Safranbolu; geleneksel Türk toplum yaşamının özelliklerini barındıran, tarihi ve kültürel eserlerini günümüze kadar koruyabilmiş örnek bir kent. Adını, dünyada üretildiği ender yerlerden biri olan Safran bitkisinden alan Safranbolu bir müze kent, açık hava müzesi! Kesin olmamakla birlikte, İyon prensesi tarafından kurulduğu söylenen kent eski çağlarda Homeros'un İlyada destanında geçen Paflagonya bölgesinde yer almakta ve bilinen tarihi M.Ö. 3000 yıllarına kadar gitmektedir. Safranbolu ve çevresi Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi birçok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Safranbolu tarihi İpek Yolunun Kastamonu-Gerede-İstanbul kesimi üzerinde önemli bir konaklama merkeziydi.
Safranbolu'da zamanın eli her daim güzeldir; Kâh 1980'ler kâh 1990'lar...
Safranbolu; Karabük (Merkez, Ovacık ve Eflani), Bartın (Ulus) ve Kastamonu (Araç) illeri ile çevrilidir. Karabük ile arası sadece 8 km’dir. Ülkemizdeki tarihi ve kültürel zenginliklere ne yazık ki yeterli duyarlılığın olmadığını düşünürsek, Safranbolu şanslı bir kenttir. Safranbolu'yu iş işten geçmeden kucaklayan, sarmalayan etkili, yetkili insanlar ve koruma bilincine sahip halkı sayesinde bir marka kent olmuştur. Ülkemizde kentsel korumanın yüz akı, örnek bir kentidir. Bu gezi yazım diğer gezi yazılarımdan biraz farklı. 20 yıl yaşadığım bu bölgede bizzat tanık olduğum bu sürece sık sık vurgu yapacağım! Bir anlamda ülkemizin yüz akı olan bu kenti tanıtmanın yanı sıra, kentini var eden bu idealist ekibe saygı yazısı!
Estetiğin, aklın yansıması güzel evler (pastel boya) ve Safranbolu'dan yansımalar (T.Ü.Y.B.)
Yaşamı kucaklayan çarşı Arasna ve çarşıda Safranbolulu hanımların yetenekleri...
Gezdiğim 20'den fazla ülkede kültürel değerlere nasıl sahip çıkıldığını gördükçe ülkemiz için üzülüyorum, sorguluyorum ister istemez; biz neden başaramıyoruz diye! Cennet bir coğrafya ve uygarlıklar beşiği olan ülkemizin özellikle tarihi ve turistik yerlerimizin, yıllardır özensiz, kuralsız, saygısız bir şekilde yapılaşmalara izin verilmesi sonucundaki hali ortada! Bu kapsamda Safranbolu bu sorumsuzluğun ve ilgisizliğin tersine tarihi ve kültürel dokunun korunması anlamında çok değerli, insanın içine su serpiyor! Örnek alınması gereken bir süreç Safranbolu'nun korunma başarısı!
Mezarlıktan panoramik Safranbolu manzarası
Safranbolu'nun yetiştirdiği onlarca değerli şairden biri olan, Hüseyin Avni Cinezoğlu Safranbolu'yu uzun uzun anlattığı “Safranbolu’da Eski Bir Güneş Saati” şiirinde;
“deli bir sultan bile kayırmış seni
kervanlarının sesi duyulur
beyaz evlerin varken
ut çalınırken sofalarında
anıtlaşan bir uygarlıksın” diyor.
Kurtuluş Savaşı'ndan fazla etkilenmemiş, işgal de görmemiş olan Safranbolu, üst üste gelen ekonomik darbelere dayanamamış maalesef. Kurtuluş Savaşı sırasında askerimizin yemenilerini dikmek belki de Safranbolu tabakhanelerinin ve yemenicilerin yaptıkları son önemli işi olmuş. 1 Haziran 1934'te Karabük'e ilk tren gelmesi ve 3 Nisan 1937'de Karabük Demir Çelik İşletmeleri'nin temelinin atılmasıyla halkın Karabük kentine göçü ve fabrikada çalışması, Karabük'te inşa edilen binlerce lojman konutlarına taşınması Safranbolu için bir şans olmuş.
Demirciler çarşısında ustalar - 1979
Cinci Han’ın son bekçisi Mehmet Pulcu, hanın anahtarıyla (1990)
Safranbolu'nun eşsiz lokumları (fındıklı, çifte kavrulmuş, safranlı, çikolatalı, güllü)
Safranbolu cam seyir terası
Böyle olmasaydı, doğduğum ve büyüdüğüm yer olan Bartın'ın ahşap evlerinin kaderi gibi olacaktı belki de! Bartın nüfusunun artışı, ekonomisinin gelişmesi, farklı sosyal nedenlerden ötürü eski Bartın şehir fotoğraflarında gördüğüm inci gibi dizilmiş tarihi ahşap ve taş evlerden sadece zamana direnebilmiş az sayıda evler kaldı ne yazık ki! Çocukluğumun geçtiği, merdiven yerine çocuksu içgüdüyle tırabzanlarını kullandığımız 3 katlı ahşap konağımızın yıkılışı ve apartmana dönüşmesi hala belleğimdedir. Tahtaların sökülürken ağladığını zannederdim çocuk ruhumla. Safranbolu evlerini yıkıp, betonarme binalara dönüşmesi müteahhitler için bir kazanç kapısı olmamış Karabük Demir Çelik İşletmeleri sayesinde! Ayrıca, Keşke Bartın'ının da Safranbolu'daki gibi evlerin yok olmasını ortadan kaldıracak şartlar ve idealist insanlar olsaydı!
Yansımalar
Anadolu'nun geleneksel yerleşmesinin eşsiz bir aynası olan Safranbolu’nun; önemli değişiklikler olmadan günümüze gelebilmesinde, geçmiş kültür mirasına bilinçli bir duyarlılıkla yaklaşan insanlar ve koruma bilinci oluşmuş Safranbolulular sayesinde olmuştur. Safranbolu'nun çevreye saygılı, ferah, düzenli, dengeli, komşusunun güneşini ve görüşünü engellemeyen, sokakların formunu bozmadan yükselen, çatılarındaki oluklu kiremitleriyle, ahşap kapılarında saklı işlevleriyle, odaların tavanlarında, dolaplarında, bazen duvarlarındaki ahşap süslemeleriyle, her köşesi ince zevki barındıran bu yaşanası ve sanat eseri evler gelen turistleri büyülemektedir. Bu güzelim evler iki ayrı yerde gruplanmıştır. Birincisi "Şehir" diye bilinen kışlık olarak kullanılan kesim, ikincisi de "Bağlar" diye bilinen yazlık olarak kullanılan kesimdir. Şehir, Safranbolu yaşamının kalbidir. Ticaret ve üretim burada toplanmıştır. Soğuk mevsimlerde şehirdir yuva Safranbolulara. Yazın püfür püfür esintisiyle daha yüksekte kalan Bağlar kesimidir Safranboluları serinleten, ferahlatan. Safranbolu Evleri, Osmanlının izlerini görebildiğimiz özelliklerini günümüze dek koruyabilmiş Türk ev geleneğinin özgün örnekleriyle görenleri bir zaman tüneline sokar sanki! 1730, 1930, 1940'lardasınızdır. Yüzlerce yıllık bir geçmiş sizi sevgiyle kucaklar ve selamlar Safranbolu'da!
Görgüsüz devasa binaların yükseldiği, ağaçların, doğanın fütursuzca yok edilerek yerini estetikten yoksun binaların tercih edildiği çarpık kentleşen şehirlerin hızla çoğaldığı günümüzde/ülkemizde, Safranbolu gördüğümüz sihirli bir rüya gibidir! Safranbolu’da dolaşırken hayranlık, hüzün ve pişmanlık duygularımızın etkisiyle bu rüyamızdan uyanmak istemeyiz. Kendini ve doğayı tüketmekte olan çağdaş insanın yitirdiği düşlerinin gerçeği ve ders alınması gereken mirasıdır! Yazımda kullandığım görseller karınca kararınca da olsa, kenti geleceğe taşımadaki kendimce üstlendiğim misyonumun yansımaları olan tablolarım ve fotoğraflarımdır!
Safranbolu eski kentte gezilebilecek en önemli yerler; Cinci Han ve hamamı, Kaymakamlar Gezi Evi, Yemeniciler Arastası (çarşı), Asmazlar Konağı (özellikle havuzlu odası), eski Hükümet Konağı (şimdi Kent Tarihi Müzesi), Demirciler Çarşısı, Bakırcılar Çarşısı, Saat Kulesi, İncekaya Su Kemeri, Tokatlı Kanyonu, eşsiz köyleri (Yörük, Üçbölük, İncekaya,Konarı, Hacılarobası, Çavuşlar), Değirmen başı, camileri ve Güneş Saati, Arnavut kaldırımlı sokakları, tarihi çeşmeleri ve 2012’de yapımı gerçekleştirilen Tokatlı Kanyonu üzerindeki, yerden 80 metre yükseklikteki cam terası...
Safranbolu yemekleri de geleneksel yemeklerimizin başköşesinde yer alır. Odun ateşinde, özel hazırlanmış kuyularda yapılan tandır kebabı, Safranbolu bükmesi, tereyağlı uzun pakla (fasulye), cevizli keşli yayım, peruhi, cevizli çörek, göbü, lezzetli hamur işleri, gözlemesi, etli ekmeği, safranlı zerde, safranlı aşure yemekleri Safranbolu'nun unutulmaz lezzetleridir. Hele Safranbolu atmosferinde benim gibi onlarca kere bu lezzetleri tattıysanız, ara sıra Safranbolu'ya uğramadan edemezsiniz!
Safranbolu'nun düğünleri, oyun havaları, masalları, türküleri, giyim kuşamı, vb. yani zengin folkloru günümüz koşullarında doğal olarak eskisi gibi değil. Günümüzde, eski kına geceleri ve düğünlerindeki gelenekler, oyunlar, türküler, giysiler ve çalgılar yaşatılarak, Safranbolu'nun zengin folklorik değerleri yaşatılmaya çalışılmaktadır. Özellikle folklor uzmanı, müzikolog, sanatçı, eğitimci Sadi Yaver Atamana ait belgelerin ve daha önceki yayınlarının da derlenmesiyle Süleyman Şenel tarafından hazırlanması Safranbolu için eşsiz bir kaynak olmuştur. Her mevsimde farklı bir sihirli havaya bürünen Safranbolu'nun Arnavut kaldırımlı taş sokaklarında yürümek, konaklarında sırtınızı bir yastığa dayamak, zengin tarihi ve kültürünü solumak, tarihi camilerinin engin, dingin ve hoşgörülü atmosferini hissetmek, İncekaya Su Kemeri’nin üzerinde yürümek, tarihi çarşı arastasında çeşit çeşit el sanatlarından satın almak, eşsiz lokumlarından/doyumsuz gözlemeleri-köfteleri- yerel yemeklerinden tatmak, süslü çeşmelerinden su içmek, mezarlık ve Hıdırlık’tan kentin eşsiz panoramasını seyretmek, Bağlar kesimindeki Kavaklar Kahvesi’nde “merabası yanında” içtenliğiyle çayınızı yudumlamak ve gerçek bir zaman tünelinden geçmek için geç kalmayın!
Safranbolu'dan yansımalar (tuval üzerine yağlı boya)
Safranbolu'nun hemen yanı başında Bulak Köyü’ndeki Bulak (Mencilis) Mağarası’nda büyülenebilir; Eskipazar, Hadrianapolis Antik Kenti’ndeki Bizans kilisesi ve mozaiklerine şaşırabilir; Sarıçiçek Yaylası, Gürleyik ve Keltepe, Çetiören mesire yerlerinin eşsiz doğasında soluklanabilir; Yenice açık hava orman müzesi (arboretum) ve şeker kanyonunda ruhunuzu arındırabilir ve eşsiz fotoğraf kadrajları belgeleyebilirsiniz. Eflani'nin göletlerinde lezzetli balıklar yakalayabilir, mevsimiyse mantar toplayabilirsiniz. Birazcık ötede başka önemli bir ilimizin ilçesi olan Pınarbaşı'na rotayı çevirip, Küre Dağları’na doğru alıp başınızı gidebilirsiniz; dünyanın 4. büyük mağarası Ilgarini'yi görür, Ilıca Şelalesi’nin egzotik ortamını kucaklarsınız, gözünüz kesiyorsa meşhur Valla Kanyonu’nu keşfedersiniz. Rotanızı biraz daha genişletmek istiyorsanız yakınındaki Bartın ve Amasra'ya uzanabilirsiniz. Daha ne olsun!
Safranbolu'yu şiirlere döken; rahmetli şair, gazeteci, yazar dostumuz Mustafa Yanık dizesiyle yazıma son veriyorum: SAFRANBOLU SOKAKLARI/TÜKENMEYEN BİR ALKIŞTIR! Bu yazımda belki bilemediğim, unuttuğum, alkışlayamadığım Safranbolu gönüllüleri, neferleri olmuştur. Affola diyorum ve bu gezi yazımı okuyan herkesin yolunun Safranbolu'dan geçmesini diliyorum.
*Yazıdaki tüm tablolar ve fotoğraflar Şükran Şahin'e aittir.