Porto pek çok spor dalında da gelişmiş durumda, özellikle futbol alanında.
Braga’dan Porto’ya döndükten sonra yürüyerek şehri keşfediyoruz. Otelimiz Fernandes Thomas Caddesi üzerinde. Otelin tam karşısındaki eski tarihi binanın dış cephesine mavi beyaz seramiklerle dini motifler işlenmiş. Muhteşem, devasa seramik bir tablo. Porto ve Braga’daki binaların büyük kısmı porselen kaplı. Katherina caddesi üzerinde ilerlerken Porto’nun en eski tarihi cafelerinden biri olan Majestic Cafe’ye geliyoruz. Çok hoş ve çok güzel bir cafe burası. Buradan devam ettiğimizde Eski Şehir surları dışındaki Porto’nun en eski katedrali İl De Fonso’yu görüyoruz. Katedralin dışı mavi beyaz dini ağırlıklı porselen tablolarla kaplanmış. Daha sonra 1862’de Portekizli sanatçılar tarafından kendilerinin yetişmesinde büyük destek veren S. Pedro anısına dikilen heykeli görüyoruz.
Buradan sonra dar sokaklardan ve dik merdivenlerden inerek Ponte Luis Köprüsü’nün bulunduğu yere geliyoruz. Ponte Luis Köprüsü Eiffel kulesini yapan Gustave Eiffel tarafından 1887 yılında tamamen demirden yapılmış güzel bir köprü.
Bu sırada yavaş yavaş hava da karardı. Gece köprünün ışıklandırılmış görüntüsü daha da muhteşem. Köprüyü ve köprünün Rio Douro nehri üzerindeki yansımasını fotoğraflıyoruz. Ponte Luis köprüsünün ayaklarının hemen yanında, 1843 – 1887 yıllarında kullanılmış, daha sonra yıkılmış olan Suspension Bridge’nin granit ayaklarını görüyoruz. Döneminde tamamen granitten yapılmış olan bu köprünün yalnızca ayakları kalmış. Bu kalan granit köprü ayakları koruma altına alınmış. Ponte Luis Köprüsü 1887’de Suspension köprüsü üzerine yapılmış. Gustave Eiffel tarafından yapılan bu köprü Porto’nun sembollerinden biri. Avrupa’nın üzerinden çift vasıta geçen (hem tren hem araba) ikinci büyük köprüsü. Diğeri ise Danimarka ve İsveç arasındaki Oresund köprüsü. Köprünün en üst bölümü tren yolu, alt bölümü ise araç ve yayalara ayrılmış.
Liman bölgesindeki balık restoranlarından birine oturup, köprü ve tepedeki ışıklandırılmış Serra do Pil manzarası eşliğinde balıklarımızı ve Porto şaraplarımızı içtikten sonra yürüyerek St. Bento tren istasyonuna geliyoruz. Bu tren istasyonu hem iç hem dış mimari açısından görülmeye değer. İç dekorasyonda kullanılan Portekiz’e özgü Azulej seramik panoları muhteşem bir güzellikte.
Şehir tepeler üzerine kurulmuş. Gezerken devamlı iniş ve çıkışlarda bolca merdiven kullanıyorsunuz. Yer yer asansör kullanma durumunda kalıyorsunuz. İlk gece biz tercihimizi merdiven ve yokuşlardan yana kullandık. Porto şehri Rio Douro nehir yatağı yamaçlarına kurulu olduğundan çok ciddi eğim ve yükseklik söz konusu, bu nedenle nehir kenarı Aşağı Şehir, yamaç bölgesi ise Yukarı Şehir olarak adlandırılıyor. İşte bu aşağı ve yukarı şehir arası ulaşım yokuş, merdiven ve raylı sistem ile sağlanıyor.
Tren istasyonundan sonra Özgürlük Meydanına yürüyoruz. Özgürlük Meydanı ortasında bir heykel ve meydan etrafındaki binaların her biri ayrı bir güzellik sunuyor izleyenlere. Artık uykumuz geldi. Ertesi gün şehri daha detaylı gezebilmek için dinlenmek üzere otelimize dönüyoruz.