4 Günlük Aşk: Roma Gezi Notları

Seyahatlerim içinde 21. ziyaret ettiğim ülke İtalya oldu. Neden bu kadar geç sorusu akıllara gelebilir. Çok gezen arkadaşlarımdan biri bir gün şöyle demişti: “Eğer gezmeye Roma veya Floransa’dan başlarsan sonra gittiğin bütün şehirleri buralarla kıyaslar ve hayal kırıklığına uğrarsın.” Şimdi bu şehri gezince arkadaşıma hak vermiyor değilim. Gerçi daha Floransa’ya gitmedim ama Roma bende derin izler bıraktı. Burası tam anlamıyla açık hava müzesi. Nereye baksam gözüme tarihi bir yapı, anıt, meydan, heykel ya da çeşme çarpıyor. Ağzım kulaklarımda geziyorum Roma’yı. Roma hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki… Hangisinden başlayacağım bilmiyorum. Uygarlık tarihinin bu kadim şehri beni benden alıyor. Her zaman söylediğim bir şey var: Bir ülkeye ve ya şehre giderken, sizde izler bırakan bir yer olması için ne istediğiniz, ne aradığınız, ne beklediğiniz önemli. Tarih, lezzet, sanat, spor, kültür, hareket ne ararsanız bu şehirde var ama tabi sizin işinize yarayacağını düşündüğüm bilgileri toparlamam lazım. Şimdi o bilgileri sizlerle paylaşmaya başlıyorum.

İstanbul’dan Roma’ya Ulaşım

İstanbul veya Türkiye’nin başka şehirlerinden Roma’ya ulaşım oldukça kolay. Avrupa’nın belki de dünyanın en çok turist çeken şehirlerinden birisi söz konusu olunca buraya uçan havayolu şirketi de fazla oluyor. İstanbul Atatürk ve Sabiha Gökçen havaalanlarından THY ve Pegasus havayollarına ait her gün karşılıklı uçuşlar mevcut. Ayrıca, KLM, Alitalia ve kolay bilet bulma yollarından biri olan https://www.skyscanner.com.tr/ ile buraya ucuz, direk ve aktarmalı uçuşlar bulabilirsiniz. Yolculuk İstanbul’dan direkt uçuşlarda yaklaşık 2 saat 15 dakika sürüyor. Eğer biletinizi THY veya Pegasus’tan aldıysanız bu iki şirket Roma Leonardo Da Vinci ya da kısa adıyla Fiumicino Havaalanı’na iniş yapıyor. İki firmanın da kullandığı terminal 3 numaralı terminal. Roma havaalanında 3 terminal bulunuyor. 2 numaralı terminal genelde ülke iç hatlar için kullanılıyor. 1 numara ise uzak okyanus ötesi uçuşlara ayrılmış. Havaalanı şehir merkezine 30 kilometre uzaklıkta ama Roma şehrinde diğer ufak şirketlerin kullandığı bir başka havaalanı daha var. Ciampino Havaalanı ise şehre daha yakın. Merkezden yaklaşık 15 kilometre güneybatıda yer alıyor. 

Roma Havaalanı’ndan Şehir Merkezine Ulaşım

Eğer Roma Fiumicino Havaalanı’na geldiyseniz şehir merkezine ulaşım için tren, taksi, otobüs ve shuttle ile ulaşma imkânınız var. Ben iki yol ile havaalanı şehir merkezi ulaşımı sağladım. Şehre geldiğimde hemen gelen yolcu bölümünde yer alan özel transfer şirketlerinden biri ile ulaşımı sağladım. Daha doğrusu bu firmalar özel lüks araçlar ile 4 kişilik grupları şehre taşıyorlar. Araçlar ya Mercedes ya da BMW. Ben ve arkadaşım bir başka Amerikalı karı koca ile beraber kişi başı 15 Euro ödeyerek şehre ulaştık. Bu özel araçlar size ayrıca fatura kesiyor yani korsan değiller ve tabi kredi kartı da geçiyor. Otelinizin önüne kadar bırakılıyorsunuz. Arkadaşımın ısrarı üzerine bu yolu tercih ettim çünkü her ne kadar rahat olursa olsun Leonardo Expres treni35 dakikada şehrin ana tren istasyonu Termini’ye ulaşırken siz kara yolu ile şehrin trafiğini de işin içine katarsanız yaklaşık 1 saatte otelinize varıyorsunuz. Gelelim diğer ulaşım araçlarına.

Leonardo Express: Dönüş yolunda kullandığım bir araç oldu. Termini Tren İstasyonu’ndan düzenli olarak 30 dakikada bir kalkan ve hiçbir yerde durmayan bir tren bu. Oldukça rahat ve konforlu. 2016 Kasım ayı itibari ile bilet fiyatı kişi başı 14 Euro. Biletinizi havaalanında ya da tren istasyonu içinde yer alan kırmızı bilet makinelerinden İngilizce dil seçeneğini seçerek kredi kartı veya nakit alabiliyorsunuz. Tren, Termini İstasyonu’ndan genelde 23-24 numaralı peronlardan kalkıyor. Sabah ilk tren 5.30’da Termini’den, son tren ise 22.50’de. Havaalanından ise 06.30 sabah gece ise 23.10 son kalkış şeklinde. Tabi yaz aylarında eğer gidecekseniz önceden internetten biletiniz almakta fayda var çünkü ben kasım ayında ziyaret ettiğim şehrin kalabalığını görünce yaz aylarını hayal edemedim. Güncel tren biletleri ve tarifeleri takip etmek için  www.trenitalia.com  sitesine bakmanızı tavsiye ederim.

Bir başka tren ise FR1 treni. Ancak bu trenler Termini İstasyonu’na gitmiyor. Tuscolana ve Tiburtina istasyonlarında duran bu tren bilet fiyatları Kasım 2016 için 8 Euro. Bu trenler daha sık kalkıyor. 15 dakikada bir. Son duraklar genelde merkezi yerler olduğu için kalacağınız yere buralardan aktarma yaparak ulaşabilirsiniz. Sabah 06.30 ile gece 23.30 arası çalışan bu trenler de düşünülebilir.

Otobüs: Bir başka ucuz ulaşım yolu ise Terravision otobüsü. 2016 Kasım ayı fiyatları 6 Euro ama internetten alırsanız 4 Euro şu an için. Havaalanından sabah 05.30 ile 23.00 saatleri arası ulaşım mümkün. Termini Tren İstasyonu’ndan ise sabah 04.30 ile akşam 22.00 arası bu alternatif kullanılabilir. http://www.terravision.eu/ Tabi siz gitmeden güncellenmiş saatlere ve fiyatlara bir daha bakın.

Taksi: Başka bir ulaşım aracı da taksiler. Roma’da taksiler beyaz renkte. Tabi beyaz renk dışında birkaç tane daha gördüm ama onlar yasal taksiler değilmiş. Aman dikkat! Eğer “Kalabalık ve tren veya otobüs ile ulaşamam kardeşim” derseniz Kasım 2016 itibari ile fiyatlar havaalanı şehir merkezi için sabit 50 Euro. Gece saat 22.00’den sonra ekstra ücret talep edildiğini duydum ama 4 kişi iseniz hesaplıya gelir. Tercih sizin.

Not: Eğer önceden internetten otobüs veya tren biletiniz alırsanız yanınıza mutlaka çıktısını alın. Ayrıca tren biletinizi makinelerden aldıysanız mutlaka aktif hâle getirmeyi unutmayın. Bunu tren istasyonu ya da havaalanında bulunan küçük yeşil beyaz renkleri olan makinelerde yapabilirsiniz.   

Roma Şehir İçi Ulaşım

Roma’da şehir içi ulaşım oldukça kolay. Otobüs, metro, tramvay ile şehrin her yanına ulaşabilirsiniz. Roma metro hatları A ve B olmak üzere iki tane. A hattı kırmızı, B hattı mavi ile gösteriliyor. Her iki hattın ana kesişme noktası Termini Tren İstasyonu altında oluyor. Gayet basit bir metro sistemi var. Gideceğiniz yerler genelde turistik olduğu için ilgili durağın isminin yanında küçük harfler ile belirtilmiş. Tek kullanımlık bir kişi bilet fiyatı 1,5 Euro. Bu bilet alındıktan sonra 75 dakika geçerliliği var. Otobüslerde de geçiyor. Sadece otobüse bindiğiniz zaman yine otobüs içinde yer alan küçük makinelerden aktif hâle getirmelisiniz. Metro da bir defa otobüslerde birkaç defa kullanılıyor. Günlük bilet fiyatı ise yine Kasım 2016 itibari ile 7 Euro. Üç günlük metro ve otobüs bileti 17,50 Euro. 7 günlük bilet ise 25 Euro. Roma metro haritası için  http://www.rome.info/metro/ yararlanabilirsiniz.

Tüm bunların dışında oldukça fazla turistik gezilecek alanın olduğu ya da müzelerin çokluğuna bakılırsa her Avrupa kenti için geçerli olan kent kart uygulaması burası için de geçerli. Roma Pass Card iki günlük ve üç günlük tercih edilebilir. İki günlük Roma Pass Card fiyatı 28 Euro. Üç günlük ise 38 Euro. Bu kartları havaalanı ve tren istasyonundan alabilirsiniz. Roma pass kartlarının bazı avantajları var. Mesela sınırsız metro ve otobüs, tramvay hakkınız var. İki müzeye ücretsiz girme hakkı ve ayrıca şehir içi üstü açık otobüsler ile şehir turu yapma. Ayrıca bazı alanlarda hiç beklemeden Roma Kart sahiplerinin kullandığı giriş kapısını kullanma ayrıcalığı cabası. Ben iki günlük Roma Pass Card kullandım. Bence oldukça avantajlı. Örneğin sadece Kolezyum’a giriş ücreti 16 Euro ve uzun kuyrukları beklemeden ayrı kapıdan girmem benim için yeterliydi. Ayrıca günlük metro ya da otobüs biletinin 7 Euro olduğunu düşünürsek sınırsız binme hakkı işimi çok çok gördü diyebilirim. Bir başka örnek Hop On Hop Off otobüslerine biniş kişi başı 15 Euro. Hâl böyle olunca bence oldukça avantajlı. Tabi bir de istediğiniz başka müzeye giriş hakkınız daha var. Unutmadan hatırlatayım Roma Pass Card Leonardo Ekspress treninde ve Vatikan da geçerli değil. 
Roma’da Gezilecek Yerler

Hani yazımın başında dediğim gibi nereden başlayacağımı bilmiyorum açıkçası. Ben şehirde 4 gece 5 gün kaldım. Bence Roma için 2-3 gün yeterli olmaz. Sadece Vatikan için 1 gün ayırmalısınız. Şehrin gecesini gündüzünün tadını çıkarmak için sadece bu kent için 4-5 gün ayırmalısınız. Eğer zamanım olsaydı 1 hafta kalsaydım hiç sıkılmazdım biliyorum ama genel olarak Roma gezinizde olmazsa olmaz görülmesi gereken yerleri sizler için özetliyeyim.

Kolezyum (Colosseum) : Dünyanın 7 harikasından bir olarak kabul edilen bu dev amfi tiyatro Roma şehrinde mutlaka görmeniz gereken bir yer. MS 72 yılında İmparator Vespasion tarafından yaptırılan kolezyum dünyanın en büyük amfi tiyatrosu kabul ediliyor. Yaklaşık 2000 yıldır ayakta olan yapı onca tahribata ve savaşlara rağmen ayakta kalmayı başarmış. Eski Roma döneminde gladyatör dövüşleri ve çeşitli spor karşılaşmaları için kullanılan bu devasa yapı zamanında çok kanlı çarpışmalara ve vahşet görüntülerine şahitlik etmiş. Zamanında 55 bin kişiyi alan bu mükemmel mimari eser bugün iç kısmını gezdiğinizde göreceğiniz gibi oldukça harap vaziyette. 188 metre uzunluğu, 156 metre genişliği var.  Halk sınıflarına göre oturduğu tribünler bugün hemen hemen tamamen yok olmuş durumda. Alt katmanlar ise aslında yapının üst kısmından bence daha güzel ve ayrıntılı. Ancak buralar kapalı ve oldukça tahrip olmuş durumda. Hayvan ahırları, zindanlar, sporcular için ayrılmış özel bölümler vs. Kolezyum’a gitmeden önce bir kez daha meşhur “Gladyatör” filmini izlemekte fayda var. Eğer daha ayrıntılı bilgi almak istiyorsanız İngilizce verilen turlardan satın alabilirsiniz. Tabi eski Roma döneminde gladyatör olmak bir onur kabul edilirmiş. Güçlü olan hayatta kalır mantığı burada tam anlamıyla hayat buluyormuş işte. Günlerce aç bırakılan yırtıcı hayvanlara karşı mücadele eden gladyatörler hayatta kalmak için delicesine dövüşmüşler. İçeride arena alanına bakarken o kanlı savaşları hayal ediyorum. Tabi geç Roma döneminde Hristiyanlık ile birlikte bu dövüşler yasaklanmış. Daha sonraları dini yapı özelliği de kazanan Kolezyum savaş zamanları yiyecek ve cephane saklama alanı olarak da kullanılmış. Giriş kişi başı 2016 Kasım ayı içinde 16 Euro. Burası turistlerce çok tercih edildiği için günün her saati kalabalık. Metro ile aynı isimli durakta inerek ulaşabilirsiniz. B yani mavi metro hattını kullanarak, Laurentina yönüne giden trene bineceksiniz. Otobüs ile ulaşmak isterseniz  60, 75, 81, 85, 87, 175 numaralı otobüsler buradan geçiyor. Ayrıca 3 numaralı tramvay da tercih edilebilir.

Not: Sadece burası için bile Roma Pass tercih edilebilir çünkü sıra beklemeden içeri giriyor zaman kazanıyorsunuz.       

Castel Sant Angelo: Roma’nın bence öncelikli görülmesi gereken yerlerinden biri de bu tarihi yapı. Bu tarihi eser adını Papa Gregorius’un melek Mikail’i gördüğü yerden alıyormuş. M.S 139 yılında İmparator Hadrian için mozole olarak yapılsa da daha sonra çeşitli eklemeler ile kale görünümünü almış. Ortaçağ boyunca kale olarak kullanılmış. Bu yapının birçok ilginç özelliği var. Bunlardan biri Rodos Şövalyeleri’ne sığınan Osmanlı Devleti’nin önemli padişahlarından Fatih Sultan Mehmed’in oğlu Cem Sultan’ın Papa’ya teslim edildiği zaman tutsak edildiği yer olması. Kale, Vatikan ile çok yakın olduğu için aynı zamanda papaların zaman zaman kargaşa dönemlerinde saklandıkları yer olarak ün yapmış. Hatta kalenin altından gizli bir tünel Vatikan’a kadar uzanıyormuş. Bu tünele Vatikan Koridoru deniyormuş. Kale tam manasıyla buram buram tarih kokuyor. Bence kalenin en güzel yanlarından biri Tiber Nehri kenarında yer alması ve üzerinde yer alan Melek Terası ile eşsiz bir Roma, Vatikan manzarası sunması. Ben akşam karanlık olduktan sonra kaleyi gezme şansım oldu ve harika ışıklandırılan diğer tarihi yapıları yukarıdan görme şansı elde ettim. Kalenin en üstünde yer alan bronz melek heykeli 18. Yüzyılda Flaman heykeltıraş olan Pieter Verschaffelt yapmış. Kalenin tam önünde ise Hadrian Köprüsü yer alıyor. Bence şehrin en güzel üç köprüsü burada. Ayrıca bunlar çok güzel ışıklandırılmış. Kaleye giriş 10 Euro ve Roma Kart geçerli. Kaleye ulaşım ise A metro hattı ile Battisini yönüne bindiğinizde Lepanto durağında inerek ulaşabilirsiniz. Ayrıca numaralı otobüsler ile ulaşabilirsiniz. Vatikan ziyaretiniz sonrası buraya uğramak mantıklı çünkü birbirine çok yakın.

Piazza Del Popolo Meydanı: Burası Roma’nın en büyük meydanlarından biri. Burada öğrendiğime göre yeni yıl kutlamaları ve açık hava konserleri veriliyormuş. Ayrıca meydanın tam ortasında yine bir dikili taş ve çeşme var. Burası Aşk Çeşmesi’ne ve İspanyol Merdivenleri’ne çok yakın. Meydan adını yakında bulunan Santa Maria Del Popolo Kilisesi’nden alıyor. Meydanın ortasında yer alan dikilitaş Mısır Firavunu Ramses II için dikilmiş ve Mısır’dan buraya getirilmiş. Buraya A metro hattı ile Flaminio durağında inilerek ulaşılabiliyor. Ayrıca otobüslerden  95, 88, 117, 495, 119 numaralı otobüsler buraya geliyor. Meydan trafiğe kapalı ve çeşitli sokak sanatçıları burada gösteriler yapıyorlar.

Trinita dei Monti Kilisesi (İspanyol Merdivenleri): Roma ziyaretinizin olmazsa olmaz noktası burası. Her zaman hareketli, kalabalık ve çok tercih edilen bir yer. Aslında açık konuşayım bir numara yok burada. Adını bölgedeki İspanyol Konsolosluğu'ndan alıyor. Merdiven ise Trinita Dei Monti Kilisesi’nin merdivenlerinden geliyor. Aslında buraya Piazza Spagna Meydanı da deniyor. Dediğim gibi meşhur merdivenlerden dolayı bu ismi almış. Merdivenler yukarıda yer alan kiliseye ve meydana ulaşım için 1723-1726 yılları arasında yapılmış, Kral XV. Louis dönemi içinde tamamlanmış. Merdivenlerin alt tarafında ise bence Roma’da yer alan çeşmeler içinde en sönük kalanı olan ve kayık şeklinde, mimar Gian Lorenzo Bernini tarafından yapılmış bir çeşme. Çeşme 1627 yılında yapılmış. Buraya geldiğinizde üşenmeyin merdivenlerin en üstüne kadar çıkın. Ayrıca bölge içinde yer alan lüks markaların dükkânlarını dolaşın. Şöyle bir havanız olsun çünkü fiyatları görünce ne demek istediğimi anlayacaksınız. Merdivenlere ulaşım A metro hattı ile Spagna durağında inilerek sağlanabilir. Ayrıca otobüslerden 116 ve 117 numaralı olanları tercih edebilirsiniz.

Fontana Di Trevi (Aşk Çeşmesi): Evet Roma için yine vazgeçilmez bir ziyaret noktası Fontana Di Trevi. Yani halk arasında bilinen adıyla Aşk Çeşmesi. Hani şu arkanızı çeşmeye dönüp bozuk para omuzunuzun üzerinden atıyor ve dilek diliyorsunuz ya. İşte burası resimlerde, filmlerde gördüğünüz ve romanlarda okuduğunuz yer. Biraz hikâyesinden bahsedelim: Çeşme Papa XII. Clement tarafından ünlü heykeltıraş Nicola Selvi’ye yaptırılmış. Yapımına başlanış yılı 1732 ancak tamamen bitmesi 30 yıl gibi bir süreyi bulmuş. Aslında çeşmeye aşk çeşmesi demek yanlış. Trevi, İtalyanca da “üç yol” anlamına geliyor yani üç yolun kesiştiği yerde bu güzel çeşme. Çeşmenin bu kadar güzel olmasını sağlayan bence kompozisyonu çok iyi yapılmış heykellerden geliyor. Ortada büyük heykel deniz tanrısı Neptün, onun sağında ve solunda iki taneTriton var. Bir tanesi hırçın bir atı dizginlemeye çalışırken diğeri daha sakin bir atı tutuyor. Ayrıca deniz tanrısı Poseidon’un araba kullanırken gösterilmiş. Aslında Roma’yı gezerken birçok güzel çeşme göreceksiniz ancak burası şehrin kalbi gibi olmuş diyebilirim. Belli mevsim ve saatlerde çok kalabalık. Akşam saatleri daha sakin. Bir de gece ışıklandırılmış halini görmek lazım tabi. Çeşmeye o kadar çok para atılıyor ki belediye bunları toplayıp yoksullara, evsizlere yiyecek ve içecek alıyormuş. Yani attığınız para boşa gitmiyor. İnanışa göre çeşmeye dilek tutarak para atılınca dileğiniz gerçek oluyor ve tekrar Roma’ya geliyormuşsunuz. Bakalım dileğim olacak mı ve ben tekrar bu güzel şehre gelecek miyim? Çeşmeye ulaşım otobüs ve metro ile sağlanabilir. Otobüs ile  52, 53, 61, 62, 63, 71, 80, 95 numaralı araçlar, metro ile Barberini metro durağında indikten sonra yaklaşık 7-8 dakika yürüyerek gidilebilir.   

Pantheon: Bozuk paralarınızı attınız, dileklerinizi tuttunuz, harika resimler çektirdiniz ve hatta oturup soluklandıktan sonra dondurmanızı yediniz. Şimdi çeşmeyi arkanıza alın ve sağ tarafta yer alan sokağı takip edin. Yaklaşık 10 dakika yürüdükten sonra bence Roma’nın en muhteşem yapılarından biri olan Pantheon’a geleceksiniz. Burası gerçekten Kolezyum gibi Antik Roma Dönemi’nden kalan çok önemli bir yapı. Hristiyanlıktan önceki dönemde Roma inanışında yer alan pagan tanrılara adanmış yapı M.S 118-125 yılları arasında İmparator Hadrian tarafından yaptırılmış. Daha sonra ise M.S 609’da Bakire Meryem Kilisesi olarak kutsanmış. Yapının en özel yanlarından biri bence kubbesi. O dönem için bir mimari ve mühendislik harikası diyebiliriz çünkü kubbe 43,5 metre çapı ve yüksekliği o dönem has kullanılan bir beton tekniği ile kendisine hayran bırakıyor. İçeriğe girdiğimde bir süre kubbeyi incelemekten kendimi alamadım. Kubbeyi özel kılan başka bir özellik ise içeriyi aydınlatmak için kullanılmış Oculus (göz) adı verilen büyük delik. Zemin mermerleri ise ayrı bir güzellik barındırıyor. Tabi burayı özel kılan başka bir ayrıntı ise burada gömülü olan ünlüler. En başta Rönesans sanatçısı Raffaello girişte sol tarafta yer alan lahitte gömülüymüş. Ayrıca  Kraliçe Margherita eşi Kral I. Umberto ile yandaki şapelde yatmaktaymış. Yapının içinden ve dışından ayrı etkilenmemek mümkün değil. Yapının çevresi belediye ve birçok ülkeye ait konsoloslukların olması nedeniyle ayrıca hareketli. Ayrıca İtalya’nın önemli finans merkezi olarak kabul ediliyor. Ulaşım ile ilgili dediğim gibi Aşk Çeşmesi'nden buraya gelmek çok kolay. Hiçbir şey yapamıyorsanız kalabalığı takip edin zaten buraya ulaşacaksınız. 

Piazza Navona Meydanı: Roma’nın bir başka önemli meydanı ise burası. Aslında burası elips şekli ile ilk gördüğümde bir stadyuma benzettiğim bir yer oldu. Sonra araştırmalarım gösterdi ki aslında yanılmamışım. Roma İmparatoru Domatian M.S 1.yüzyılda buraya yaklaşık 30.000 kişilik bir stadyum yaptırmış. Roma İmparatorluğu’nun en parlak dönemlerinde önemli spor karşılaşmalarının, at yarışlarının yapıldığı bir meydanmış. İmparatorluk yıkıldıktan sonra Hristiyanlığın etkisi ile burası eski parlak günlerini arar hale gelmiş, büyük bir harabeye dönen alan Papa X. İnnocent’in emri ile burası yeniden düzenlenmiş. 1655 yılında şehrin önemli meydanlarından biri hâline gelen meydan her zaman hareketli ve canlı. Meydanı ayrıca güzel yapan şey bence hepsi birbirinden güzel üç ayrı çeşme. Bu çeşmelerden en ünlüsü veya en ihtişamlısı Bernini tarafından Papa X. İnnocent için yapılmış Fontana dei Quattro Fiumi (Dört Nehir Çeşmesi). Burada İtalyan sanatçı Bernini yine ustalığını göstermiş. Çeşmenin ismi dört kıtada yer alan dört nehirden geliyormuş. Bunlar; Afrika’daki Nil, Asya’daki Ganj, Avrupa’daki Tuna ve Amerika’daki Plata nehirleriymiş. Çeşmenin tam ortasında yer alan dikilitaş Roma Dönemi’nden kalmış. Çeşmede yer alan dört nehir tanrısı ise; Ganj (Asya kıtasını temsil etmekte), Tuna (Avrupa kıtasını temsil etmekte), Rio de la Plata (Amerika kıtasını temsil etmekte) ve Nil (Afrika Kıtasını temsil etmekte) olacak şekilde gösterilmiş. Meydanda kahvemi içip soluklanıyorum ve bu eşsiz sanat eserlerine bakıyorum. Estetiğe verilen önem, mükemmel eserler ortaya çıkarmış diyorum içimden. Meydanda ayrıca barok tarzlarıyla Sant Agnese in Agone Kilisesi yer alıyor. Meydana Pantheon’dan yürüyerek 5-6 dakikada ulaşabilirsiniz. Sokaklar arasında bilgilendirici tabelalar var. Ama otobüsle ayrıca buraya gelmek isterseniz 70, 81, 116 numaralı otobüsler buraya geliyor.

Campo De Fiori: Burası Tiber Nehri ile Piazza Navona Meydanı arasında yer alan Roma’nın daha küçük meydanlarından biri. Ancak çok sevimli. Ayrıca burada gündüzleri hava kararana kadar bir meyve sebze ve çiçek pazarı kuruluyor. Rönesans Dönemi’nden kalma meydanın ismi “çayırlık çimenlik” anlamına gelen Fiori’den geliyormuş. Bana bu meydan zamanın durduğu yer gibi geldi. Eğer burada yer alan pazarcıları daha eski kıyafetler giydirir, meydanda yer alan kafelerin çehresini değiştirirseniz burası doğal bir film setine dönüşür. Aslında meydanı ünlü yapan şey ne pazar ne de çiçekler. Meydanın ortasında yer alan Ortaçağ filozofu Giordano Bruno’nun heykeli. Heykel 1888 yılında yapılmış çünkü zavallı filozof Bruno, Engizisyon Mahkemesi tarafından verilen ölüm cezasına burada çarptırılmış ve bu meydanda yakılmış. 52 yıllık ömrü fikirlerinden dolayı hep sürgün hayatı şeklinde geçmiş. Roma Katolik Kilisesine aykırı fikirleri sonu olmuş ama o doğruları söylemekten asla vazgeçmemiş. Giordano Bruno, "Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar." demiş... En son yargıç tarafından son sözü sorulduğunda yargıca şu cevabı vermiş: "Ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz." İşte bu meydanı özel kılan ve bence Avrupa, Aydınlanma Çağı’nı başlatan bu tip adamlar yüzünden çok özel bir meydan. Buraya otobüs ile gelmek isterseniz 40, 46, 62, 64, 70, 81, 116 numaralı araçlar ile ulaşabilirsiniz.

Piazza Venezia Meydanı ve Vittorio Emanuele Anıtı: Roma’nın önemli meydanlarından biri yine Piazza Venezia Meydanı. Türkçe adı Venedik Meydanı. Ancak bu meydan trafiğe açık bir meydan ve her zaman oldukça hareketli. Bu meydan sağ tarafından yer alan Roma Forumu ile büyük bir cadde olan Via Dei Fori İmperiall, Kolezyum’un olduğu yere bağlanmış. Meydanı özel kılan büyük yapı ise İtalya birliğini sağlayan  Vittorio Emanuele II adına yapılmış büyük abide. İtalyanlar tarafından Altare della Patria olarak da bilinen yapı Giuseppe Sacconi tarafından 1885-1911 yılları arasında yapılmış. 135 metre genişliğe ve 70 metre yüksekliğe sahip yapı Neoklasik tarzda yapılmış. Bu büyük abide yapılırken Roma’nın birçok eski yapısı yıkılmış. Romalılar bu yapıyı şehrin genel tarihi dokusunu bozduğu için sevmezler büyük bir pastaya benzetirlermiş. Aslında bana sorarsanız çok ihtişamlı bir yapı. Abidenin mermerleri özel olarak Brescia’dan getirilmiş. Abidenin alt kısmında İtalya Birleşme Müzesi yer alıyor, burası ücretsiz gezilebiliyor ama benim en çok ilgilimi çeken kısmı arka tarafında yer alan asansör ile binanın çatısında yer alan seyir terası oldu. 7 Euro ödeyerek bu terasa çıkabiliyor ve harika Roma manzarası eşliğinde keyifli dakikalar geçiriyorsunuz. Tavsiye ederim, bir 15-20 dakikanızı buraya ayırın. Buraya ulaşım yine çok kolay. Metro ile B hattını kullanarak Kolezyum durağında indikten sonra yürüyerek ulaşabilirsiniz, ayrıca Venedik Meydanı’ndan geçen 46, 60, 62, 63, 64, 119 numaralı otobüslere binerek de gelebilirsiniz.                 

Roma Forumu (Foro Romano): Roma şehri içinde en fazla Antik Roma Dönemi’ne ait kalıntıyı bulacağınız alan burası. Bu bölge için Kolezyum ile beraber bir yarım gün ayırmanızı tavsiye ederim çünkü Kolezyum biletiniz ile bu antik kazı alanını gezebiliyorsunuz. Foro Romano Antik Roma Dönemi’nin en önemli ticaret, hukuk, siyaset yaşam merkeziymiş. Resmi davalar, büyük yaşam alanları, ticaret sahaları ile Foro Romano M.Ö 5. yüzyıl ile M.S 5. yüzyıl arasında yani yaklaşık 1000 yıl Roma İmparatorluğu’nun kalbi olmuş. Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonra burada yer alan yapılar zamanla yıkılmış ve harabeye dönmüş. Bugün dünya üzerinde yer alan en büyük açık hava arkeolojik alanlardan biri kabul edilen alan içinde şu yapı kalıntıları var.

Septimius Severus Zafer Takı,
Vesta Tapınağı,
Vesta Bakireleri Evi,
Curia,
Kastor ve Polluks Tapınağı,
Titus Zafer Takı,
Maxentius ve Constantinus Bazilikası,
Vespasianus Tapınağı,
Satürn Tapınağı,
Antoninus ve Faustina Tapınağı

Alana giriş Kolezyum girişi dahil 16 Euro. 1 Kasım- 1 Mart arası sabah 08.30 ile 16.30 saatleri arasında ziyaret edilen alan yaz aylarında sabah 08,00-19.00 arasında ziyaret edilebiliyor.  

Circo Massimo: Burayı üstü açık turist otobüsleri ile gezerken gördüm. İnip bizzat dolaşmadım. Burası Roma Forumu’nun arka kısmında yer alan bu çukur büyük alan bugün kocaman bir çayırlık alan. Roma’da edindiğimi bilgilendirme kitapçığından öğrendiğime göre burası Antik Roma Dönemi’nin en büyük stadyumlarından biriymiş. Palatino ve Aventino tepeleri arasında yer alan yapı M.Ö 4. yüzyılda yapılmış. M.S 549 yılına kadar kullanılmış. Burada Roma’nın atlı araba yarışları, gladyatör dövüşleri, yırtıcı hayvanlar ile yapılan gösterilere sahne olmuş bu stadyum, zamanında 250.000 kişi kapasiteliymiş. Ben Kolezyum’a büyük bir stadyum derken buranın eski halini hayal ettikçe büyüklüğünü tahmin etmekte zorlandım. Zamanında uzunluğu 600 metre, genişliği 85 metreymiş. Aynı anda 10-12 atlı araba yarışabiliyormuş. Yaklaşık 10 tur üzerinden yapılan yarışlarda çok kanlı, yaralanmalı ve ölümlü kazalar yaşanırmış. Günümüzde açık hava etkinlikleri için kullanılıyor burası. 2007 yılında ünlü müzik gurubu Genesis burada bir konser vermiş. 2006’da İtalya dünya kupası kutlamalarını burada yapmış ve kutlamalara 700 bin kişi katılmış. Eğer yolunuz düşerse görün derim.

Kısa Kısa:

Roma’da kaldığım 5 gün boyunca görebildiğim kadar yer görmeye çalıştım. Yazımda da bahsettiğim gibi bu şehir için 5 gün ideal. Sadece 1 günü Vatikan’a ayırmalısınız ama bu 2 gün bile olabilir. Vatikan için ayrıntıları ‘’Vatikan’’ başlıklı ayrı yazımda bulabileceksiniz. Nereye, nasıl, ne ile ulaşmak mümkün, bu neymiş gibi sorularınızın cevapları yazımda mevcut. Bunun dışında gidemediğim ama görmeniz gereken yerlerden biraz bahsetmek istiyorum. Mesela Roma’nın içinden geçen Tiber Nehri üzerinde yapılmış çok güzel köprüler var. Kimi yaya trafiğine açık kimi de araç trafiğine. Ama zamanınız varsa bunları da mutlaka görün, şehri başka açılardan soluyun eğer hava güzelse nehir kenarında oturun tadını çıkarın. İsimlerini sayacağım köprülerden sadece üç tanesini gördüm. Ancak şehir merkezinde sadece 13 tane köprü var. Bunlar kuzeyden güneye doğru şu şekilde sıralanıyor.

Ponte Margherita,
Ponte Cavour,
Ponte Umberto I,
Ponte Sant Angelo,
Ponte Vittorio Emanuele II,
Ponte Principe,
Ponte Mazzini,
Ponte Sisto,
Ponte Garibaldi,
Ponte Cestio,
Ponte Fabricio,
Ponte Palatino,
Ponte Sublicio,   

Bunların dışında İtalya ve Avrupa tarihi için bence çok önemli bir aile olan Medici ailesine ait Villa Medici (Çünkü kendileri sağladıkları finanslar ile birçok Rönesans sanatçısının çalışmasına yardım etmişlerdir) ziyaret edilmeli. A metro hattı üzerinde Spagna durağında inilerek gidilebilir.

Yine sanata meraklıysanız Galleria Borghese’da ziyaret noktalarınız arasında olmalı. Burası, Papa V. Paul’un yeğeni olan Kardinal Scipione Borghese’ye (1577-1633) ait olan sanat eserlerini sergilemek için ortaya çıkmış. Haftanın, Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma, cumartesi, Pazar günleri 09.00-19.00 saatleri açık olan galeriyi tavsiye ederim.      
    Roma’da Konaklama:  Gezinin önemli meselelerinden biri konaklama. Ben Roma gezim için hazırlanırken havaalanından merkeze ulaşımın nasıl olduğuna baktım. Bunun üzerine Roma merkez tren istasyonu Termini Bölgesi’nde konaklamanın gezilerimi kolay yapabilmem için faydalı olacağını düşündüm. Oraya gittikten sonra kararımda haklı olduğumu anladım çünkü bu bölge gerçekten şehrin kalbi. “Her yol Roma’ya çıkar.” sözünü kanıtlar nitelikte. Termini tren istasyonu bence tren garından çok havaalanını andırıyor. İtalya’nın başka şehirlerinden de buraya gelebileceğiniz için konaklamanızı burada yapmanızı tavsiye ederim. Roma’da 3 yıldızlı Nord Nuova Roma Otel’de kaldım. Konum, temizlik, kahvaltı ve hizmet bakımından çok rahat edeceğiniz bir otel. Kasım ayı belki Roma için ölü bir sezon görülebilir, o nedenle fiyatlar yaz ve bahar aylarına göre daha uygundu. Booking üzerinden rezervasyonumu yaptırdım ve bir sorun yaşamadım. Tren istasyonuna yürüme mesafesi olarak 3 dakika uzakta olan bu oteli tavsiye ederim. Dediğim gibi güne doyurucu ve sıkı bir kahvaltı ile başlamak isterseniz doğru adrestesiniz. Ayrıca otelin güzel yanı terasının olması. Yaz aylarında eminim çok keyifli dakikalar geçirilebilir. Bunun dışında arkadaşımın tavsiye ettiği ve yine konumu bakımından oldukça iyi olan Otel Pantheon tavsiye edebileceğim yerlerden biri. Tam Aşk Çeşmesi ile Pantheon arasında yer alan otel ideal konumda. Otelin restoranında bir gün pizza yemiştim. Gayet lezzetli ve fiyat bakımından bu kadar merkezde olmasına rağmen ucuz olması beni şaşırtmıştı.

Roma’da Yeme İçme: İtalya’nın başkenti Roma’da yeme içme konusunda aslında söylenecek çok şey var. Bilinen pizza, kahve, spagetti gerçeği tabi her şeyin önüne geçiyor. Ben de Roma’da bulunduğum süre içinde bu üçlünün tadını çıkardım diyebilirim. Zaten pizzayı, kahveyi, spagettiyi çok severim bu gezi benim için tam bir cümbüş oldu. Denediğim lezzetlerin isim ve mekân adlarına gelince:

Hosteria Baullari Restoran: Campo De Fiori Meydanı’nda bulunan mekân kendine has lezzetleri ile benden tam not aldı diyebilirim. Restoran tam meydana bakıyor ve Fransa Konsolosluk sokağının köşesinde. Benim yemek yediğim gün şefin özel yemeği olan Cartoccio Di Pesce aklımda kalan en özel lezzet oldu. Bu yemek aslında bizim çupra balığının özel soslar ve makarna ile fırında yapılması ile oluyor. Porselen büyük bir tabak içinde fırınlanan balık spagettinin üzerine yatırılmış ve özel sosu ile kendi buharında pişiyor. Sosun içinde zeytinyağı, sarımsak, kekik ve havyar var. Ayrıca bu büyük tabağın içine istiridye, siyah midye, jumbo karides ve kalamar eklenmiş. Şimdi anlatırken makarna ve balık çok kulağa hoş gelmese de bu özel sos ve kendi buharında pişme olayından mıdır bilinmez, benim damağımda çok özel bir tat bıraktı. Tabi yanında kırmızı Toskana şarabı. Bu özel yemeğin bu kadar turistik ve ayakaltı bir yerde olmasına rağmen fiyatı 22 Euro. Şarabın kadehi ise 5 Euro. Açıkça söylemeliyim iki kişi bu lezzetli yemek ile çok rahat doyar.

Campo De Fiori Halk Pazarı: Benim gezilerimin olmazsa olmaz noktası halk pazarlarıdır çünkü orada yerel halk ile karşılaşır, o kentin dokusunu daha fazla hissedersiniz. Aynı zamanda eğer yerel lezzetler tadabilirsiniz. Taze ürünleri dener hatta eğer hostellerde kalıyorsanız alışverişinizi yapar seyahatinizi ucuza bağlarsınız. Hiçbir şey yapmıyorsanız da pazarlarda dolaşıp taze meyve sebzelerden azar azar alır çantanızda atıştırmalık yaparsınız. İşte Campo De Fiori’de kurulan pazar böyle bir yer. Roma seyahatiniz içinde zaman ayırın. Öğleden sonra saat 15.00 gibi toplansa da bu pazarı dolaşın ve burada yer alan çiçekçileri de ziyaret edin.

Ristorante Baccanale: Burası tam Aşk Çeşmesi ile Pantehon Tapınağı arasında Parione denilen semtte yer alıyor. Tam manasıyla otantik havalı eski restoranları andırıyor. Şarapları çok güzel ama burayı tavsiye etmemdeki neden yine spagettiler ve kendilerine has hamburgerleri. Yine turistik bir yerde olmasına rağmen fiyatları oldukça makul. Spagetti tabakları içeriğine göre 8-12 Euro arasında değişiyor. Porsiyonlar doyurucu. Hamburgerler gramaja göre yine 6-12 Euro arası. Şaraplar kadehi 5 Euro'dan satılıyor.

Blue İce: Yine Roma denilince akla Roma dondurması geliyor. Şehirde dolaştığınız zamanlarda birçok dondurmacı göreceksiniz. Açıkçası dondurma ile aram çok yok, yani kırk yıl yemesem aklıma gelmez ama şehirde bulunduğum zamanlarda yediğim dondurmalar içinde Campo De Fiori Meydanı’na gelirken yer alan bu küçük dükkân özellikle vanilyalı, fıstıklı, kakaolu çeşitlerinin lezzetiyle beni etkiledi. O yüzden tavsiye ediyorum.

Ristorante Giapponese Hokkaido: Roma’ya gittiniz canınız Uzak Doğu mutfağı çekti. Termini tren istasyonu yanında yer alan Via Del Castro Pretorio Caddesi üzerinde yer alan bu uzak doğu mutfağı hem fiyatları hem de lezzetleri ile farklı bir şeyler arayanlara iyi bir seçenek olur diye düşünüyorum. Suşi tabakları 16.90 Euro ile 19,90 arasında değişiyor.

Ristorante Osteria Della Vite: İspanyol merdivenleri yakınlarında yer alan Via Della Vite numara 96’da yer alan bu sokak restoranı yine güzel lezzetler ile benim hafızamda kaldı. Dediğim gibi Roma’da bulunduğum zamanda spagetti ve pizzanın dibine vurduğum için burada da yine tavsiye edeceğim lezzetler benzer olacak ama yapacak bir şey yok. Restoranda aklımda kalan bir başka ayrıntı Arnavut garson Mitra. Yarım yamalak Türkçesi ile sıcakkanlı bu garson mekânı biz Türkler için daha cazip hâle getiriyor. Mekânda Spaghetti Vongole: 10 Euro, kırmızı şarap kadehi 4 Euro, 1 litre su 3,5 Euro ve yine buraya özel fırından getirilen hafif zeytinyağlı ve kekikli mis gibi sıcacık ekmekler 3,5 Euro. Bu restoran da ayrıca başka bir akşam yediğim Filetto Alla Brace gerçekten doyurucu bir porsiyon etti 20 Euro.  

Pizzeria Bafetto: Pizza deyince akan sular duruyor ya işte burası yüzünden. Roma’nın en meşhur pizzacılarından birisi burası. Önceden rezervasyon yaptırmanız şart çünkü gidince nedenini anlayacaksınız resmen kuyruk var. Piazza Navona Meydanı’nın batısında yer alan Via Di Pasquino Caddesi üzerinde yer alan mekân salaş görünüyor ama lezzetler hiç öyle değil. 

Pastficio: Makarna denilince yine ilk akla gelen yerlerden biri. Spagna metro durağında indiğinizde kime sorsanız gösterirler. Fazla büyük değil ve mutlaka rezervasyon gerekli çünkü makarnaları çok lezzetli, taze ve öğleden sonra bitiyor, belirteyim.

Bar Gelateria: Dedim ya dondurmayla aram çok yok ama bir başka dondurma denediğim mekân Fontana Di Trevi (Aşk Çeşmesi) çaprazında kalan büyük dükkan yine lezzetli dondurmalarıyla aklımda kalanlardan.

Gezigurmesi

Yazar Hakkında

Gezigurmesi

1976 yılında Kocaeli'nde doğdum. İlk,orta ve lise öğrenimimi Kocaeli'nde tamamladıktan sonra 1996 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümüne girdim.