Peynirin Başkenti Gruyéres

Fribourg Kantonu’ndaki gezimiz Fribourg merkezini gezmemizle başlamıştı. Şu yazıdan  hatırlayacaksınız, Fribourg Kantonu’nun merkezi olan Fribourg, 1 günde rahatlıkla gezilip bitirilebilecek bir yer. Bittikten sonra ise esas güzelliklerin olduğu şehir merkezinin dışında bazı noktaları gezmek gerekiyor. Bizim ilk gidip gezdiğimiz yer Gruyéres’di. Şimdi bu kelimeyi telaffuz etmenize biraz yardımcı olalım. Hani böyle kaşar gibi olan, üzerinde delikler bulunan, dev tekerlekler şeklinde satılan peynirin adını düşünün? Hani bizde Kars’ta yapılır? ‘Gravyer’ değil mi?

İşte bu peynirin çıktığı kasaba (ve tabi bölge) Gruyéres. Eğer düzgün Fransızca konuşabilen bir Avrupalı olsaydık herhalde aşağı yukarı ‘gravyer’ diye okuyor olurduk ama bizim dilimiz tam dönmüyor ve ‘gruyer’ gibi okuyoruz. Yani en azından hep böyle söyledik gezimiz boyunca.Ama merak etmeyin ne dediğimizi hep anladılar.

Gruyéres şehir merkezinin bulunduğu Gruyére ilçesi tam bir tarım alanı. Uzaklarda gördüğünüz mor dağ tepelerine kadar uzanan her yer mera. Dağ, taş, dere, tepe tarım alanı.

Her köşe başında otlayan ve yürüdükçe çan sesleri çıkaran inekleri de görmek mümkün.. E tabi İsviçre çiftçileri ne de olsa. Durumları da bir hayli iyi... Çünkü buradaki köylülerin evlerinin önünde bile gayet iyi durumda arabalar. Ama şöyle düşünün Toyota Prius arabasını yalağın yanına park ediyor çiftçi.

Gruyére’in bir diğer iyi olduğu nokta ise çikolata yapımı. Zaten İsviçre çikolatalarının ününü bilirsiniz. Eh buraların o enfes sütü o kakaoya eklendiği zaman muhteşem çikolatalar yapılıyor burada.

Gruyéres’e bizim ulaşımımız biraz sorunlu oldu açıkçası. Fribourg şehir merkezinden otobüsle gittik. Aslında tren de var ama arada yapılması gereken aktarma ve tren saatlerine bakınca otobüs çok daha mantıklı geldi. Fribourg kent merkezindeki merkez istasyonun hemen arka tarafı otobüs garı. Bütün bölgenin otobüs ulaşımında merkezi bir noktada Fribourg. O yüzden saat başı Gruyére tarafına doğru otobüs bulmak mümkün. Biz de öyle yaptık. Swisspass’lerimiz burada da işe yaradı, otobüslere ücretsiz bindik. 1 saatlik bir yolculuk sonunda da elimizde Google Maps’ten baktığımız noktaya gelip, Gruyére durağında indik. İndik ama...

Yanlış yerdeydik!  Maps saçma bir noktayı gösteriyor. Yani teknik olarak doğru yeri gösteriyor çünkü Gruyére denen bölgenin coğrafi merkezini işaretlemişler. Ancak Gruyére’de gezebileceğiniz yerler tepedeki şatonun dibinde, eski kent merkezi olan Gruyéres’de yer alıyor. Bir de baktık ki 2-3 km ötede duruyor. Araç bulma şansımız yok. Tabi ki biz de tabana kuvvet çıktı yola. Ama ne kadar enfes bir yol.

Her köşede yemyeşil meralarda otlayan inekler, rengarenk çiçekler, fıstık gibi düzenlenmiş peyzaj, arkada dağların görüntüsü ve şatonun verdiği pozlar. Çok keyifli bir yürüyüşten sonra şatonun yakınlarındaki köyün merkezine geldik.

Buradan yukarı bir yokuş var. Ancak Google Maps göstermiyor o yolu. İnsanlara soruyoruz, Fransızlık var serde, anlamıyorlar veya yanlış yeri gösteriyorlar. Ya da bize öyle geliyor. En son Google Maps’i dinlemeye karar verdik ve Google Maps bizi uuuupuzun bir yoldan döndürüp döndürüp yine başladığımız noktaya getirdi.

Çaresiz o yokuşu tırmanmaya başladık.

Yine şato manzaralı çok keyifli bir yol. Fotoğraf çeke çeke, biraz da soluklana soluklana tırmandık eski kentin kapısına kadar.

Tırmandığımıza gerçekten de değdi çünkü Gruyéres eski kent merkezi çok keyifli bir yer. 2014 yılında İsviçre’nin en güzel köyü seçilmiş Gruyéres. Çok büyük değil, uçtan uca yürümeniz 10 dakikanızı almaz. Ama tam bir Ortaçağ kasabası havasında. Sağlı sollu butik otel ve restoranlarla dolu…

Restoranların hemen hepsi enfes İsviçre lezzetleri sunuyor. Fiyatlar tabi el yakıyor ancak oraya kadar gitmişken de Gruyére (gravyer) peynirinden yapılmış bir fondü veya raklet yemeden olmaz. Biz de öyle yaptık zaten .

Şehir merkezindeki ana cadde aslında gezilebilecek tek cadde denebilir. Restoran, otel, kafe ve hediyelik eşya dükkanlarının yanı sıra denk geleceğiniz yerlerden biri de Le Calvaire. Dışarıdan bir kiliseye benzeteceğiniz bu küçük bina, ilk olarak 16. yüzyılda bir nöbetçi karargahı olarak kurulmuş. Daha sonradan tuzların kurutulduğu bir atölye ve mısır deposu görevi de görmüş. Günümüzde ise yerel sanatçıların eserlerini sergilediği küçük bir galeri olarak kullanılıyor. Girişindeki haç ve heykeller nedeniyle bu ismi almış (Fransızca ‘calvaire’ çile anlamına geliyor. Yani Hz İsa’nın çarmıha gerildiğinde yaşadığı çileyi kast ediyorlar).

Biz kent merkezinde yemeğimizi yer ve biraz soluklanırken merkezdeki turist kalabalığının içinde çok enfes bir şov yapan 3-4 tane amca vardı. Yerel çalgıları upuzun boruları üflerken mecburen enstrümanlarını yere dayıyorlardı. Ortadaki amca ise elindeki İsviçre bayrağını havaya atıp tutarak bir nevi dans ediyordu. Tam bir Ortaçağ havası gerçekten de.

Gruyére kent merkezinde gezilecek bir kaç tane önemli nokta var. Bunların başında Gruyére Şatosu geliyor tabi ki. Aslında şatonun içini görmeyi çok istiyorduk ancak maalesef vaktimiz olmadı. İçeride Jean-Baptiste Camille Corot tarafından yapılmış yağlıboya tablolar, şövalyelerin odasının dekoru ve Ortaçağ’dan kalma vitray camlar eğer şatonun içini gezme fırsatı bulursanız atlamamanız gereken detaylar.

Biz ise şatonun dışarıdan görüntüsünün tadını çıkarmakla yetindik. Alplerin eteklerindeki evleri, meraları ve Gruyéres kentinin Ortaçağ görünümünü dekor etmiş bir tepede kurulmuş durumda şato. Hemen şatonun girişinde, alt kısmında ise üzerinde Grand Tour of Switzerland bir çerçeve var. En iyi fotoğrafın alındığı noktayı tespit ederek İsviçre’deki 30 noktayı işaretlemiş İsviçre Turizm Ofisi. İşte bunların bir tanesi de burada, Gruyéres Şatosu’nu içeren bir kareyi almak üzere bulunuyor.

Şatonun terasındansa Gruyere Kilisesi ve kasaba mezarlığı görülebiliyor.

Şatonun yanı sıra müzeler de ilginizi çekebilir. Dediğim gibi bizim gezimiz hem gün içerisinde kaybettiğimiz vakit, hem de buraya geldiğimiz günü erken bitirmek zorunda olduğumuz için oldukça kısıtlı zamana maalesef müze gezisi sığdıramadık. Ama müzelerden bahsetmek zorundayım çünkü gerçekten farklılar.

Hollywood’un ünlü Alien karakterini bilirsiniz.

İlki 1979’da yönetmen Ridley Scott tarafından çekilen bu film serisi, bilimkurgu sinemasının kült filmlerinden oldu. En iyi görsel efekt dalında Oscar ödülü alan bu filmdeki karakterlerin tasarımcısı ise ünlü İsviçreli sanatçı HR Giger. Sonrasında 5 adet devam filmi çekilen Alien dünya çapında ün kazandıkça fantastik karakterler tasarlayan sanatçı Giger’in adı da tüm dünyada duyuldu.
İşte Gruyéres’de Giger adına bir müze bulunuyor. Müzede sanatçının bazı eserlerinin yanı sıra Alien filmi de dahil olmak üzere yaptıklarını anlatan ve gösteren müze durakları da mevcut. Bir ilginçlik de müzenin hemen çıkışındaki Giger Cafe. Buranın dekorasyonu adeta Alien film seti gibi. Alien karakterinin omurgası dev bir dekorasyon malzemesi haline getirilip de duvarları ve tavanı süslerken, barda oturduğunuz koltuklar da yine aynı tasarım unsurlarından oluşturulmuş. Kafede bir durak yapmak ve kahve içerek etrafı izlemek isteyebilirsiniz.

Şatodan eski kent merkezine dönüş yolunda HR Giger Müzesi’nin hemen yanında ise Tibet Müzesi yer alıyor. Alain Bordier Vakfı tarafından kurulmuş bu müze, Himalaya bölgesinden toplanmış 300’ün üzerinde sanat eserinden oluşmuş bir koleksiyonu sergiliyor. Tibet, Nepal, Kashmir, Kuzey Hindistan ve Burma’yı içeren bu bölgeden toplanan her bir eser, bir sanatsever olan Alain Bordier’in Gruyéres’e bir hediyesi.

Ortaçağ havasını solurken aynı zamanda sizi modern ve geleneksel sanatlarda da kısa bir molaya davet ediyor bu müzeler. Özellikle sanata merakınız varsa içeride daha uzun zaman geçirebilirsiniz. Ancak bizim gibi zamanınız yoksa veya çok detaylı müze gezmek istemiyorsanız da en azından kapıdan bir göz atabilirsiniz. Çünkü özellikle Giger Müzesi’nin girişindeki heykeller bile ziyaretçilerin ilgi odağı olacak kadar enteresan.

Gruyéres merkezindeki ana caddeye dönersek, gitmeden mutlaka yapmanız gereken bir kaç şey daha bulunuyor. Bir kere her şeyden önce Gruyéres’in adını verdiği peynirleri tatmayı ve hatta taşıyabilecek gibiyseniz buradaki peynircilerden de bir miktar satın almanızı öneririz.

Aslına bakarsanız Gruyéres’de esas yapılması gereken ve bizim bu gezimizde eksikliğine en çok hayıflandığımız nokta, Gruyéres Peynir Yapım Atölyeleri ve Fondü Akademisi’ni kaçırmak oldu.

Gidene kadar iyi araştırma yapmadığımız için bu etkinliklerin yalnızca önceden rezervasyonla yapıldığını maalesef öğrenemedik. Ama siz Gezimanya.com’da bu yazıyı okuyup da bilgilendiğinize göre eğer Gruyéres peyniri yapımını görmek isterseniz rezervasyon yaptırdığınız restorandan bu rezervasyonu peynir yapımını izlemek ve dahil olmak için genişletebilirsiniz. Yalnız unutmayın, peynir yapımı haftanın 2 veya 3 günü oluyor. Her gün gerçekleştirilen bir aktivite değil. Fondü Akademisi de yine aynı şekilde. Size fondü yapımını bir derslikte, öğretmen eşliğinde öğreten bu aktivitenin ücreti 60 Frank kadar. Fiyata peynir ve şarküteri tabağı, fondü yapım sertifikası ve de hediyelik eşya dükkanında kullanabileceğiniz %10’luk indirim kuponu dahil.

Gruyéres’de yapabileceğiniz benzer bir aktivite de çikolata ile ilgili. Şehrin merkezindeki caddeyi sonuna kadar yürüdüğünüzde, artık tren istasyonuna doğru köy merkezinden çıkmak üzereyken sol tarafta kahverengi ahşap bir bina göreceksiniz. İşte burası Cholocaterie de Gruyéres, yani Gruyéres Çikolatacısı. Çikolatanın tarihinden yapımına kadar pek çok bilgi alabileceğiniz ve enfes çikolataları tadabileceğiniz bu merkez de yine rezervasyonla aldıkları bir takım etkinlikler düzenliyor. Çikolatanın Keşfi, Çikolata Kayalar, Çikolata Lolipoplar gibi isimler verdikleri bu etkinlikler için de yine önceden arayıp rezervasyon yaptırmanız gerek.

Ne peynir için ne de çikolata yapımı için rezervasyon yaptırıp da etkinliğe katılabildik. Ama bu bizim gravyer peynirinin, İsviçre çikolatasının tadını çıkarmamıza engel olmadı tabi ki. Bu muhteşem Ortaçağ kasabasından ayrılırken aklımızda güzel anılar olduğu kadar damağımızda da enfes lezzetler vardı.