Sanıyorum ki kar ve soğuk havaya maruz kaldığımız şu günlerde bir önceki yaz tatilini düşünüp de yenisi için heyecanlanan bir tek ben değilimdir. O güzel sımsıcak günleri ve bronz tenleri anarken yapılması gereken tek şeyin bir Güney Fransa günlüğü yazmak olduğuna karar verdim :)
Yine her zamanki heyecanımızla 2015 yaz tatilimiz için aylar öncesinden biletlerimizi aldık ve araştırmalara başladık. Bu seyahat için o kadar çok gezi yazısı okudum ki neredeyse gidip gözlerimle gördüğümde kendimi şehre aşina hissettim :) Kimi gezgin çok fazla gezi notu okumanın kendi heyecanlarını öldürdüğünü düşünse de ben tam aksine gezdikleriyle gördükleriyle ve en önemlisi gidilen yerin hissettirdikleriyle herkesin kendi hikayesini yaşadığını düşünüyor ve bu sebepten de aynı yer hakkında yazılmış farklı gezi yazılarını okuyup o hislere ortak olmayı çok seviyorum :)
İstanbul Sabiha Gökçen'den 2 saat 50 dk süren bir yolculukla Nice`in deniz kenarında bulunan havalimanına vardık. Havalimanı o kadar guzel konumlanmış ki daha uçak alçalırken gerçek bir deniz tatilinin sizi beklediğini farkedip bir an önce kendizi masmavi denize atmak icin sabırsızlanıyorsunuz.
Havalimani zaten merkezde oldugu icin kalacağınız yere ulaşmanız yarim saatten fazla sürmeyecektir. Biz de uçaktan iner inmez Cote`d Azur manzaralı yoldan geçen otobüs ile kendimizi kalacağımız eve attık. Otobüs biletleri şehir içerisinde 1,5 Euro (Temmuz 2015) ve otobüse bindiğinizde şoförlerden alabiliyorsunuz ancak havalimanı biletleri kişi başı 6 Euro ve havalimanından biniyorsanız mutlaka bilet satış noktasından almanız gerekiyor aynı noktadan ücretsiz şehir haritası da edinebilirsiniz.
Kaldığımız yer meshur Promenade des Anglais gezi yolunun karşı şeridinde yer aldığından uçaktan indikten 45 dk sonra kendimizi masmavi sularda buluyoruz. Promenade des Anglais "İngilizlerin Gezinti Yolu" anlamına geliyor. 18. yüzyılda varlıklı İngilizler kışları geçirmek için sıkça Nice'i tercih ederlermiş yine aynı dönemde kötü bir hasat dönemi geçiren Nice halkı geçimlerini sağlayamaz duruma gelince yerel bir rahip harika bir plan üretmiş ve taşlık olması sebebiyle çok rahat yürüyüş yapılamayan sahile İngilizlerin parasıyla bir yürüyüş yolu yapılmasına ve bu yolun yapımında işe ihtiyacı olan yerel halkın çalışmasına karar verilmiş. Böylece hem halk hem de İngilizler karşılıklı olarak fayda sağlamışlar. Günümüzde bölge hala çokça İngiliz turist ağırlıyor.
Promenade des Anglais'de boylu boyunca palmiye ağaçlarıyla sıralanıyor. Bu yol günün her saati spor yapan, paten kayan, bisiklete binen, denize giren insanlarla dopdolu. Yerel bir restoran sahibinden edindiğim bilgiye göre ise bu şeride bir şey inşaat etmek kesinlikle yasak sebebi tabii ki de görüntünün ve doğanın bozulmaması. Bunu duyduğumda hemen aklıma İstanbul Boğazı geliyor ve açıkçası belki birazcık utanıyorum.
En önemlisi tabii ki o masmavi deniz! Sahil şeridi boyunca dilediğiniz yerden denize girebilirsiniz. Cankurtaranlı, ailelere özel,eşcinsel dostu gibi çeşitli plajların yanı sıra bir de özel işletmeler bulunuyor. Her güzeldeki kusur gibi buranın da tek kusuru taşlık plajları diye düşünüyorum. Eğer taşlık plajlarla aranız kesinlikle iyi değilse buradan pek hoşlanmayabilirsiniz. Halka açık plajlarda şezlong, şemsiye vs. kiralayabileceğiniz yerler yok ve hatta halk plajlarında bulabileceğiniz en lüks hizmet tatlı su duşları.
Özel plajlarda gününüzü geçirmeyi düşünüyorsanız kişi başı minimum 100 Euro'yu gözden çıkarmanız gerekiyor. Yok eğer siz de bizim gibi her bir Euro'dan tasarruf edip tatildeyken yeni çıkacağınız seyahatlerin hayalini kuruyorsanız bizim gibi giderken yanınızda oldukça hafif olan yoga matlarınızı almanızı tavsiye ederim. Yanına da sokaklardaki dükkanlarda satılan 10 Euro'luk bir şemsiye alırsanız kendi özel plajınızı yaratabilirsiniz :)
Eğer sıcak hava ve nem ile ilgili sorunlarınız varsa yaz aylarında buraya gelmenizi kesinlikle önermem. Temmuz ayı sonunda hava sabah 9 sularında bile güneşin kavurucu şekilde yaktığı sıcaklıktaydı. Ancak sıcak olan tek şey hava değil :) Tüm dünyadaki "Soğuk Fransızlar" önyargısını kırmak istercesine Nice'de çoğu lokaller oldukça sıcak kanlı ve yardımsever. Zaten bir insan böyle bir coğrafyada yaşar da nasıl asık suratlı ve mutsuz olur bilemiyorum :)
Tüm bu sıcaklıkta komşu İtalya'nın da etkisi var diye düşünüyorum. İki ülkenin sınırları oldukça yakın, Nice ile en yakın İtalyan şehri Cenova'nın arası 200 km. Bu yakınlığın diğer bir etkisi de yeme-içmeye yansımış. Muhteşem Fransız yemekleri ve deniz mahsullerinin yanı sıra İtalyan restoranları ve o tadına doyulmayan Italyan dondurmalarını da sıkça görebilirsiniz.
Siz de benim gibi deniz mahsullerine düşkünseniz Nice sizin için de bir rüya olacaktır. Kaseler dolusu soslu midyeler hemen her yerde satılıyor. Bir de "Bouilabaisse" dedikleri özel bir yemekleri var. Istakoz, ahtapot, dev karidesler, kalamar, midye ve levrek balığı bir çeşit buğlama gibi pişirilip servis ediyorlar ki bu şölen gerçekten uzun süre akıllardan çıkmıyor :)
Nice'de kısa bir şehir turu atmak için sahilden kalkan küçük gezinti trenlerini tercih edebilirsiniz. Bu trenler yaklaşık 45 dk süren bir şehir turu atıyor ve Cote'd Azur'a kuş bakışı bakabileceğiniz Castle Hill tepesine çıkıp burada 10 dk'lık bir mola veriyor. Trenlerde kulaklıklardan şehirle ilgili bilgiler de alabilirsiniz ancak ne yazık ki Türkçe seçeneği bulunmuyor.
Nice'de mutlaka görmeniz gereken bir başka yer ise meşhur çiçek pazarı "Cours Saleya". Her gün kurulan bu pazarda taze sebze, meyveler, çiçekler ve el yapımı sabunlar bulabilirsiniz. Özellikle Nice'in simgesi durumuna gelmiş lavantaların çeşitli türleri pazarda yer alıyor. Akşamları ise aynı yerde bulunan restoranlarda cıvıl cıvıl bir kalabalık oluyor.
Nice'in tarihi eski şehri (Old Town / Vieille Ville) ise çok iyi korunmuş durumda. Daracık sokaklarda kaybolup; cafeleri, butikleri, galerileri ve mis gibi kokan pastaneleri keşfetmek için mutlaka bir öğleden sonra vaktini buraya ayırmak gerekiyor.
Massena Meydanı ise Nice'in en büyük meydanı. Eski şehir, çiçek pazarı ve sahilin neredeyse tam ortasında yer alan bu meydandaki parkta su fıskiyeleri ile eğlenebilir veya ıslanmaya cesaretiniz yoksa sadece seyrederek bile eğlenebilirsiniz.
Massena meydanının hemen önünden geçen tramvay ile Nice Tren Garı'na ulaşabilir buradan da Nice'e yakın yerleri keşfedebilirsiniz. Biz Antibes, Eze Köyü, Monaco ve Cannes'a gidebildik. Daha fazla vaktimiz olsaydı St. Tropez, Grasse ve St. Paul'u da mutlaka görmek isterdim. Siz de bu şekilde detaylı bir tur yapmak isterseniz hem müsaitlik hem de fiyat açısından önceden araç kiralamanızı öneririm. Biz müsait araç bulamadığımız ve trenler bu bölgelere direkt ulaşmadığı için ne yazık ki ileride bir gün görebilmek umuduyla İstanbul'a geri döndük.