Tarih Kokan Kent Safranbolu

Bu sene görmeyi istediğim yerlerin başındaydı Safranbolu. Safranbolu Belediyesi (www.safranbolu-bld.gov.tr) ve Gezimanya işbirliği ile düzenlenen ve bloggerların da katılımlarıyla gerçekleşecek Safranbolu gezisi için Tuğçe’den davet alınca mutlu oldum. İstanbul’da güneşli çıktığımız yolda Bolu civarında karla tanışmak ise hayli ilginçti, üstelik Nisan ayında : ) 5,5 saat süren keyifli bir yolculuk sonrası Safranbolu’ya vardık. Konaklayacağımız hotel Cinci Han'a (www.cincihan.com) yerleşip, akşam yemeğine geçtik tüm arkadaşlarımızla. Hotel hakkında birkaç düşünce paylaşmak isterim.

1645 yılında Cinci Hoca nam-ı değer Karabaşzade Hüseyin Efendi’nin yaptırdığı han şuan hotel olarak kullanılmakta. Nefis eski mimaride bir hotel, konum ve yapı itibari ile gerçekten büyük keyif aldım. Ama otel yönetimine tavsiyem kesinlikle kalite anlayışını biraz daha yukarı seviyelere çıkarmaları. Yemekten sonra arkadaşlarımızla kısa bir kent turu yaptıktan sonra yorgunluk kahvesi içmek için Köprülü Mehmet Paşa Camii bitişiğindeki Arasta’da aldık soluğu : ) Canlı yöresel müzik eşliğinde keyifle arasta kahvemizi yudumladık. Kahve sunumu ise ilgi çekiciydi. Yöresel tepsi içinde getirilen közde kahve lokum, Osmanlı şerbeti ve damla sakızlı su ile ikram ediliyor. Safranbolu’da zamanında Osmanlılar ve Rumlar yaşıyormuş, Osmanlılar kahvelerinin yanına şerbet verilirken, Rumlar ise damla sakızlı su içiyorlarmış ki böylelikle ahalinin kimliğini bu şekilde anlıyorlarmış.

Sabah arkadaşlar keyifli bir kahvaltıdan sonra günümüzün ilk durağı, Bulak Mencilis Mağarası. Mağaraya 2-3 dakikalık dik taş merdivenleri tırmandıktan sonra ulaşabildik. Mağaraya giriş ise 3 TL. Bir yeraltı harikası olan Bulak Mencilis Mağarası’nın sadece 400 metrelik kısmı ziyaretçilere açık. Sarkıt, dikit ve travertenlerin oluşumlarıyla zengin bir görüntüye sahip. Bazı noktalardaki sarkıt ve travertenler gerçekten büyüleyiciydi. Mağaranın sonunu görebilseydik bir şelale görebileceğimizin bilgisini de aldık rehberimizden. Fakat bizim görebilme imkânımız olmadı. Mencilis Mağarası çıkışı ise kısa bir mola ve çay keyfi yaptıktan sonra, gezimizin diğer önemli yeri Kristal Cam Teras ve Tokatlı Kanyonu'nu görmek için yola koyulduk. Kristal cam terasa geldiğimizde karşımızda doğasınla gerçekten büyülendiğim Tokatlı kanyonuydu. Doğa bize burada nefis fotoğraflar sundu. Kristal cam teras ülkemizde bir ilk olması kent için haklı bir gurur. Uçurumdan yüksekliği ise 80 metre, cam terasın titremesiyle içim bir hoş olmadı değil hani : )

Cam terasın hemen solunda ise İncekaya Su Kemeri heybetiyle kendini göstermekte. Kanyona cam terastan ahşap merdiven ve yolla inilmekte. Kanyon boyunca gürül gürül akan su sesleri, kuşların cıvıltısı ve doğanın güzelliği yürüyüş rotamızı keyifli hale getirdi. Yalnız değinmeden geçemeyeceğim yolun orta kısmında piknikçilerden kalan çevre kirliliği ise insanın içini burkmuyor değil, bu doğa bizim evimiz, daha güzel bir gelecek için lütfen biraz özveri : (

Bu arada kanyona giriş 3 TL, yaklaşık 3 km’lik bir yürüyüş sonrasında yolun çıkış noktası Eski çarşıdaki Gümüşlük Mahallesi. Keyifli bir öğle yemeği ve kısa bir moladan sonra golf araçları ile şehir turu yaptık. Golf arabaları ile yarım saatlik tur 25 TL, 45 dakikalık tur ise 35 TL. Tarihi Safranbolu evleri, Cinci Hoca’nın evi, tabakhane, kanyon bölgesi turumuzun önemli yerlerindendi. Kısa bir şehir turundan sonra serbest zamandan istifade ederek arkadaşlarla 1-2 saatlik eski çarşı bölgesini turladık. Şehrin meşhur gözdesi lokum tadımı ve alışverişi yapıp, Safranbolu’ya özel gevreğinden de yeme imkânımız oldu. Gevrek sıcakken nefis bir tat, yolu düşenler için öneririm. Lokuma gelince ne denilebilir ki yöresinde güzel olan lezzet, kahvenin vazgeçilmezidir kanımca…

Bir iki dükkânda denememe rağmen lezzetler aynı. Fiyatlar 20 ila 30 TL arasında değişmekte. Lokumda favorim çifte kavrulmuş, safranlı ve kızılcıklı nefisti. Gelelim fasulyenin faydalarına, valla ciddi diyorum birazdan ne diyeceğimi anlayacaksınız : ) Geldiğimden beri ne zaman acaba yöresel yemeklerinden yiyeceğim diye arkadaşlarımla sohbetlerken akşam yemeğimiz Kazanocağı’ndaydı. Bu ismi lütfen not edin, ben kolay kolay gitmelisiniz demem öneririm, ama Safranbolu’ya yolunuz düşerse mutlaka uğrayın. Buradan Nebile ablamıza selamlar, bir işletmede ev yöresel yemeklerini bu kadar leziz yediğim yer azdır inanın : ) Kıymalı tarhana çorbası, tereyağlı uzun fasulye [ deminki fasulyenin faydası buydu : ) ], etli yaprak sarması, cevizli keşkek yayım, perohi ve ev baklavası : ) Nebile abla ne diyeyim ellerine sağlık! Yemeğin üstüne kahve ve dostlarla sohbet iyi gider değil mi? Tabi ki mekân aynı, Arasta 1661 : ) Pazar sabah kanyon manzaralı Kristal Cam Teras’ta belediye başkanımızın da katılımıyla keyifli bir kahvaltı gerçekleştirdik. Kahvaltıdan sonraki ilk durağımız Kaçak (Lütfiye) Camii idi. Herhalde mahallede yapılacak uygun bir yer bulunamamasından olacak ki derenin üzerine kurulmuş cami, ama kesinlikle ilgi çekici. Mihrabı ve ahşap minaresi ise en az mimarisi kadar ilginçti. Buradan konakladığımız otelin hemen arkasındaki Kaymakamlık Evi'ni ziyaret ettik. Konak 18. ve 20. yüzyılda Türk toplumunun en güzel şekilde sergilemekte. Haremlik, selamlık ilgi çekiciydi. Eski zamanımızdaki tasarımdaki ince düşüncelere hayran kalmamak elde değil. Kente geldiğinizde lütfen burayı ziyaret ediniz. Burayı ziyaretten sonra şehri en güzel fotoğraflayacağımız yerlerden biri olan Hıdırlık Tepesi’ne çıktık. Burada manzarayı seyredip kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Kenti en güzel burada görebilirsiniz. Gezimizin son durağı ise Yörük köyü. Safranbolu’ya 20 kilometre uzaklıktaki bu şirin köyde, ilk ziyaretimiz eski konak. Konağın uzun yıllardır nesillerince yaşatıldığını görünce mutlu oldum.

Eski değerlerimizi korumak ve tarihin izlerini yıllar sonra görebilmek ne kadar keyifli, bunu daha iyi anladım Safranbolu’da… Konakta ev sahibi rehberimiz bize örf ve adetlerini bizlere aktardıktan sonra köyün eski çamaşır hanesini ziyaret ettik. Eski zamanlardaki mimarideki ince ayrıntı ilgi çekiciydi. Köy meydanındaki kafede köy usulü gözleme ve yayık ayranı ile gezimizi noktaladık. Şimdi biraz güzel Osmanlı kenti Safranbolu hakkında bilgi vermek isterim. Safranbolu, geçmiş zamandaki toplumumuzun yaşantısını ve geleneksel mimarisini günümüze kadar ulaştırmayı başarmış. 1994 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren Safranbolu, 2003 yılında ise en iyi korunan kent seçilmiş. Kentin sahip olduğu büyük kültürel mirasın değeri hala günümüzde hissedilmekte ve çok fazla yerli ve yabancı turist çekmekte. Bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış tarih kokan kent 1423 yılında ise Türklerin egemenliğine girerek, Osmanlı döneminin mimari ve kültürel değerlerini hala yaşatabilmektedir.

 
Bu güzel kenti aslında en çok tanıtan ise kesinlikle Safranbolu evleridir. 18. ve 20. Yüzyıllar arasında yapılmış bu tarihi evlerin yapımındaki ince detaylar ise insanı dönemin zekâsını hayran bırakmaya yetiyor. Evlerin güneşin doğuşunda ya da batışında illa güneş alması, kapılarda anahtar görevini gören farklı mekanizmalar, evlerin içindeki sanatsal dekorun her birinin ayrı manası olması ise gerçekten etkileyici. Tabi ki kent tarihi kadar lokumu ile de ünlü : ) yummy valla yeme de yanında yat dedikleri bu olsa gerek, bir dahaki gelişime yetecek kadar lokumu da aldım. Lokum için mekân önerim yok, lakin ben iki farklı yerden denedim aralarında pek bir fark göremedim. Cinci Han’ın yanındaki caddede salın kendinizi zaten lokum dükkânları sizi çekecektir : ) Ne diyeyim şimdiden afiyetler olsun.


 
2 gün ve 2 gece kaldığım Osmanlı’nın izlerini yakinen hissettiğim bu güzel kentten mutlu ayrıldım. Tekrar geleceğime eminim. Özellikle eski çarşıda dolaşmak huzur vericiydi. Tokatlı kanyonunda doğa, kuş sesleri ve su sesiyle yürümek ise inanılmaz huzur vericiydi. Bu güzel kenti görmemişseniz gelin, geldiyseniz bir fırsat daha yaratın tekrar gelin. Ben yine geleceğim, tarihin izlerine tekrar dokunmak, doğasında kaybolmak için…
 Bu gezide bizlere kenti yakinen tanıma fırsatını sunan Safranbolu Belediye Başkanımız Sn. Necdet Aksoy’a, Gezimanya Ailesi'ne ve Tuğçe Yılmaz’a, gezimizde bizimle yakinen ilgilen rehberimiz Kübra Ekemen’e, diğer görevli arkadaşlarımıza, geldiğimiz günden ayrılacağımız zamana kadar bizimle ilgilenen kıymetli arkadaşım Gezen Kelebek (Ufuk Akkuş)’e ve gezimizin her anını keyifli kılan birbirinden değerli blogger arkadaşlarıma sonsuz teşekkürlerimle…

Cüneyt Durhan

Yazar Hakkında

Cüneyt Durhan

1978 Tekirdağ ikametliyim.. Gezmeyi ve seyahat edip , yeni yerler keşfetmeyi seviyorum..