Cote d'Azur ya da "Fransız Rivierası", dünya jet-setin değişmez adreslerindendir. Fransa'nın güney sahilinde Marsilya'dan Monaco'ya, hatta İtalya sınırındaki Menton'a kadar uzanan 200 kilometrelik bir sahil şeridi.
Kıyı Hattı'na paralel Alp Dağları'ndan denize uzanan kayalıklar, berrak, lacivert bir su, alabildiğine uzanan bembeyaz kumlar, kıyı boyu dizilmiş lüks hatta lüks ötesi oteller, milyarlık villalar, marinalar ve deniz mahsulleri ile güzel şarapları bu bölgeyi oldukça cazip kılıyor.
Mevsim dışı, biletlerin çok uygun olduğu Mart ayında planladık bu gezimizi. Amacımız deniz turizmi değil (söylemeden geçemem, Ege sularının güzelliğini hiçbir yere değişmem), tarih ve mimarinin kol kola oluşturduğu Ortaçağ’dan kalma dağ köylerinin, doğa güzelliklerini gezerek uzun bir hafta sonunu dostlarla geçirmek.
Perşembe sabah Türk Hava Yolları ile Nice'e uçuyoruz, bu şehre hiç gitmediyseniz havaalanı ile ufak bir detay, dünyada sadece birkaç ülkede olan bir özellik; pist denizin üzerine doğru inşa edildiğinden uçak Cote d’Azur’a doğru alçalmaya başladığında tekerlekler yere değmeden denize inecekmiş gibi hissediyorsunuz. Bu heyecanı bir de Hong Kong da yaşadım, birkaç hafta önce de dünyanın deniz üzerine inşa edilen 3. havaalanı (Japonya’da Kansai ve Hong Kong’dan sonra) Ordu-Giresun Havaalanı’nın hizmete girdiğini de okumuştum. Havalimanı deniz kenarında büyük bir alanı kaplıyor ve kilometrelerce uzanan bu sahilde denize girenler uçakların iniş ve kalkışlarını izlerken uçaktaki yolcularda bu eşsiz kıyıları yakından görebiliyorlar.
Güneşli ılık bir bahar havası karşıyor bizi Nice'de. Buraya bahar çoktan gelmiş, soğuk havayı İstanbul'da bıraktığımız için memnunuz, 17 derecelik güzel bahar gününü kaçırmamak için otele uğramadan bu yöreye gelme amacımız olan dağlara çıkıyoruz. Nice ile ilgili bilgileri daha sonraki bölümlerde anlatmak üzere once Eze Köyü’ne gidelim.
KARTAL YUVASINDA GÜZEL BİR ORTAÇAĞ KÖYÜ: EZE
Bu sahil şehrine, tepelerdeki Ortaçağ köylerini gezmek için geldik demiştim, ilk durağımız EZE köyündeyiz. Nice’den çıktıktan sonra Monaco yönüne doğru giderseniz deniz kıyısında bir Eze bölgesi var ama biz tepedeki Ortaçağ köyüne gideceğiz.
Tepeye virajlı yollardan tırmanırken aşağıda müthiş manzaraları da kaçırmamak lazım, deniz seviyesinden oldukça yüksek bir tepe üzerine kurulmuş ve tepeden denize hakim olan köyden çok güzel manzara fotoğrafları çekmeyi de unutmayın.
Tarihi M.Ö. 2000 yıllarına ve Romalılara kadar uzanan köyde, birçok ulusun hatta doğru ise Barbaros Hayrettin’in emriyle Türk askerlerinin de keşfettiği söylenen bu köyde, birçok kültürün izlerini görmek mümkün. Gittiğim her gezide, mutlaka bir efsane hikaye duyarım (en son Baltık yazı dizimde de yazmıştım). Eze isminin bu güzel, şirin köye verilişinin de bir rivayeti var. İsmini Tanrıça İsis'den almış. Zaten köyde, içerisinde İsis heykeli olan bir kilise (Church Notre - Dame - de l’Assomption), en tepede ise Eze limanına tepeden bakan Tanrıça İsis’e adanmış bir de heykel bulunuyor.
Köyün sokaklarında yürürken kendinizi tarihin içinde yürür gibi hissedebilirsiniz. Yol boyu sanat dükkanları, art galeriler, hediyelik eşya dükkanları ilgi çekiyor. Kiremit damlı taş evler, ferforje pencere demirleri, duvarlarına tutturulmuş ferforje sokak lambaları, yer karolu daracık sokakları ile şipşirin bir köy burası.
Sokaklar ancak keçilerin yürüyebileceği kadar dar, keçi demişken köydeki çok ünlü bir şatodan bahsetmeden olmaz; Chateau de la Chevre d’Or, yani Altın Keçi Şatosu. Şimdilerde Chevre d’Or adıyla bir "Relais & Chatau" sınıfı oteli (5 yıldızdan da öte bir şato otel, Toscana'da Siena şehrinde böyle müthiş bir şato otelde kalmıştık). İsveç kralı da bir zamanlar bu şatoda kalmış. Oteli gezelim derken kendimizi müthiş manzaralı bir bahçe bar da bulunca hemen oturuldu ve Fransız şarapları ısmarlandı ve güya 2,5 saat süren uçak yol yorgunluğu atıldı. Bize keyif için bahane çok…
Hava serinlemeye başladı, otelimize gitmek üzere köyden ayrılırken sokaklardaki küçücük şirin dükkanlardaki ilginç sanat eserleri dikkatimizi çekiyor; her biri el emeği, tek ve oldukça değerli, giderseniz bu dükkanların herbirine girmeyi ihmal etmeyin. Satın almasanız da görmeye değer.