Murat ile birlikte balayına hoş bir başlangıç yapalım dedik ve Nice’i seçtik. Fransa’nın beşinci büyük kenti olan Nice, aynı zamanda Fransız Rivierası’nın başkenti. İlk olarak Yunanlar tarafından kurulan kent, zaman içinde Romalılar, İtalyanlar ve son olarak da Fransızlar tarafından yönetilmiş. Artık bu sefer üçüncü Nice seyahatim olunca, bu asiller şehrini bir de ben anlatayım dedim.
Yıllar yıllar önce kardeşim Gökçe ile Avrupa’ya yaptığımız ilk seyahatlerden birinde uğramıştık Nice’e. O zaman en çok etkilendiğim yeri masmavi denizin kenarında uzanan çakıl taşlı upuzun plajı, plaja paralel uzanan palmiyeler ile süslü yürüyüş yolu ve yol boyunca sıralanmış son derece bakımlı ve gösterişli, bir kısmı otel olarak hizmet veren binalar olmuştu.
Bakalım bu kez neler beni daha çok etkileyecek? Çünkü yapılar aynı kalsa da, siz değişiyorsunuz. Aynı şeylere farklı açılardan da bakmaya başlıyorsunuz.
Evet, havaalanına indik. Bekle bekle bekle valiz yok. Biz bizim havaalanlarında yer hizmetlerine laf ediyoruz ya valiz geç geliyor falan diye, aman hiç ses etmeyin :) Fransa – Nice’te ufacık havaalanında en az 1 saat bekledikten sonra geldi valizler.
Artık daha fazla zaman kaybetmeyelim diye atladık taksiye. Yaklaşık 20 dakika süren yolculuk sonrası kentin en büyük alışveriş caddesi olan “Avenue Jean Medecin”e ulaştık. Otelimiz de bu cadde üzerindeki Best Western Alba.
Otelin konumu muhteşem. Nice’de gitmek isteyeceğimiz her yere yürüme mesafesinde. Nice otelleri arasından burası bence fiyat-fayda dengesine bakılırsa oldukça iyi. Odaları çok geniş olmasa da yeterli. Bizim odamız çatı katında yer alıyordu. Eşyalarımızı otele yerleştirdiğimiz gibi çıkıyoruz dışarıya.
Avenue Jean Medecin, şık mağazaların, büyük AVM’lerin sıralandığı, Notre Dame Bazilikası ve Rus Ortodoks Kilisesi'nin yer aldığı, üzerinden tramvay geçen trafiğe kapalı geniş bir cadde.
Neredeyse tüm şehri turlayan tramvay, kent içinde trafiği de bir o kadar kolaylaştırıyor. İstiklal Caddesi'ni anımsatan bu cadde tren garı ile Massena Meydanı (Place Massena) arasında yer alıyor. Üzerinde “La Fayatte” ve “Center Commercial Nice Etoile” gibi alışveriş merkezleri de mevcut. Bu cadde “Place Massena” meydanında son buluyor ve son bulduğu noktada diğer büyük bir cadde olan “Boulevard Jean Jaures” ile kesişiyor.
Cadde üzerindeki Notre Dam Bazilikası, gar istikametinden yürüdüğünüzde hemen sağ tarafınızda kalıyor.
Kentin yeni şehir kısmı Massena Meydanı ve çevresinde konumlanıp her geçen gün genişlemeye devam ederken, “Vieux Nice” olarak anılan eski kent kısmı ise Jean Jaures Bulvarı’nın deniz yönüne bakan tarafından başlıyor.
Labirenti anımsatan daracık Arnavut kaldırımlı sokakları, pastel tonlardaki evleri ve rengarenk pencereleri, sokaklara renk katan kafeleri ve dükkanları ile eski kent bölgesi Nice’in en turistik yerlerinden. Bu bölgenin kalbi ise Cours Saleya. Çiçek, sebze ve meyve pazarları ile görülmeye değer...
Biz gittiğimiz dönemde bu bölgede yer alan bir çok dükkanda ucuzluk vardı. Bu bölgede ayrıca bizdeki Kapalı Çarşı gibi bir alan mevcut. Hemen deniz kıyısında yer alan bu alana “Centre du Patrimoine” diyorlar. Bu alan içinde görülebilecek diğer yerler ise “Cours Saleya”, “Marche aux Fleurs”, “Pl. Hall. Aux Herb” ve tabiki şehrin sahil şeridini ikiye bölen “Coline du Chateau”.
Coline du Chateau, kent manzarasını en güzel fotoğraflayabileceğiniz yer. Bu şato/kale’nin bulunduğu yere yürüyerek ya da asansör ile ücretsiz olarak çıkabilirsiniz.
Bir tarafı yat limanına, bir tarafı eski ve yeni şehir manzarasına hakim.
Nice Mutfağı
Biz Nice’de ilk günümüzü eski kent bölgesinde leziz lezzetlere ayırdık. Nice yıllar önce İtalya’ya bağlı olduğu için mutfakları da büyük ölçüde İtalyan etkisinde kalmış. Bu nedenle kentte çok sayıda İtalyan restoranı ve pizzacı yer alıyor. Eğer buradayken İtalyan lezzetleri tatmak isterseniz Villad’este’yi önerebilirim. Tabii ki ardından da her köşe başında yer alan meşhur İtalyan dondurmacılarını. Ama bu sahil kentinde deniz ürünleri restoranlarını da es geçmeyin. Kalamar, midye, ahtapot, denizden ne çıkıyorsa bu restoranlarda servis ediliyor. Ancak restorana girmeden menüsüne bakıp fiyatlar hakkında baştan bilgi sahibi olmanızı öneririm. Çünkü fiyatlar çok değişken olabiliyor.
Cafe de Turin deniz ürünleri restoranları arasında tercih edebileceklerimden. Fransız mutfağı içinse yine eski kent merkezindeki Citrus ya da La Tire Buchon’u tercih edebilirsiniz. Yemek yanında mutlaka ev yapımı şaraplardan sipariş edin.
Akşam yemeği sonrası şansınızı denemek isterseniz kentteki casinolara yönelebilirsiniz. Kentteki en büyük casino zinciri “Casino Ruhl”.
Nice’deki ikinci günümüze sabah erken saatlerde Massena Meydanı'ndan başladık. Yılın farklı zamanlarında farklı etkinliklere ev sahipliği yapan meydan kendisini çevreleyen ve akşam saatlerinde farklı ışık oyunlarına sahne olan insan figüründeki heykelleri ile ünlü.
Ayrıca meydanda yer alan fıskiyeli havuz da yine meydanın en fazla fotoğraflanan yerlerinden.
Daha önce yeni yıl öncesi Nice’i ziyaret ettiğimde burada kurulan Noel pazarına ve buz pateni sahasına denk gelmiştim. Gerek kış gerekse yaz ayları bu meydan her zaman kalabalık ve kentte nereye giderseniz gidin yine de tüm yollar bu meydana çıkıyor.
Denize paralel uzanan yol ise Promenade des Anglais, yani İngiliz Yolu olarak anılıyor. 1822’de Nice’de portakal hasadı kötü gidince, işçilere yapacak iş kalmamış. Bu nedenle burada mal sahibi olan İngilizler, işçilere 6,5 kilometrelik bu gezi yolunu yaptırmaya karar vermişler. O zamanlar İngiliz asilzadelerin kullandığı bu gezi yolu günümüzde yerli halkın sabah ve akşamüstü koşu ve yürüyüşlerinde kullandıkları, turistlerin burada gezinti yapmaktan keyif aldıkları ve bisiklet tutkunlarının keyifle pedalladığı bir yer.
Bu yürüyüş yoluna paralel uzanan uçsuz bucaksız sahiller ise yaz aylarında dolup taşıyor. 15 civarında plajı olan kentteki en popüler plaj ise Baie des Anges plajlı. Ufak taşlı plajları ve son derece berrak turkuaz bir denizi var Nice'in. Kent içinden denize girilebilen nadir kentlerden biri olan Nice, oldukça turistik bir yer.
Cruise gemileri için Akdeniz sahillerindeki en önemli limanlardan biri olan Villefranche Limanı’na sahip olan kent, Fransa’nın Paris’ten sonraki en önemli turizm kenti.
Hem bu limanı hem de Promenade des Anglais’i tepeden fotoğraflayabileceğiniz en güzel nokta ise ilk olarak 1557 senesinde kenti savunma amaçlı yapılmış olan Colline du Chateau. Bu şatonun bulunduğu yere yürüyerek ya da asansör ile ücretsiz olarak çıkabilirsiniz. Benim önerim asansör ile çıkıp farklı bir noktadan yürüyerek inmeniz. Yürüyerek inerken de göreceğiniz noktalar var.
Tepeye çıktınız. Bir tarafta alabildiğince uzanan plajları, paralelinde Promenade des Anglais’i ve hemen arkasındaki eski kenti fotoğraflayabilirken; tepenin diğer tarafından ise yat limanı ve biraz ilerisinde de cruise gemilerinin yanaştığı limanı görebilirsiniz.
Tepede bir de Yunanlar döneminden kalma antik bir yerleşim var. Ancak zaman içinde epey harabeye döndüğünden sadece bir takım kalıntıları görebiliyorsunuz. Yine tepede yer alan su deposu günümüzde kullanılmasa da zamanında tüm kentin su ihtiyacını karşılamak için kullanılıyormuş.
Tepeden yürüyerek eski kent merkezine inmek mümkün. Burada geçeceğiniz yol üzerinde oldukça geniş alana yayılmış olan mezarlığın bulunduğu yolu tercih edebilirsiniz. Buradaki Yahudi Mezarlığı oldukça ilgi çekici. Çoğu İkinci Dünya Savaşı sırasında hayatını kaybetmiş Yahudilerin mezarı olsa da sonrasında ölen Yahudiler de buraya gömülmüş. Neredeyse tüm mezar taşları birer anıt gibi.
Kent mavi ve yeşiliyle ünlü olduğu kadar parkları, müzeleri ve festivalleriyle de adından söz ettiriyor. Kentte 20 civarında müze, çok sayıda sanat galerisi ve yapay göllerin renklendirdiği park alanları var.
Görülebilecek müzeler arasında 1960'lardan günümüze kadar olan önemli Avrupa ve Amerikan avangard koleksiyonlarının sergilendiği Çağdaş ve Modern Sanatlar Müzesi (Musée d'Art Moderne et d'Art Contemporain), Henri Matisse'in kişisel tablolarının sergilendiği Cimiez'deki Matisse Müzesi (Musée Matisse), Chagall Müzesi sayılabilir.
Önemli kültür ve sanat kentleri arasında gösterilen Nice’i eğer denk getirebilirseniz festival dönemlerinde ziyaret etmenizi öneririm. Yıl boyunca çok sayıda konser, festival ve tiyatroya ev sahipliği yapan kentte özellikle yoğun dönemlerinde Nice Opera Evi ve Nice Tiyatrosu’nda oynanan gösterilere son dakika bilet bulmak zor olduğundan önceden rezervasyon yaptırmalısınız.
Kentin en renkli dönemlerinden bir 13. yüzyıldan bu yana her sene şubat ayının ikinci yarısında düzenlenen Nice Karnavalı. Yılın bu döneminde her yerde sokak partileri ve sokaklarda konserler düzenlenir.
Diğer önemli festivalleri arasında mart ayında Cimiez'deki manastırın bahçesinde düzenlenen Festin des Cougourdons, haziran ayındaki St. Peter ve St. John Kutlamaları ve temmuz ayında düzenlenen Uluslararası Caz Festivali var.
Ancak maalesef ki, 14 Temmuz 2016 gece saatlerinde Promenade des Anglais’te Fransız İhtilali'nin ilk kıvılcımı sayılan Bastille Günü kutlamaları sırasında bir kamyonun kalabalığın arasına girerek gerçekleştirdiği ve 84 kişinin hayatını kaybettiği, çok sayıda kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan terör saldırısı sonucu Nice turizminde bir durulma olmuştur. Terörün her yerde her an olabileceği düşüncesi maalesef çok ürkütücü. Bu olay ardından yaralarını çabuk saran Nice’i gezi listenize mutlaka ekleyin.
abah otelden çıkış işlemlerimizi tamamladıktan sonra, bagajlarımızı otele bırakarak kentte görmeyi atladığımız yerleri dolaşmaya başladık. Mesela burada gara yakın oldukça büyük bir Rus Katedrali var. Ancak bizim gittiğimiz dönemde Rusya ve Fransa arasında gerginlik olduğundan Rus Katedralinin içine girilmesine izin verilmiyordu. Burayı dışından gördükten sonra Place Massena’ya yakın bir kafede kahvaltımızı yaptık. Tabii ki espresso, kruvasan, marmelat ve tereyağı ile...
Kahvaltından sonra ise ara sokaklarda yer alan dükkanları gezdik. Ardından bir sonraki durağımız olan St. Tropez’e doğru yola çıkmak için hemen meydandan kalkan otobüse yetiştik. Nice ile St. Tropez arası yaklaşık 150 kilometre ve yaklaşık 2,5 saat sürüyor. Ancak yol çok keyifli ve otobüs ücreti ise sadece ve sadece 2 Euro.