Zürih ve Çevresi

Kültür ve Eğlence Başkenti Zürih

Zürih, İsviçre’deki ilk durağımız. Eski adı ile Zürih-Klonten Havalimanı, ülkenin en büyük uluslararası havalimanı olma özelliğine sahip. 1953 yılında hizmete giren havaalanı, son yıllarda oldukça genişletilmiş. Biz indiğimiz terminalden metro ile ana terminale gittik. Pasaport giriş işlemlerimiz ve bagaj alma işlemlerimiz de yine bu yeni terminalde gerçekleşti.

Havaalanından kent merkezine ulaşım ise oldukça rahat. Ve tüm İsviçre genelinde olduğu gibi çok sistemli. Havaalanı ile kent merkezindeki ana tren istasyonu arası yaklaşık 8 dakika sürüyor. Bilet ücreti ise kişi başı 6 CHF.

Zürih’te konaklamak üzere apartman dairesi kiralamıştık. Kalacağımız yer Badenerstrarasse üzerinde, kent merkezine ulaşımımız hafif raylı sistem ile sadece 10 dakika sürüyor.

İlk olarak bagajlarımızı bırakmak üzere kiraladığımız daireye gidiyoruz. Sistem çok güzel. Rezervasyon kodunun son beş hanesini anahtar kutusuna tuşluyoruz ve anahtarlar bizde, biz de aynen evde.

16. ve 17. yüzyıldan kalma evleri, kente renk katan her köşe başında yerini almış tarihi çeşmeleri, Zürih Gölü'nü süsleyen kuğuları ile görülmeye değer kentler arasındaki Zürih’i dolaşmaya başlamak için en ideal nokta Ana Tren İstasyonu

Ana Tren İstasyonu'ndan çıktığınız gibi sizi karşılayan cadde dünyanın en prestijli caddeleri arasında gösterilen Bahnhofstrasse. Tren istasyonundan başlayarak Zürih Gölü'ne kadar uzanan caddenin uzunluğu yaklaşık 1,5 kilometre.

Caddenin daha başlarında iken gözünüze yüksek bir yapı çarpacaktır. İşte bu bina Urania Gözlem Kulesi. Kentin bu bölgedeki en yüksek binası olan yapının içinde şık bir bar da var. Ancak içinde bardan daha ilginç olan şey 600 kez büyütme özelliğine sahip teleskop. Bu teleskop ile kenti seyredebilmek mümkün.

Bahnhof Caddesi üzerinde sağlı sollu sıralanmış mücevher, saat, antika eşya, hautte couture tarzında lüks ürünler satan mağazaların arasında yürürken çok sayıda takım elbiseli kişiye rastlamak mümkün.  Kent İsviçre’nin ekonomik başkenti, bir de üstüne Avrupa’nın en önemli finans merkezlerinden biri olunca takım elbiseli kişi sayısı da dikkate değer ölçüde artış gösteriyor.

Caddeden göl yönüne yürürken solunuzdaki Agustinergasse oldukça dikkat çekici bir cadde. Bu caddede sıralanmış olan 400 – 500 senelik evler çok bakımlı. Her birinin altı ya şık bir butiğe, ya bir sanat galerisine ya da bir antika dükkânına dönüştürülmüş.

Agustinergasse’nin sonuna doğru ilerlediğinizde Linderhof yönüne dönerek tepeye doğru tırmanmaya başlayabilirsiniz. İşte bu nokta kentin manzarasına en hâkim olacağınız yerlerden biri. Romalılar bölgeye geldiklerinde günümüzde Lindenhof olarak bilinen Turicum Tepesi'ne bir gümrük noktası kurmuşlar. Tepeden Limmat Nehri'nin nefis manzarası görülmeye değer. Lindenhof Meydanı'ndaki çeşme ise 1292 senesinde Habsburg kuşatmasında büyük rol oynayan Zürihli kadınlar anısına yapılmış.

Tepeden nehri solunuza alıp Zürih gölüne doğru yürümeye devam ettiğinizde nehrin iki yakasını birbirine bağlayan Rathaus Köprüsü'nün ayağında yükselen kilise dikkatinizi çekecektir;  Sankt Peterkirche (Aziz Petrus Kilisesi).

Zürih’in en eski kilisesi olmasının yanı sıra en önemli özelliği 13. yüzyıla tarihlenen çan kulesinde dünyanın en büyük duvar saatinin bulunuyor olmasıdır. Saatin çapı 9 metrenin üzerindedir. Barok tarzdaki kilisenin pembe-turuncu renkli mermer sütunları, alçı süslemeleri ve kristal avizeleri oldukça gösterişli.

Kilisenin dışında durup, nehrin karşı kıyısına baktığınızda ise Belediye Binası tüm ihtişamı ile sizi selamlar. Ama durun karşı kıyıya geçmek için daha bir hayli yolumuz var. Biz buradan yine nehir solumuzda göle doğru yürümeye devam ediyoruz. Hemen karşımıza çıkan yapı ise Fraumünster Kilisesi.

Bu kilisenin bulunduğu noktada yıllar önce tahminen 853 senesinde bir rahibe manastırı varmış. 13.yüzyılda ise manastırın üzerine bu görkemli yapı inşa edilmiş. Bu kilisenin en önemli özelliği modern görünümlü vitraylarının Marc Chagall tarafından tasarlanmış olmasıdır. Bu vitraylar sayesinde de kilise Zürih’in en fazla ziyaret edilen noktalarından biri haline gelmiş. Kilise içindeki koro mahali de oldukça etkileyicidir.

Kilisenin hemen yanında ise akşam başlayacak Steel Barrage Festivali için hazırlıkların yapıldığı bir çadır kurulmuştu. Çeşitli kostümler içerisindeki insanların kente kattığı renklilik oldukça hoş olmakla beraber akşam saatlerinde başlayacak olan festival için bir hayli de merak uyandırır nitelikteydi. Artık akşam saatlerinde bu bölgeye yeniden gelmemiz şart oldu.

Kilisenin yakınlarında şarap tüccarları loncasının 1757 senesinde yaptırdığı ve günümüzde Zürih’in en etkileyici yapıları arasında gösterilen ve İsviçre Ulusal Müzesi'nin seramik koleksiyonunun sergilendiği Zunfthaus zur Meisen’i görüyoruz. Yine aynı bölgede yer alan ve 1637’de şapkacılar ve keten dokumacıları loncasının yaptırdığı Zunfthaus zur Waag da etkileyici bir güzelliğe sahip. Tabii günümüzde şık bir restorana çevrilmiş.

Bahnhofstrasse’nin Zürih gölüne yakın bölümünde yer alan Börsen strasse ise merkez borsa binasının, İsviçre Ulusal Bankası'nın ve diğer önemli bankaların bulunduğu kısım. Zaten Bahnhof Caddesi'nden bu kısma yürürken sıralanmış mağazaların kalitesinin arttığı da gözden kaçırılmayacak kadar net. Silk&Cashmere de dünyadaki ilk mağazasını burada açmış. Para merkezi olarak bilinen kentte Bahnhof strasse’nin altının bankaların altın rezervleriyle dolu olduğu da söylenenler arasında.

Caddenin sonuna ulaştığınızda vardığınız nokta ise Bürkli Platz. Buradan özellikle yaz aylarında Limmat Nehri ve Zürih Gölü üzerinde tur yapan tekneler ile dolaşmak oldukça keyifli olsa gerek. Biz gittiğimiz dönemde hava bir hayli soğuk olduğundan çok sık tekne turu yoktu.

Biz de bu meydanda bulunan Ganymed olarak adlandırılan heykeli fotoğrafladıktan sonra, göl üzerindeki kuğular ile biraz vakit geçirerek Qualbrücke (Qual Köprüsü) üzerinden nehrin karşı kıyısına geçtik.

İlk karşımıza çıkan meydan Bellevue Platz. Bu meydan aynı zamanda büyük ünlü düşünürlerin hararetli tartışmalarını yaptıkları Cafe de l’Odeon’un da bulunduğu yer. Hazır hava da soğuk, biraz mola verme vakti.

Bu meşhur kafeye kimler gelmemiş ki? Goethe, Wagner, Lenin, Troçki, Einstein… Bu kafede birer kahve molası verdikten sonra göl tarafında bulunan Opera Binası'nı görüyoruz.

Tekrar Bellevue platz’a dönerek, nehir boyunca yürümeye başlıyoruz. Çok geçmeden karşımıza Limmat Nehri üzerinde küçük bir adacık üzerine kurulmuş olan Wasserkirche çıkıyor. Bu kilisenin camları Giacommetti’nin eseri imiş.

Münster Köprüsü'nün hemen çaprazında yer alan Grossmünster Katedrali  ise 1100 – 1250 seneleri arasında 9.yüzyıldan kalma bir kilisenin üzerine inşa edilmiş olan bir yapı.

Bu katedralin en önemli özelliklerinden biri ise İsviçre’de Almanca konuşan halk arasında Reform hareketinin ana kilisesi olması. Zwingli de 1519 – 1531 seneleri arasında tüm vaazlarını burada vermiş. Katedralin kuleleri ise kentin en dikkat çekici yapılarından. Bu kuleler 15.yüzyılda inşa edilmiş ve 18.yüzyılda kubbe ile örtülmüş. Yine bu katedralin vitrayları da aynı Wasserkirche’de olduğu gibi Augusto Giacometti tarafından tasarlanmış.

Burası nehrin karşı kıyısının en güzel fotoğraf verdiği noktalardan.

Biraz ilerisinde yer alan Rathaus Belediye Binası ise 1698’e tarihleniyor olup günümüzde halen belediye ve kanton meclislerinin toplantı merkezi durumunda.

Belediye Binası'ndan nehir boyunca yürürken sıralanmış eski lonca binalarının hepsi birbirinden görkemli. Belediye Binası'nın hemen karşısında tuhafiyeciler loncasının merkezi olan Zunfthaus Saffrann yer alıyor. Aynı sırada yer alan diğer etkileyici binalar ise marangoz loncası olan Zunfthaus Zimmerleuten, soylular loncası Zunfthaus zum Rüden ve daha birçok  lonca merkezi. Günümüzde ise çoğu ya hediyelik eşya dükkânı ya da restorana çevrilmiş. Bu bölgedeki sokaklar çok dar ve sevimli.

Nehir kenarında hafif raylı sistemin de geçtiği caddenin bir paralel caddesi olan Niederdorf Strasse ise kentin gece hayatının attığı bölge. Akşam saatlerinde kalabalığın arttığı cadde üzerinde çok sayıda restoran, bar ve gece kulübü yer alıyor. Gündüz saatlerinde ise alışveriş yapabileceğiniz çeşitli dükkânlar da yer alıyor.

Steel Barrage Festivali'nden bahsetmiştim. Bu bölge festivalin en hararetli kutlandığı yerlerden. Havanın da kararması ile festival çadırlarından birine giriyoruz. Ortam çok hoş.

Genel olarak yaşları 35-70 arasında değişen insanlar farklı kostümler içerisindeler. Festivalde farklı gruplar şehrin sokaklarında dolaşarak, bazen meydanlarda toplanarak çelikten malzemeler ile yaptıkları müzik aletleriyle müzik yapıyorlar.

Her bir müzik grubu farklı konseptte kostüm giyiyor. Bazı gruplar sadece 3 kişiden oluşurken bazı gruplar 40 – 50 kişiyi buluyor. Kostümlere bürünmüş bu insanların eğlencesine biz de katılıyor ve müziklerine eşlik ediyoruz.

Gecenin ilerleyen saatlerinde Zürih sokaklarında rotamızı belirleyen ise kostümler içinde eğlenen insanların coşkusu ve kulağımıza çalınan müzik oluyor.

Zürih ve Çevresi

İsviçre’nin en büyük kenti olan Zürih, kendisi ile aynı adı taşıyan gölün kuzey ucunda, gölü besleyen Limmat Nehri’nin iki yakasına kurulmuştur. Yaklaşık 1,7 milyon kişilik nüfusu ile İsviçre toplam nüfusunun yaklaşık %23’ünü oluşturmaktadır

.

Zürih’in tarihi neolitik döneme kadar dayanıyor. Zürih Gölü kenarında kurulan ufak yerleşim alanları Romalıların bölgeye gelmesi ile gelişmeye başlamış. Romalılar, günümüzde Lindenhof olarak bilinen Turicum Tepesi'ne bir gümrük noktası kurmuşlar. Bu noktaya dik merdivenleri tırmanarak da çıkmak mümkün.

Tepeden Limmat Nehri'nin nefis manzarası görülmeye değer. Lindenhof Meydanı'ndaki çeşme ise 1292 senesinde Habsburg kuşatmasında büyük rol oynayan Zürihli kadınlar anısına yapılmış.

Şehirleşme süreci ise ipek, yün, ve pamuk dokumacılığının gelişmesi sayesinde olmuş. 1351’de konfederasyona katılması ile birlikte tüccarlar ve soylular güçlerini esnaf loncaları ile paylaşmaya başlamışlar. Bu nedenle günümüzde tarihi kentin en değerli yapıları arasında bu esnaf loncaları gösterilmektedir.

Ancak Zürih’in ticarî ve siyasî anlamda gelişme göstermesi 16. yüzyılda Ulrich Zwingli’nin reform hareketine öncülük etmesinden sonra başlıyor. O zamandan beri de Zürih, özgürlükçü düşüncenin merkezi olarak gösteriliyor.

Tarih boyunca Goethe, Wagner, Lenin gibi pek çok düşünürü de ağırlamış olan kentte bu düşünürlerin zamanında birlikte vakit geçirdikleri Odeon Cafe ise günümüzde turistlerin de en çok uğradıkları noktalardan biri. Cafe, Bellevue Platz’da yer alıyor.

Lenin ve Bolşevik yoldaşlarını Almanya üzerinden Petersburg’a götüren “Mühürlü Tren” 1917 senesinde Zürih’ten yola çıkmıştır.

Dadacı sanat hareketinin doğduğu yer olarak kabul edilen Zürih’te 50’nin üzerinde sanat galerisi yer almaktadır.

Kentte hatırı sayılır sayıda müze yer alıyor. Bunlar arasında en fazla ziyaretçi çeken ise Grssmünster Katedrali'ne 2-3 dakikalık yürüme mesafesinde olan Kunsthaus yani Güzel Sanatlar Müzesi. Burada Orta Çağ' dan 20. yüzyıla kadar olan zaman aralığındaki Avrupa resim sanatından örnekler sergilenmektedir. İsviçreli sanatçıların eserlerine büyük yer ayrılmıştır. Johann Heinrich Füssli, Arnold Böcklin, Ferdinand Hödler, Alberto Giacometti bu sanatçılardan sadece bir kaçıdır.

Bunun yanı sıra Monet, Cezanne, Picasso ve Van Gogh’un eserlerinin de sergilendiği müzede Norveçli sanatçı Edward Munch’ın eserlerine de büyük yer ayrılmıştır.

İsviçre Ulusal Müzesi ise Ana Tren İstasyonu'nun yanında yer alır. İsviçre kültürü, sanatı, ve tarihine ilişkin detaylara yer verilen müzenin girişi ücretlidir. İçerisinde aynı zamanda eski İsviçre evlerinin oda düzenlemelerine de yer verilmiştir.

Yurt dışından özellikle de Çin parşömenlerinin, Peru çömleklerinin, Afrika masklarının ve Ermeni kilimlerinin sergilendiği Rietberg Müzesi de vakti olanların uğrayabileceği bir noktadır.

1.300 metrekare alana kurulmuş olan Kuntshalle Çağdaş Sanatlar Müzesi'nde uluslararası çalışmalar sergilenmektedir.

Zürih Gölü kıyısı yaz aylarında ne kadar renkli ve hareketli ise, kış aylarında da o kadar sakin ve dinlendiricidir.

Göl kenarındaki Çin Bahçesi görülmeye değerdir. Ve bu bahçe Zürih’e, Zürih’in kardeş kenti olan Kunming tarafından hediye edilmiştir.

Göl kenarındaki bir diğer önemli park ise Zurichhorn’dur. Bu park içindeki Le Corbusier’in eseri olan Heidi Weber’in Evi farklı tasarımı ile dikkat çeker. Yine park içinde yer alan Jean Tiguely’nin kuş heykeli görülebilir. Ancak Tiguely’nin en başarılı eseri olan Tiguely çeşmesi Basel’de yer alır.

Limmat Nehri’nde tekne turu bir diğer seçenektir. Yaz aylarında her yarım saatte bir Landesmuseum önünden kalkan tekneler ile 50 dakika boyunca kentin iki yakasını nehirden izleyebilirsiniz.

Zürih Gölü'nde yapılan tekne turları ise Burkliplatz’dan kalkar. Yemekli ya da yemeksiz tercih edebileceğiniz turların süresi 1,5 saat ile 7 saat arasında değişir.

Bu tur esnasında gölün sağ yakasındaki “Altın Kumsal” olarak adlandırılan zengin banliyölerini gözlemleyebilirsiniz. Ancak kış aylarında çok tercih edilmez.

Zürih’e 15 dakika mesafedeki sanayi kenti Winterthur, 16. Ve 18. yüzyıldan kalma binaları ile göz kamaştırır.  Winterthur’undünyada kişi başına en çok sanat eseri düşen kentler arasında yer aldığı söylenmektedir. Bunun sebebi de ünlü sanatsever Oscar Reinhart’ın ölümünden sonra tüm koleksiyonunu kente bağışlamış olmasıdır.

Fotomuseum Winterthur, bu kentteki eski bir dokuma fabrikasına kurulmuş olan fotoğraf sanatına ayrılmış önemli bir müzedir.

Dünyanın en yaşanılabilir kentleri arasında başı çeken Zürih’te çok hoş restoranların olduğundan da bahsetmeden olmaz. Bu restoranların bazıları yılın belli dönemlerinde kıyafet baloları organize ederler.

Zürih’te ne yemek lazım sorusuna gelince… Sabah kahvaltıda çeşitli peynirlerden başlanabilir. Bunlar arasında en yaygın bulabileceğiniz Gruyerepeyniri ki, bence çok lezzetli.

İsviçre mutfağında öne çıkan lezzetler arasında Burgermeister Schwert (kılıçta süt danası ve özel sos), içinde şarap, bonfile ve krema bulunan Versuva Usulü Bonfile, Fransız soslu karışık salata, küf peyniri ile servis edilen Gnocci ve de tabii ki Fondü…

Bunun yanında hem yemek yemek hem de kenti keşfetmek isterseniz, akşam saat 19:00’da kalkan tramvaya bilet alabilirsiniz. Bu tramvayda hem şehri turlayabiliyor hem de İsviçre mutfağına özgü lezzetleri tadabiliyorsunuz.

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı
TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni