Araba ile Avrupa Gezisi: İtalya

Araba ile yaptığımız İtalya’nın birçok şehrini kapsayan gezimizde, birçok farklı şehir görme fırsatı yakaladık. Adım adım şehirlerle ilgili gözlemlerimi sizlere aktaracağım…

Bari

Bari’de iner inmez metroya uğradık, alışveriş yaptık ve karnımız doyurduk. Hemen Napoli’ye yol aldık. Otoyoldan gittik ve 2 saat 45 dakika sürdü, ücret için 16 Euro verdik. Vize alabilmek için mecburu otel rezervasyonu gerekiyordu ve ben de ilk durağımız olan Napoli’de rezervasyonu yaptırmıştım.

Napoli

Napoli’ye vardığınızda hemen fark edeceksiniz pisliği, sefaleti ve karmaşayı… Evler viran haldeydi. Pis caddelerde gerilmiş iplerde çamaşırlar asılıydı. Korsan cd, parfüm satan işportacılar kaynıyordu ortalık. Sokaklarda “bul karayı al parayı” yapanlarla öbeklenmiş insan guruplarını göreceksiniz ve burada normal insan görmek imkânsız gibi çünkü zenci ve Uzakdoğulu insanlarla doluydu ortalık. Bu kadar kötü ve illegal olan insan selinin içinde bir tek polis göremezsiniz.

Otelimizi aramaya başladık ama trafik kitlenmiş ve bağıran bağıranaydı. Zor bela otelimizi bulduk ve pasaportlarımızı verip yemek için dışarı çıktık. Fakat o kadar insanı korkutan bir yer ki ilk sokaktaki tavuk yemeği satan bir yerde aceleyle karnımızı doyurup, otele geri gidip pasaportlarımızı alıp, otel sahibine de (Antonio) durumu anlatıp Napoli’den hemen uzaklaştık. Paramız yansın yeter ki bu ucube yerden kurtulalım dedik ve Napoli’de yatmaktan vazgeçtik. Siz olsanız ne yapardınız? Otel parasını yakıp Napoli bağlı olan Pompei’ye doğru yola çıktık. Allahtan uzak değildi ve Pompei’ye vardık.

Pompei

Pompei’deki Pompei Camping alanına girdik. Tam Pompei giriş gişelerinin karşı caddesinde yer alan, çok yakın bir yerdi. Güzel, samimi, eviniz gibi hissedebileceğiniz tek katlı bungalov evlerden oluşan; aracınızı tam kapınıza koyabileceğiniz güvenli bir camping alanıydı. Güzel bir gece uykusundan sonra sabah saat 10.00’da tam campingin karşısındaki Pompei şehir kalıntılarına gittik. Pompei’ye giriş 11 Euro. Mutlaka uğrayın ve burada yanardağ patlaması sonucu taş kesilmiş insanları görün. Kalabalık ve büyük bu yerden, öğlen 14.00’te çıkabildik ve Roma’ya yola koyulduk. Yine otoyoldan gittik ve yol 3 saat 45 dakika saat sürdü.

Roma

Uzun bir yolculuktan sonra Roma’ya varır varmaz ilk gördüğümüz marketten alışveriş yaptık. Yol üstünde Dönerci Mısırlı Ahmet’in dükkânını görünce yemeden geçemedik. İnternetten bulduğumuz konaklama yerine gittik. Sabah erken saatlerde 09.00 gibi aracımızı Aurella McDonald’s yakınındaki bir marketin otoparkına park ettik. Park görevlisine Colosseum’a nasıl gideceğimizi sorduk. Çok iyi niyetli bir şekilde metroya kadar bizi götürdü ve anlattı. Nereli olduğunu sorduğumuzda ise Bangladeşli Selahaddin isimli Müslüman biri olduğunu öğrendik. Metroya günlük bilet aldık ve aktarmalı olan A line kısmından bindik. Elimde defterle metro duraklarına bakarken yanımdaki rahibe zenci kadın bana dokunarak bir şeyler söylemeye başladı. Bu kadın zenci bir rahibeydi, bana gülümseyerek konuşuyor ve eli ile de sırtıma dokunuyordu. Bize aktarmanın olduğu yerde yardım edeceğini söyledi. Aktarma yerine geldiğimizde rahibe de bizim için indi ve aktarma olan B line alt kattaki metro durağına gitmemiz için bizi oraya kadar götürdü. Rahibe olmasaydı biz orayı bulmazdık çünkü çok karışıktı. Bir de aktarma oluşu kötü olmuştu. Bu tatlı ve iyi niyetli rahibeyle ailece sarılıp vedalaştık.

Metrodan iner inmez tam karşımızda Colosseum vardı. Burası inanılmaz kalabalıktı. Buraya girebilmek için (bilet fiyatı 12 Euro) bilet gişeleri uzun bir kuyruktan oluşuyordu. 2 saat gezdikten sonra meydana doğru yürüdük; Palatino kalıntıları, Piazza Venezia Sarayı ve Fontana di Trevi (Aşk Çeşmesi)’ye vardık. Burası da inanılmaz kalabalıktı. Bandolu ve kafası tüylerle dolu komik askerlerin geçişini izledikten sonra Trinita dei Monti (İspanyol Merdivenleri)’ye geldik. Bundan sonra dışardan Vatikan Katedrali’ni gördük ve tekrar metro ile Aurello’ya geri döndük. Fakat geri dönerken metroda başımıza kötü bir olay geldi. İlk metrodan sonraki aktarmaya bindiğimizde bir kadın cebimden cüzdanımı çekti. O sırada benim kolumdaki dizüstü bilgisayarım, metronun fren yapmasıyla kadının koluna çarptı ve cüzdanımı elinden yere düşürdü. Bu sırada başka bir kadın beni uyardı “beyefendi cüzdanınız düştü” diye. Ben hala farkında değildim olayın. Yine o sırada kadın, arkamda duran kayınpederimin cebine elini soktuğu sırada, kayınpederim elini yakalamış. Sonra beni uyardı ve işte o anda anladım ki cüzdanım yere öylesine düşmemiş, kadın çalmıştı. Bu olayın üstüne akşamüstü 17.00 civarında Floransa’ya doğru yol aldık.

Floransa

Çok düzgün, düzenli ve temiz bir yer. Kalmak için yer baktığımızda yer bulamadık, bütün oteller doluydu. Nezih olan bu yer, insana huzur veriyor. 1 saat kadar devam eden Floransa turundan sonra Arno Nehri’nde küçük bir dinlenme sonrası Pisa’ya doğru yola koyulduk. Floransa’da Senyörler Meydanı (Piazza della Signoria)’nı gezdik. Sonrasında tren garını ve merkezi dolaştık.

Pisa

21.00 gibi Pisa’ya vardık. Hemen internetten ayarladığımız otele girdik. İnanılmaz güzel, büyük, şık ve samimi tek katlı bungalov evimize yerleştikten sonra alışveriş merkezine gittik. 23.00 gibi yemeğimizi yedik ve evimizin bahçesinde birer duble martini eşliğinde ılık ılık esen rüzgarın yüzümüze vuruşunu hissederek Pisa Kulesi’ni seyretmek çok güzeldi. Sabah kahvaltıdan sonra 11.00 gibi otelden ayrıldık. Doğru Pisa Kulesi’ne gittik. Burası çok kalabalık ve alışveriş yapabileceğiniz bir sürü dükkân sizi bekliyor. Mutlaka pazarlık edin. Zaten kuleye girmeden önce işportacı zencilerin sattığı çok çeşitli şeyleri göreceksiniz.

Pisa Kulesi’ne giriş ücretsizdir. Yalnız içeride bulunan kilise girişi paralıdır. Tam Pisa Kulesi önünde karşılaştığımız Adanalı İrem ve arkadaşı ile biraz sohbet ettikten sonra bol bol fotoğraf çekmek ve alışveriş bizi bekliyordu. 3 saatin sonunda nihayet Pisa Kulesi’nden çıktık. Pisa merkezde köşedeki yol üstünde, odun ateşinde yapılan gerçek pizzadan yedik. Çok dürüstçe bize malzemelerin domuz olduğunu söyledi. Biz de bunun üzerine domates, mantar ve kaşarlı bir pizza yaptırdık. Karnımızı doyurduktan sonra Venedik’e doğru yola çıktık.

Venedik

Venedik’e gitmek için Floransa, Bologna yolunu izledik. İnternetten bulduğumuz Pesolo yolu sonrasında yer alan Cavallino bölgesindeki Vella Blu Camping’e gittik. Çok güzel doğal bir ortamı olan ve çok dürüst bir camping alanıydı.

Sabah campingten ayrılıp Punta Sabbioni limanına geldiğimizde oradaki özel otoparkçılar bizi bana gel bana gel şeklinde ısrarla çağırdılar. Biz de tam limanın karşısında olan bir otoparka aracımızı park edip gönül rahatlığıyla feribot biletimizi alıp (gidiş-geliş 8 Euro) karşıya geçtik. İndiğimizde tam San Marco Meydanı’ndaydık, burası da çok kalabalıktı. Buradan içeriye doğru dar sokaklara daldık, zaten sokaklardan geçebilmek için minik köprülerden geçmek zorundasınız çünkü her yer sular içindeydi. Burada bir yere gitmek isterseniz; tekne taksiler var, onlarla gidiyorsunuz.

Ailece gondol sefası yapmak için şık ve süslü püslü olan gondolcuyla pazarlık sonucu 100 Euro olan gondol gezisini 80 Euro olarak anlaştık. Aldığımız maskeleri de takıp gondol eşliğinde inanılmaz güzel bir gondol sefası yaptık. Gondoldan inip dar sokaklarda gezmeye devam ederken bir dönerci ve helal yazısını gördük, hemen içeri girdik. Iraklı iki Müslümanın çalıştırdığı, Mustafa ve Yusuf’un bu güzel minik ve bir o kadar da lezzetli dönerinden yedikten sonra dar sokaklara geri döndük, San Marco Meydanı’na geri geldik. Aynı feribotla Punta Sabbioni’ye geri geldik ve aracımıza binip Rimini’ye doğru yola çıktık.

Rimini

Rimini’ye akşam geç saatlerde vardık ve yine internetten bulduğum otele yerleştikten sonra biraz şehir turu yaptık. Bu kadar yorgunluğun üstüne güzel bir uyku ile uyanıp doğru plaja gidip denize girdik. Sahilin çok uzun, büyük ve kalabalık bir kumsalı vardı. Kaldığımız otel, tam sahilin önündeydi ve aracımızı da otelin otoparkına park ettiğimiz için gönül rahatlığıyla denizin tadını uzunca çıkarttık. Sonra duşumuzu alıp yola çıktık. İlk defa otoyol kullanmayalım dedik ve çevre yolundan gittim. Burada birçok kasabadan geçtik. Zaten sürekli deniz kenarından gidiyorsunuz. Minik, sade ve tek katlı evlerle dolu bütün yol. Kasabalardan geçmek, ister istemez bizim hızımızı kesip zaman kaybına yol açmıştı.

Vieste

Lesina’dan Vieste (96 km) yoluna sapmıştık. Saat 21.00 olmuştu. Vieste yoluna dağlardan indik. İn cinin top atığı sakin ve bir tek ışığın olmadığı ormanlar arasından geçip 35 km sonunda vardık. İtalya’nın belki de en sakin yerlerinden biridir. Buraya gelmek gerçekten çok zor ve sanıyorum ki buraya Türk arabasıyla Türkiye’den gelen tek Türk biz olmuşuzdur. Dağların arasından geçerken zifiri karanlıkta tek ışığın olmadığı bir yerde, tek ışık bizim aracın farlarıydı. Yerleşim yeri yoktu ve dağları geçtikçe yeni bir dağ gelişiyordu önümüze. Sürekli yokuş aşağıya iniyorduk ve nihayetinde Vieste’ye vardık. İnanılmaz güzel bir doğa harikasıydı. Ağaçların ve denizin birleştiği muhteşem sahiliyle bizi büyüledi. Orada internetten bulduğumuz campingde kaldık ve sabah denize girip Bari’ye doğru yola çıktık.

Bari’ye dönüş

Bari’ye saat 11.00 civarında vardık. Vieste-Bari arası 188 km idi. 23.00’e kadar iki büyük mağazada alışveriş yaptık ve zaman nasıl geçti anlamadık. Saat 21.00’de bizi bekleyen gemimize tekrar bindik. Buradan 8 saat sonra tekrar Arnavutluk topraklarında olacaktık…

onur

Yazar Hakkında

onur

Gezilerimi hep tursuz bağımsız yapmak, en güzeli çünkü sevdigin blr ülke yada şehirde fazla kalmak mümkün.