Tropikal Bir Esintiden Çok Daha Fazlası: Malezya

Malezya’ya yalnızca tropikal demek onu küçümsemek olur.. Bana kalırsa Malezya, tropikal iklim ve deniz turizminden çok daha fazlasını vaat ediyor. Bir Güneydoğu Asya ülkesi olan Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’u ve tropikal bir adası olan Langkawi’yi kapsayacak olan gezimize başlamak üzere Malezya Havayolları'nın uçağıyla İstanbul'dan Kuala Lumpur’a doğru yola çıktık. Yolculuğumuz 10 saat sürdü.

 

Kuala Lumpur’a vardık. Fakat dışarı çıkmadan direkt Langkawi uçağına bindik. Birkaç saatlik yolculukta Andaman Denizi üzerine serpilmiş birçok irili ufaklı adayı izleme imkanım oldu. Langkawi 99-104 arası adadan oluşuyor zira gelgit sebebiyle ada sayıları zaman zaman değişebiliyor. Langkawi adası Jodie Foster’ın başrolünde olduğu “Anna and the King” filminin çekildiği yer.

Adaya indikten sonra otelimize yerleştik. Adada pek çok lüks otel seçenek bulunuyor. Bizim otelimiz Pelangi Beach Resort da muhteşem bir oteldi. Doğal ortam muazzam şekilde korunmuştu. Otelde hoş geldin içeceğimizi içtikten sonra Langkawi Adası turumuza başladık.

Turumuz esnasında, Langkawi Adası’nın muhteşem manzarasını seyretmeye olanak buldum. İlk olarak Mahsuri Tomb’a gittik. Efsaneye göre Mahsuri, Phuket’li bir aileden gelen genç bir kızmış. Ailesiyle birlikte Langkawi’ye taşınmıştır. Langkawi’nin en güzel kızı olan Mahsuri savaşçı Wan Derus ile evlenmiş. Eşi Siyamlarla savaşmaya gittiğinde Mahsuri bu sırada genç bir gezgin olan Deraman ile arkadaş olmuş. Kasaba idarecisinin karısı başta olmak üzere Mahsuri’nin güzelliğini kıskanan şehrin kadınları da onun hakkında söylenti çıkarmışlar. Söylentiler sonucu Mahsuri’yi zina ile suçlamışlar. Masumiyetine kimse inanmamış. Mahsuri’yi bir ağaca bağlayıp ona işkence etmişler. Bıçaklamalarına rağmen ölmediği için onlara sonunda ancak ailesinin Kris adlı silahla öleceğini söylemiş. Bu silahla ölmüş ve masumiyetinin simgesi olarak beyaz kan akmış. Son nefesinde ise Langkawi’yi 7 kuşak boyunca kötü şansa sahip olmaları konusunda lanetlemiş, kısa bir süre sonra da Langkawi Siyamların eline geçmiş. Köylüler Siyamlıların eline geçmesindense kendi çeltik tarlalarını yakmışlar. Hikaye bir sinevizyon gösterisi ile anlatıldı.

Daha sonra Asya’nın en büyük sualtı akvaryum müzelerinden olan ve 5000 canlının yaşadığı “Underwater World”e gittik. Çeşitlilik bakımından oldukça zengin olan akvayrumu gezdikten sonra şehir merkezine, Kuah Town’a geçtik. Burası alışveriş açısından oldukça ucuzdu. Ancak seçenek bolluğu açısından Kuala Lumpur’a gitmek beklenmeli tabi...

 

Buradan da Kartal Meydanı’na gittik ve 12 metre yüksekliğindeki Kartal heykelini gördük. Langkawi, kartal adası anlamına geliyormuş. Son olarak ise alışveriş merkezine gittik. Biraz gezdikten sonra otele döndük, deniz kıyısında barbekü keyfi yaptıktan sonra ertesi güne zinde uyanmak için dinlenmeye karar verdim.

Ertesi sabah erkenden uyandık ve kahvaltımızı yaptık. Türkiye’de kış yaşanırken tatilimi böyle bir yerde geçirmek büyük bir şanstı. Tropikal meyvelerle zenginleşen kahvaltımızdan sonra Mongrow Yağmur Ormanları’na doğru yolculuğumuz başladı. Mongrow ormanları UNESCO koruması altında bulunuyor. Langkawi’de otobüsün camından her baktığımda mutlaka maymunlara rastlıyordum.

Bu Asya’da şaşırılacak bir durum değil tabi. Mongrow’a vardığımızda yağmur yağıyordu. Bu nedenle yağmurluklarımızı giyip, tekneyle balık çiftliklerinin yanına gittik. Gezinti esnasında yeşilin bambaşka tonlarındaki orman ve su eşliğinde adeta bir tablo içinde seyahat ettik. Balık çiftliklerinde mola verip balıkların nasıl beslendiğini gördükten sonra teknemize döndük ve etrafımızda uçan kartalları besledik.

Daha sonra Yarasa Mağarası’nı ziyaret ettik. Burası haliyle çok karanlıktı ve hiçbir şey görünmüyordu. Fakat rehberimiz elindeki feneri mağaranın tavanına tutunca orada birçok yarasanın asılı durduğunu gördük.

Buradan çıkışta timsah mağarasına da gidecektik fakat gelgitten ötürü sular yükselmiş ve mağaranın girişi kapanmıştı. Ardından öğle yemeğimizi almaya yerel bir restorana gittik. Uzakdoğu mutfağı bizim damak zevkimize pek hitap etmediği için ben aç kaldım. Daha sonra yağmur ormanlarının içine yapılan bir banttan yürüyerek ormanın içinden geçtik. Doğa muhteşemdi! 

Ertesi sabah uyandıktan sonra hemen kahvaltımızı yapıp, deniz molası verdik. Öğleden sonra teleferiğe doğru yola çıktık. Teleferik bize, Langkawi’nin yeşil ve mavi doğasını bir tablo gibi seyretme imkanı tanıdı ve Langkawi’nin bütün güzellikleri buradan görülüyordu.

En tepeye çıktığımızda ise Tayland’ın adalarını da görecektik. Fakat havanın sisli olmasından ötürü Tayland’ın adalarını göremedik. Tepeden Langkawi manzarası ise çok güzeldi.


 
Ertesi sabah kahvaltı sonrası erkenden otelden ayrılarak havalimanına gittik. Buradan Kuala Lumpur uçağına bindik. Kuala Lumpur’a varıp dışarı çıktığımız andan itibaren burayı seveceğimi anlamıştım. Çünkü alışkın olmadığım bir coğrafyada olmak beni etkilemişti. Ayrıca insanlar farklıydı, dil farklıydı. Hemen şehir turumuza başladık.

İlk olarak Çin Mahallesi’ne gittik. Çinliler dünyanın birçok yerinde olduğu gibi burada da ticareti ele geçirmişlerdi. Çin Mahallesi'nin ardından Sultan Abdul Samad Binası’nı gördük. Orada bir fotoğraf molası verdik. Demiryolu İstasyonu’nu ve Merdeka Meydanı’nı gördükten sonra dünyanın en yüksek kulelerinden biri olan “Minare Of Kuala Lumpur”a çıktık. Buradan şehir manzarası muhteşem görünüyordu. Kule yaklaşık 421 metreydi.

Daha sonra Royal Selangor Mağazası’na gidip alışveriş yaptık. Burada kalaydan yapılan çok güzel ve kaliteli ürünler satılıyordu. Orayı da gezdikten sonra şehir merkezindeki otelimize yerleştik. Otelimiz çok merkezi ve güzeldi. Ardından Malezya ve diğer Uzakdoğu ülkelerinin olmazsa olmazı olan alışverişe başladık. Bütün büyük alışveriş merkezleri, otelimize çok yakın olan Bukit Bintang Caddesi’ndeydi.
 
Burada insanlar çok güler yüzlüydü ve Türk olduğumuzu duyunca bize ikramlar yapıyor, yüzleri gülüyor ve daha da iyi davranıyorlardı. Malezya eski bir İngiliz sömürgesi olduğundan İngilizce herkesçe biliniyor ve güzel konuşuluyordu. Bu nedenle zaten sizinle konuşmaya oldukça gönüllü olan halkla iletişim hiç de zor olmuyor.
 
Malezyalılar Atatürk’ü ve Osmanlı’yı seviyorlardı ve burası ülkemizdeki imajının aksine gelişmiş bir İslam ülkesiydi. Uzak Doğulu olmanın verdiği dinginlikle huzurlu, sakin ve temiz insanlardı. Malezya halkının hoşgörülü ve misafirperver olduğunu da söylemeden geçmemek lazım. Burası kozmopolit bir şehir olmasına karşın herkes huzur ve barış içinde yaşıyor.

Sonraki gün boş günümüzdü ve Hindular için hac yerlerinden biri olma niteliği taşıyan Batu Mağarası’na gittik. Burası çok görkemli ve güzel bir tapınaktı. Tek zorluk, mağaraya ulaşmak için dik bir biçimde yapılmış olan 272 basamağı çıkmak zorunda oluşumuzdu. Hindular 272 merdivenle ulaşılan mağaraya çıkarak tanrı Lord Murugan'a saygılarını ifade ediyorlar. Burada Ocak-Şubat aylarında Thaipusam Festivali oluyormuş. Basamakları çıktıktan sonra mağaranın içine girdik. Mağaranın içinde ibadet eden Hinduların konsantrasyonunu bozmadan, biraz dinlenip aşağıya indik.

Mağaranın önünde 43 metre yüksekliğinde dev Lord Murugan heykeli vardı. Altın ile boyalı heykel tüm azametiyle yükselirken Batu Mağarası'nın etkileyiciliğini deneyimlemiş olarak oradan ayrıldık.

Batu Mağarası'nın ardından Bird Paradise’a gittik. Burası üstüne dev bir ağ gerilmiş,doğal ortamlı bir kuş parkıydı ve birçok kuş bulunuyordu. Hiç görmediğim yeni kuş türleri gördüm. Buradan çıkışta Orkide Bahçeleri’ne gidecektik. Fakat yorgunluktan bayılmak üzere olduğum için bu planımızı iptal etmek durumunda kaldık. Otele dönüp 10 dakika dinlendikten sonra yine alışveriş turlarımıza başladık. Yavaş yavaş akşam olurken “KLCC” alışveriş merkezi’ne gittik. Oradan çıktığımızda hava kararmıştı ve alışveriş merkezinin üstünde bulunan, dünyanın en yüksek binalarından olan “Petronas İkiz Kuleleri”nin ışıklı silueti adeta bir mücevher gibi parlıyordu.

Kulelerin manzarası otelimizin camından da görülüyordu.Fakat geceleri gündüz olduğundan çok daha etkileyiciydi. 452 metrelik bu dev yapı dünyanın en yüksek yapılarından biriydi. Karanlığın çökmesiyle yorgunluk da çökmüştü. Ertesi gün eve döneceğimiz için otelimize döndük..
 

Sabah erkenden kahvaltımızı yaptık ve havalimanına transfer olduk. Ne yazık ki buradan ayrılıyorduk. İstanbul uçağına bindik. Uzun ve konforlu bir uçuşun ardından Atatürk Havalimanı'na vardık.

Malezya; tropikal adalarıyla gerek bitki örtüsü, deniz turizmi ve sıcak iklimiyle doğa tutkunlarına, gerekse Kuala Lumpur’daki şehirleşme, alışveriş ve tapınak kültürü ile metropol ve kültür turizmi tutkunlarına hitap eden tekrar ziyaret etmek istediğim bir ülke..