İmparatorlukların şehri, İtalya’nın kalbi ve daha birçok yakıştırma yapılacak büyük şehir Roma. Bologna’dan gece 02.20’de bindiğim tren ile yaklaşık 3 saat 45 dakika süren yolculuk sonrası Roma Termini tren istasyonuna geldim. İstasyon şehrin merkezi yerinde, ayrıca tren istasyonun önünde şehrin otobüs istasyonu da bulunmaktadır. Tren istasyonundan 28€’ya Roma Pass aldım ve içerisinde Roma şehir haritası da mevcut. Gün yeni aydınlanmaya başlamıştı, Vittorio Emanuele metro durağındaki hostelime yerleşip biraz dinlenme zamanı. Hostelim bir Çinli’nin sahip olduğu Avodo Popolo, 2 gece konaklama için 20 € ve 2 € şehir vergisi ödedim. Şehir merkezine yakınlığı nedeniyle öneririm fakat yatakları rahmetli dedemlerin demir karyolalarındandı : ) Sabah hostelin köşesindeki büfede 3,5 € ödeyerek kruvasan ve sıkma portakal suyu atıştırdıktan sonra Roma’yı keşfetme zamanı…
İlk gün rotam; Vatikan tarafına geçmeden şehri tanımak. Via Merulana caddesinde ilerleyerek meydan ile aynı ismi taşıyan ihtişamlı Santa Maria Maggiore bazilikasını gördüm. Roma’da ilk ziyaretimi girişin ücretsiz olduğu büyük çanı ve içerisindeki muhteşem mermer mimarisi ile 6. yüzyılda yapılmış bazilikayı ziyaret ettim. Santa Maria Maggiore bazilikasının yapımı aslında bir rüyaya dayanmaktaymış. Zamanın papası Liberio rüyasında Meryem ananın üzerine kar yağarken görmesiyle, burayı işaret ettiğine inanır ve bazilikayı buraya yapılmasını ister. İçeri girdiğinizde yapımında kullanılan altın, mermerlerin işçilikleri ve mozaiklerin şaşası dikkatinizi çekecektir. Ayrıca bazilikanın tepesindeki çan kulesi ise şehrin en büyüğü.
Buradan Via Cavour caddesinde yürürken birden karşımda Roma’nın en büyük eseri Flavianus Amfitiyatro diğer adıyla Kolezyum (Colosseum) belirdi. İyice yaklaştığımda “vay be arkadaş” sözleriyle şaşkınlığımı gizleyemedim o an. Dünyanın en etkileyici yapılarından olan Kolezyum’u seyrettim ayaküstü. Daha önceden adına defalarca seyrettiğim filmlerden sonra tarihin izlerini canlı görüyordum ve kesinlikle etkileyiciydi benim için. Kolezyum’a giriş kuyruğu çok uzundu, ama sabahtan aldığım Roma Pass’ın faydası ile beklemeden birkaç dakika içinde çantam aranarak içeri adımımı attım. Yapımı yaklaşık 10 yıl süren M.S. 80 yılında yapımı tamamlanan, imparatorun Roma halkını ve aslında kendilerini de eğlendirmek için düzenlediği gladyatör dövüşlerinin yapıldığı yerdi Kolezyum. 2007 yılında dünyanın yedi harikasından biri seçilen Kolezyum ayrıca UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer almaktadır.
İçeri adım attığımda ise insanı büyüleyen bir yere geldiğinizi hissettiriyor. Belki de yapısından, kaybı olmasına rağmen yüzyıllardır varoluşu insanı etkilemeyi fazlasıyla başarıyor. Kolezyum’dan çıkarak Roma Forumuna giderken hemen yan taraftaki Arch of Constantine ve Arch of Titus’u gördüm. Özellikle Arch of Constantine takının üzerindeki mermer işlemeler muhteşemdi. Kolezyum ile Palatine tepesi arasında kalan kemer, Roma’nın ayakta kalan son takıdır. Roma Forumuna girişte Kolezyum’a girdiğiniz için ücret ödemiyorsunuz. Foruma girdiğinizde antik Roma kralının yaşadığı Palatine tepesi ve Roma halkının yaşadığı alanların izleri hala ayakta kalabilmiş. M.Ö. 5 ve M.S. 5. yüzyılları arasında tüm anıtların Palatine ve Capitoline tepeleri arasına kurularak oluşturulan forum, aslında Antik Roma’da en önemli şehir merkeziymiş. Roma Forumunun içerinde bulunduğu tüm arkeolojik anıt ve tapınaklar ile belki de görülebilecek en büyük arkeolojik alandır. İçerisinde yürürken etkilenmemek mümkün değil. Tarihin izlerinde adımlarken o dönemleri göz önünde canlandırmamak işten değil. Antonio, Faustina ve Saturno, Castor ve Pollux, Romulus, Saturn, Sezar, Venüs ve Roma tapınakları, Vestali evi, Julia, Aemilia, Maxentius ve Konstantin Bazilikaları, Curia Hostilia, Antoninus, Urbi Göbeği, Tito ve Settimio Severo, Septimius Severus Takı’nı forum içinde görebilir ve bu muhteşem tarihin izlerini hayranlıkla gezeceksiniz. Kolezyum’dan daha fazla vakit alan Forum’u yaklaşık 1-1,5 saatte gezebildim.
Roma Forumun arka kapısından çıkarak önce Campidoglio tepesini adımladım : ) Burası Roma’nın yedi tepesinden en yükseğiymiş. Alandaki birçok yapının mimarisini ise Michelangelo biçimlendirmiş, haliyle zaten meydan tam bir sanat eseri. Meydanın tam ortasında ise imparator Marcus Aurelius’un heykeli ihtişamı ile saraylar ziyaretçilerini karşılamakta. Meydanda ayrıca karşılıklı iki bölümden oluşan Capitol müzesine giriş ise 10 €. Öğleden sonraya zaman dayandı, mideden garip garip sesler gelmeye başladı : )Piazza Venezia meydanına ilerlerken Via Lazio’da 1899 tarihli restoranı görünce dayanamadım burada lezzetin zirvesine çıkarım diye daldım içeri : ) Trattoria All’Aracoeli bu ismi yazmanızı öneririm bir yere. Valla restoranın büyüsüne kapılıp tüm harika lezzetleri burada denemek istedim. Önce kendime margarita pizza ve limoncello, üzerine de güzelim tatlıları tiramisu söyledim. Bu arada limoncello İtalyanların meşhur içkisi. Likör tadında benim gibi şişeyi görünce aaaa bu limonata diye heveslenmeyin : ) Nostaljik bu mekanda margarita pizza için 10 €, bir bardak limoncello için 5 € ve tiramisu için ise 6 € ödedim. İlgi ve alakasından ve güzel lezzetlerinden çok memnun kaldım.
Buradan Venedik Meydanı ile Capitoline Meydanı arasındaki Roma’nın ünlü yapılarından Vittorio Emanuele II Abidesi diğer adıyla Ulusun Mihrabı’nı görmeye yolumu çevirdim. Şehrin neresine giderseniz gidin yüksek bir noktada olduğunuzda bu muhteşem anıtı görebilirsiniz. Birleşmiş İtalya Kralı 2. Vittorio Emanuele için beyaz mermerlerden yapılan bu muhteşem anıt ayrıca merdivenleri ve heykelleri ile dikkat çekmekte. Güzel fotoğraf kareleri yakalayabilirsiniz bu meydanda. Buradan Via Coro Caddesi boyunca uzun yürüyüş yaparak ünlü Trevi çeşmesine geldim. Trevi meydanında yer alan tarihi çeşmenin etrafında hediyelik eşya satan dükkânlar ve restoranlarla çevrili. Buraya metro ile gelmek isterseniz Berberini durağında inmeniz gerekecektir. Gelmeden bir hafta haberlerde izlediğimde Roma ile Feyenord arasında oynanan maç sonucunda Hollandalı taraftarlar Roma caddelerinde ve özellikle Trevi Çeşmesi’nde ciddi hasarlar yapmış. Trevi Çeşmesi’ne geldiğimde iskeleler kurulmuş son hız restorasyon çalışmaları devam ediyordu. Güzel fotoğraf kareleri ile döneceğimi hesaplarken sinir bozucuydu : ( Demek ki barbarlıkta da dil din ve ırk ayrılmıyormuş. Neyse hummalı çalışmalara rağmen yine de birkaç fotoğraf çektirdim ve tek sıra halinde hızlıca geçişe izin verilerek çeşmeyi daha yakından görebildim. Çeşmenin inancına göre , “çeşmeye bozuk para atan bir kişi yakın zamanda Roma’ya tekrar geri geleceğine, sağ elle sol omuz üzerinden bozuk para atıldığında ise kişiye şans getireceğine inanılırmış. Neyse işimiz şansa böyle işlere kalmışsa yandık biz diyerek ayrıldım Trevi’den : )
Roma’nın sanatsal meydanlarından olan Piazza Navona’yı görme zamanıydı, 5 dakikalık bir kısa yürüyüşten sonra Piazza Montecitorio’daki Parlamento binası olarak kullanılan sarayın ve önündeki anıtı gözlemlerken dikkatimi meydana kurulan mavi çadır dikkatimi çekti : ) Evet evet yanlış duymadınız, sen git milletvekillerinin olduğu sarayın 2 metre önündeki meydana çadır kur : )Üstelik çadırın önünde saklıları bile var bir sürü saksıda çiçeklerini büyütmeye çalışıyor kişi ya da kişiler (kaç kişi olduğunu göremedim). İşte bu dedim kendi kendime, demokratik hak özgürlüğü bu, işte bu yüzdendir batıya duyduğum ilgi. Değinmeden edemeyeceğim ülke tam bir vespa cenneti : ) her yerde çuvvvv diye yanınızdan geçen vespalarla dolu şehir. Navona meydanına doğru adımlarken Antik Roma’da tüm tanrılar için inşa edilmiş olan Pantheon tapınağı tüm ihtişamınla tam karşımdaydı. Geçmiş zamanlardan günümüze çok iyi korunmuş yapı olan tapınağın girişinde komutan Marcus Agrippa adına yapıldığı görülmektedir. Girişte ise 1. Roma imparatoru Augustus ( Gaius Julius Caesar Octavianus ) ve Roma’lı general ve siyaset adamı olan Marcus Agrippa’nın heykelleri bulunmaktadır. Panteon’un kullanım amacının hala bilinmemesine rağmen tapınak olarak adlandırılması ilginç doğrusu. Geçmişinden günümüze kadar gelmesinde kilise olarak kullanılması bir diğer ilgi çekici bilgi. O zamanın gücüyle yapılan tapınağın kubbesi ve arkları yapıyı değerli kılmakta ve günümüze kadar da uzanması büyük bir şanstır. Roma’ya yolunuz düştüğünde burayı ziyaret etmenizi öneririm.
Pantheon’a sadece 3-4 dakika uzaklıktaki Navona meydanına ilerlerken hava da kararmak üzereydi, koca günün yürüyüşlerinden sonra artık ayaklarımın ağarmaya başladığını hissediyordum. Romalılar döneminde Domanitian stadyumu olarak kullanılan meydan tam bir sanat eseri. Barok mimarinin hâkim olduğu meydanda dört nehir çeşmesi ve Sant Agnese Kilisesi en önemli değerler. Meydanın etrafını çeviren kafe ve restoranlar meydanda insanların dikkatini çeken ressamlar, şovlar yapan göstericiler ile hayli hareketli bir yer Piazza Navona. Şu ana kadar ülkede gördüğüm en canlı ve keyif veren meydan diyebilirim açık yüreklilikle. Ayrıca bir anı isterseniz ülkeden bu meydandaki ressamlardan 10 € karşılığında kara kalem karikatürünüzü yaptırabilirsiniz. Artık hostelime dönüp dinlenme zamanı, meydanın önündeki Vittorio Emanuele caddesindeki duraktan merkez istasyon Termini’ye ulaşmak için 62 numaralı otobüse bindim. 62 numaralı araç Vittorio Emanuele, Kolezyum ve Santa Maria Maggiore kilisesinin arkasından geçerek istasyona ulaşıyor. Yarın tüm günümü Vatikan bölgesine ayırdım. Roma’da 2.5 gün kalacağım için diğer yarım günümde ise Spagna metro durağına yakın olan İtalyanların Papa’ya yakınlığı ile bilinen Medici ailesinin villasını gezdim. Gerçekten sanatsal mimariyle yapılmış olması hayli ilgi çekiciydi. Medici ailesinin varlığı ülkede büyük bir önem kazanmış ve birçok adlarına yapılmış yapıları görebilmek mümkün.
Mükemmel tarihi karşısında etkilendiğim büyük sanat şehri Roma. Hiç sıkılmadan uzunca yürümenin keyfini yaşadım bu güzel şehirde. Eğer yolunuz Roma’ya düşerse lütfen yürümeye özen gösterin ki şehri keşfedebilesiniz. Meydanları, caddeleri, tarihi alanları, sanatsal binaları, lezzetleri ile beni büyüledi. Bu güzel şehre tekrar yolumun düşmesini dört gözle bekleyeceğim.
Diğer gezi yazılarım için http://www.gezgininayakizleri.com/'u ziyaret edebilirsiniz.
Gezi dolu günleriniz olsun...