bizi güldürdü. Patetesi ne için kullanacağımızı sordular (2 çeşit olduğundan), kızartma yapacağımızı söyleyince çalışan karar veremedi başkasını çağırdı. Mevzumuz şu; kızartma için A patatesi mi yoksa B patatesi mi iyidir diye yaklaşık 10 dakika tartıştılar : ) Onlardaki bu anlayışı yakalasak bizde de hayat güllük gülistanlık olacak.

2. güne hazırız. İk durağımız hayvanat bahçesi... Hayvanlara bu kadar yakın olmak değişik bir duygu, özellikle Türkiye'de görme imkanınız olmayanlara... Hayvanat bahçesi oldukça büyük bir alanda ve tropikal hayvanlar da dahil çok fazla güzel yaratık görme imkanınız var.

1-2 saatte bitecek gibi değil planlarınızı ona göre yapmanızı öneririz. Günün yarısından çoğunu burada geçirebilirsiniz (ki biz öyle yaptık). Alan içerisinde yemek yiyebileceğiniz alışveriş yapabileceğiniz alanlar da var.

Hayvanat bahçesine nasıl gideceksiniz? Tramvay kullanabilirsiniz ve direkt ulaşabilirsiniz. 6 numaralı tramvay Zürih merkez istasyonundan geçiyor. Tramvay kullanabilirsiniz y ada 751 ve 39 numaralı otobüsleri kullanabilirsiniz. Duraklarda o durakta duracak olan otobüs ve tramvayların numaraları yazıyor ve ne zaman durağa ulaşacağını da görebiliyorsunuz. Burada her şey sizin için : )

Hayvanat bahçesindeki turumuzun ardından şehir merkezine dönüyoruz. Amacımız gezilecek görülecek listemizdeki Bürkliplatz'ı bulmak. Mayıs-Ekim ayları arasında Bürkliplatz Meydanı'nda kurulan bu bitpazarı ne yazık ki bulduklarımız arasında olamadı. Ekim ayını kapsamıyormuş. Göremediğimiz pazarlar arasına aldık kendisini. Ama onu ararken Zürih'in güzel sokaklarında dolaştık ve keşfe değer mekanlarına tanık olduk. Eh fena olmadı : ) Sokak sanatçıları Avrupa'nın olmazsa olmazı, Zürih'te pek rastlamadık ama yol üstünde Rathaus binasında güzel bir sokak konseri dinledik.

Baktık ki Bürkliplatz pazar kurulmuyor bugün için planladığımız diğer bir nokta olan özellikle Ayça ve benim dört gözle beklediğimiz Peclard pastenesini aramaya koyulduk. Ancak malesef bloglarda verilen adres yanlış olduğundan [ Peclard kuyumcusunun adresi verilmiş :) ] buradan da Tolga haklı mı bu insanlar gitmeden mi yazıyor diye düşünmeden edemiyoruz. Ailenizin gezgini Özlem gitmediği yerleri yazmaz. Öz hakiki gezenti :P

Peclard'ı bulamıyoruz. Eh o zaman sonraki durağımız olan Kunthaus Müzesi'ne gidelim biraz bilgimiz görgümüz artsın diyoruz. Bellevue durağında tramvaydan inip yukarı yürüyebilirsiniz, yürüyebilirsiniz ya da 17 numaralı tramvay ile kapısının önünde inebilirsiniz. Biz yürüyerek ara sokaklardan gittik iyi de oldu böylece binayı ararken karşımıza çıkan bir resim sergisini de gezdik .

Kunsthaus Zürich

Müzede pek çok eser ilginizi çekecektir ancak benim gibi Monet severseniz özellikle ona ait eserler yüzünüzü güldürecektir. Zürih card ile ücretsiz giriş yapabilirsiniz, Çarşamba-Cuma arasında geç saatlerde gelenleri düşünerek, 20:00’ye kadar açık.

Heimplatz 1

www.kunsthaus.ch

Müze ziyaretimizi de yaptıktan sonra artık biraz acıkıyoruz ve çok düşünerek McDonalds amcanın evini ziyaret ediyoruz. Sürekli belirtmek istemem ama kulağınıza da küpe olsun istiyorum : ) Pahalı burası dostlar, başka yer olsa kavga dövüş restorana gider mutlaka memlekete özgü bir şeyler yemek isterim ancak Zürih'te bizim gibi kendi parasıyla gezenlerin yiyebileceği en doyurucu ve nispeten uygun yemek malesef fastfood (ki bir tavuk menünün 35 TL'ye tekabül ettiğini belirtmeliyim).

Yemek sonrasında kahvaltı için market alışverişi yapmak üzere bu şehirde en çok uğradığımız yer olan merkez tren istasyonuna geliyoruz. Buradaki market ve mağazalar 21.00'e kadar açık. Genel olarak alışveriş mekanlarının 19.00'da kapandığını düşünecek olursak çok uygun saatler. İstasyonun içinde yani altında Migros var eve dönerken tren ya da otobüs kullanıyorsanız kullanışlı. Alışveriş yapıp hemen otobüse binebilirsiniz, bizim yaptığımız gibi.

Market alışverişinden sonra aklımıza düşen çikolata tadı bizi istasyon içindeki Sprüngli dükkanını aramaya yönlendirdi, onu ararken karşımıza Läderach çıktı ki kendisi Sprüngli gibi Zürihin en pahalı ve özel el yapımı çikolata üreticisi. 5 adet çikolataya yaklaşık 20 TL ödeyerek muhteşem tadı denedik.Denemeseydik gözümüz açık dönerdik ki hiiç olmazdı : ) Sonra hızımızı alamadık Sprüngli'yi bulduk istasyonda (şehrin içinde neredeyse her sokakta bulabilirsiniz) bu sefer makaron denedik. Muazzam bir küçük tat (asıl makaroncu olan Fransız Laduree tren istasyonun karşısında bulunan Bahnhof caddesinde bulunuyor orayı da deneyebilirsiniz).

Bunca yorgunluğun üstüne iyi geliyor makaronlar... Ayça ile 3. günün programını yapıyoruz. Bu arada hiç kartpostal alabileceğimiz bir yere denk gelmediğimizi fark ediyoruz, hediyelik eşya da pek görmedik. Neyse yarın ilk durağımız Uetliberg tepesi ardından gideceğimiz Imviadukt'te kartpostal alabileceğimiz bir yer vardır diyoruz.

Uetliberg

Burası 1644 yılından beri gözlem merkezi olarak kullanılan bir dağ... O kadar turistik olmuş ki 1875'ten sonra tren ulaşımını buraya kadar getirmişler.

Trenden son durak olarak iniyorsunuz ve sonrasında yaklaşık 10 dakika fazla değil tepeye yürüyorsunuz. Maalesef şansızlığımız burada da devreye girdi ve sisli bir sabahta gittik. Siz bunu da dikkate alarak planınızı yapın. Tren s10 ile yaklaşık yarım saatte varıyorsunuz.

Güzel bir manzaraya sahip Zürih Gölü'nü ve kentin neredeyse tamamını görebiliyorsunuz. 20 dakikada bir tren var dönüş için de geçerli.

Lindt

Sonraki durağımız gölün kenarında bence sadece Lindt için değil gezmek ve keyifli vakit için de gidilebilecek Kilchberg.

Lindt fabrika ve fabrika satış mağazası burada... Ucuzluktan ziyade Lindt'e ait yeni ürünleri ve çeşitleri görebileceğiniz alabileceğiniz bir dükkan. Benim gibi çikolata olursa yerim hayır diyememcilerdenseniz mutlaka gidin : )

Firmanın kökeni 1845 yılına dayanıyor ve baba-oğul tarafından kurulmuş zamanında.

David Sprüngli-Scwarz ve oğlu Rudolf Sprüngli-Ammann işi başlatmış. Sonrasında oğul yaşlanınca onun iki oğlu tarafından paylaşılmış.

Biri imalathaneyi diğeri satış mağazalarını almış ve günümüze kadar gelmişler. Dünya üzerinde pek çok firmayı almışlar hatta Amerikan markalarını bile.

Imviadukt

Alışverişe devam diyor ve tüm bloglarda bahsedilen tren rayların altındaki alışveriş merkezi olan Imviadukt'e gidiyoruz. 4-13-17 numaralı tramvaylarla ya da 1-4-5-7-13 numaralı otobüslerle ulaşabilirsiniz. 

Bizi pek tatmin etmediğini söylemeliyim. İzmit'teki outlet center tarzı sokak dükkanları tren raylarının altına konuşlandırılmış, evet bir tarzı var ancak turist olarak çok da görmeseniz olur bir yer (benim fikrim).

Tasarım ürünlerin satıldığı dükkanlar var belki bir bakmak istersiniz...

Peclard

Çok yorulduğumuzdan olsa gerek elimizdekileri eve bırakıp biraz dinlenip şehrin akşam hali için vuruyoruz kendimizi yollara... Daha önce bloglarda yanlış adres yazıldığı için bulamadığımız Peclard pastanesini internetten adresini alıp buluyoruz. Aslında 10 kez önünden geçtiğimizi fark ediyoruz : ) Rathaus durağından yukarı yürüyüp sağa döndüğünüzde sol kolda Schober Peclard ismiyle görebilirsiniz (Peclard pek fark edilmiyor) akşam vakti gittiğimiz için çok fazla şey kalmamıştı ama güzel bir çikolatalı kek yedik. Tavsiye edebileceğimiz mekanlardan biri...

Conditorei Schober Napfgasse 4

Bu gezimizin en unutulmaz anlarına yaklaşıyoruz... Israrla Zürih'e özgü bir şeyler yeme telaşındayız. Dolaşırken sürekli burnumuza muazzam peynir eritme kokusu gelir. Nasıl da güzel kokuyor hele ki açsanız... Aman sakın bu kokulara kanmayın! Peynir fondü İsviçre'ye özgü bir tat evet, ancak gerçekten yenilir gibi değil. Ortaya gelen fondüye masadaki kişi sayısı kadar para alınıyor yani 25-33 frank x 3 yaklaşık 250 TL kadar para ödedik. 4 çeşit peynir, sarımsak ve şaraptan yapılan bu fondü akıl almaz şekilde tadı kötü ama kokusu güzel bir şey. Yiyemedik çok güldük ama garsona bile malzeme olduk. Adamcağız sürekli "oh shit oh shit" deyip durdu : ) Acıdı halimize, o kadar para ver aç kal olacak şey değil... Allahtan evde makarnamız vardı. Cebimizden çıkan frankların hafifliği ile eve doğru giderken market poşetlerimizi de unuttuk orada ve koşarak geri döndük. Servet değerinde gravyerlerimizi bırakamazdık : )

Evet burada yapacağınız akıllı işlerden biri istasyonun hemen karşısında bulunan Coop markete gidip (akşam 22.00'ye kadar açık) peynir almak. İsviçre'ye özgü gravyer peynirleri ya da benim gibi peynir severseniz camembert dahil her tür peyniri bulabilirsiniz. Butik dükkanlardan pahalıya almaya gerek yok, güzel peynirler marketlerde de aynı...

Son günümüzde uçağımız öğle saatlerinde olduğundan sabahımızı oyuncak müzesine giderek geçirmek istedik ancak oyuncak müzesinin 14.00 sonrası açılıyor olması kaderin bir oyunu moduna soktu bizi. Ne yapalım burada da görmeyiveririz diyerek şehri son kez arşınlayıp keyfini çıkarıp kendimizi çikolata dükkanlarına attık. Biraz daha alışveriş, biraz daha sokakların keyfini sürmek ve artık eve dönüş zamanı...

İsviçre genel anlamda pahalı olsa da nadiren karşılaştığım duty free indirimlerinden birine rastladım ki parfüm depoma yenilerini ekleyerek kâra dönüştürdüm bunu. Yani diyeceğim pahalı ama siz yine de gözlerinizi dört açın hesap makinenizi açık... Bir köşeden bir fırsat çıkabilir.

Bir sonbahar macerası daha burada sona erdi. Bakalım bir sonraki buluşma dünyanın neresinde nasıl bir macera olacak... Çok eğeleceğiz : )

ÖZLEM YILDIRIM

Yazar Hakkında

ÖZLEM YILDIRIM

Tam zamanlı bankacı,gönülden gezginim...Fırsat buldukça seyahat etmek artık bir hobi değil yaşam biçimim...Yollarda kendini,ruhunu bulanlardan oldum...Seyahat planları yaparken bir de kitaplara göm