Bodrum’da ilk kez baharı yaşadım. İnanın yaz mevsiminden daha keyifli. Ömrümde ilk kez “Cenneti gördüm. Baharı gördüm.” diyebilirim.
Etraf tıklım tıklım değil. Kum Bahçe Zeki Müren’in müzesinin olduğu yer. Evden çıkıyorum. Sokakta begonviller uyanıp, kapılara sarılmış. Sokak hayvanları kapımın sesi ile hareketleniyor ve bana kuyruk sallıyor. Mask, Meşk, Duman, Çirkin sokakta yürüyüşe çıkmışlar Nükhet ablalarıyla mutlu, mesut.
Gelincikler ailece uyanmış, yol kenarlarında. Yer beğenmişler kendilerine. Büyükanne büyükbaba gelincikler, bebek gelinciklere hayatın narinliğini anlatır her sabah. Annem olmadığı için çok sıkıldığımda kaldırım kıyısında tek başına hayat bulan gelinciğin yanına oturuyorum ve konuşuyorum.
Ne tarafa dönsem doğa güzelliği ile karşılaşıyorum. Kır çiçekleri her gün yolumu kesiyor. Heidi’nin dağlarda çiçek topladığı gibi çiçek toplayarak geliyorum eve. Başucuma koyuyorum. “Lütfen benimle de birkaç gün yaşayın.” diyorum. Onlara çok iyi bakıyorum.
Cevat Şakir caddesinde portakal ağaçları var. Bebek portakal çiçekleri ağaç üzerinde. İlginç olanı büyük portakallar seremoni ile onların başucunda. Biliyorum, çiçek dalında güzeldir. Hele bir de meyveye duracaksa. Ama o güzelliğe o kokuya dayanamıyorum. Elimi uzatıyorum. Bir çiçek alıp gün boyu koklamak istiyorum. 1. Gün koparamadım, 2. Gün denedim yine koparamadım. Sonra bir arkadaşım anlattı. Doğadaki ruhlara, her canlıda bir ruh olduğuna inanılan, Şamanizme göre portakal ağacından izin alınması gerekiyormuş. Çok şaşırdım. Uygulamak zor değildi. Güneşli bir sabah portakal ağaçları yine yolumu kesti. Geçip gidemedim. Önünde durdum ve sordum. “Sevgili portakal ağacı çiçeğinden alabilir miyim?” dedim. Sanki çiçekler önümde eğildi. Kolayca avuçlarıma aldım. Ve gün boyu kokladım.
Penceremi açıyorum. Limon ağaçları çiçek açmış yine dallarda büyük limonlar nöbet bekliyor. Yenidünya yani muşmula şık görüntüsüne kavuşmak, içerisindeki kaygan çekirdeği büyütmek için kim bilir ne kadar emek veriyor. Onları büyürken görmek harika. “O kocaman çekirdek ve kabuk arasında kalan yer yemeye değer mi? Bunca emeğe” diyorsun.” “Tabii ki değer.” sesi geliyor sessizlikten.
Bodrum’da baharı yaşayana kadar Mor Akasya çiçeğini hiç görmemiştim. Giritli Teyze sokağında yürümek oldukça keyifli. Çıkmaz sokaktan geçip Barlar Caddesi'ne kadar yürüyorum. Mor akasyalar sarmış her yeri. Ha bir de bizim sokakta benim penceremin önünde hiç uyumayan koskocaman bir ağaç var mor salkımlı. Bu inanılmaz güzellikte bir bitki. Rengi, görüntüsü ayrı hoş, kokusu bambaşka güzellikte. Bazen o salkımların yükü o ağaca ağır gibi.
Bir de mor salkım çiçekleri var, leylakla karıştırılan. Erken baharın ilk çiçeklerinden mor salkım, nisan başından beri bol çiçekleriyle her yerde görülüyor. Önlerinden geçerken doğanın en güzel tabloları ile baş başa olduğumu düşünerek “Bu kadar da abartılmaz ki…” diyorum.
Sahil boyunca yürüyorum. Balık tutan insanlara “merhaba” diyerek geçiyorum. Tekneler yalnız. Sahil de gitar çalan genç ve sevgilisi yaşamları boyunca tekrar etmeyecek bir günün tadını çıkarıyorlar.
Begonvillerle süslenmiş kafede arkadaşlarımla buluşup, gün batımı kızıl renge bürünen denizin Güneş ile bütünleşmesini izliyorum. Bodrum’un en yeşil halini görmek beni de yeşillendiriyor. Umutlandırıyor. Papatya halı sermiş adeta. Sapsarı açan kır çiçekleri. Taç yaprakları yağmurlu günde kapanıyor. Bodrum’un kuralıdır beyaz evler, tek veya iki katlı ama mutlaka beyazdır. Pencere pervazları ve kapıları mavi olanları tercih sebebidir. “Mavi ve yeşil” eklenmeli bu beyaz cennetin adına.
Kışın sessizliğe bürünen, yazın iğne atsanız yere düşmeyen Barlar Sokağının en güzel halidir nisan ayı. Barlar Sokağı denildiğine bakmayın, 1,5 km boyunca en fazla 10 tane bar var. Geri kalan tüm dükkânlar; giyim mağazaları, hediyelik eşya, gezi acenteleri ve kafelerle dolu. Dolaşırken her sokak sardunya, begonvil ile denize bakıyor.
Çalışanlar illa ki buyur ederler. Bir kafede oturup kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Çünkü dalgalar sadece size seslenir. Kapalı olan mekânlar bir bir açılmıştır. Restoranlarda yastık ve minderlere yayılıp biranızı yudumlayabilirsiniz. Bodrum’da bahar bulunmaz Hint kumaşı.
Yağmur yağarken, rüzgâr eserken ağaçların düğünü var. Danslarını izlemek muhteşem. Rüzgarı çok sert esiyor. Hiçbir yerde göremeyeceğiniz gökkuşağı gökyüzünü taçlandırıyor. Merkezde bulunan Bodrum Belediye binasında merdivenleri çıktığınızda Atatürk resmi önünde fotoğraf çektirmeyi unutmayın.
Kale manzarası her gün, gün batımının en güzel sahnesi. Cenneti görmek bu olsa gerek. Geceleri denizin yakamozu ay ışığında müthiş bir görsele imza atıyor. Doğa çok yoğun bu günlerde. Yasladım başımı nisan ayına. Bahar treninin hızla geçip gittiğini biliyorum. İstiklal Caddesi'ndeki çocuklar gibi asılacağım geçip giden bu trene.
Gidebildiğim yere kadar gitmek için.
Balkonumda damla sakızlı kahve eşliğinde nazlı nazlı denizin üzerinde kibarlığı öğretircesine süzülen, kar taneleri gibi çok yakın olmalarına rağmen birbirine dokunmadan nasıl yaşanacağının mesajı veren, rüzgâra göre yelkenlerini ayarlayan, yelken kulübünün muhteşem gösterilerini sinema filmi gibi izliyorum.
Bodrum’da yaşayan çoğu insanların yaptığı gibi sabahtan feribota atlayarak günübirlik bir Kos turu gerçekleştirebilirsiniz. İlkbaharda festival günleri esiyor Bodrum’da. Çok ama çok renkli her festivalin baş konuğu Keşkek olduğunu öğrendim.
Bodrum’un güzel koylarının sakin halini mutlaka görmelisiniz.
Bodrum’un en huzur dolu anı bahar mevsimini gördüm. Yaradan’a sonsuz teşekkürler…
Begonviller Kenti Bodrum
Begonvillerle sarılı taş sokaklar, uçsuz bucaksız mavilikleri ile Bodrum… Sarıldığı evi olduğundan güzel gösteren, sardığı yerleri cennete çevirerek beni dağıtan bitki, sanki cennetin demosu. Yavruağzı, beyaz, fuşya, toz pembe ve kırmızı renklerini gördüm, başka rengi var mıdır bilemem ama ben en çok pembesini severim.
Rengine vurulduğum çiçeğin kökeni Brezilya
Fransız kaşif Louis Antoine de Bougainville tarafından 1700'lerde bulunmuş. İyi ki bulunmuş. Sonra Avrupa kıtasına gelen bitki, Akdeniz iklimine uyum sağlayarak zaman içinde Güney Fransa, İtalya, Yunanistan ve ülkemizde duvarları, balkonları, çardakları süslemiş. Belli ki begonvilller de gelmek istemiş, coşturmuşlar buraları… Tanrı yaratırken Bodrum’a mavi, yeşil renk döktürmüş, üzerine begonviller saçmış.
Begonvilsiz ev kalmasın
Bazen birkaç rengi tek ağaçta toplanmıştır. Öyle güzeldir ki fotoğrafını çekmeden ya da birlikte fotoğraf çektirmeden geçemezsiniz. Ne tarafa dönseniz begonvil karşılar, begonvil uğurlar sizi.
Bodrum Belediyesi ve Bodrum Kent Konseyi Kent Estetiği Çalışma Grubu tarafından hazırlanan “Begonvil Kenti BODRUM” projesi hayata geçirildi ve Bodrum “Begonvil Kenti” ilan edildi. Begonvili Bodrum’un yurtiçi ve yurtdışı tanıtımlarında kullanmak ve kent dokusunun ayrılmaz bir parçası olmasını sağlamak amacıyla, “Begonvilsiz Ev Kalmasın” sloganıyla yola çıkılarak, ilkbahar mevsiminde belirli noktalarda begonvil bitkisi dağıtımı yapılıyor. Evlere giden begonviller mutluluktan coşuyorlar. Mavi, beyaz ve begonvil uyumu muhteşem.
Deniz kenarı ve ılıman iklim sever
Çok canlı renklere ve enfes bir görüntüye sahip, rengarenk bir göz ziyafeti sunan ve 11 ay boyunca var gücüyle çiçek açan bir bitki. Yılın sadece 1 ayı çiçeksiz kalıyor.
Muğla il sınırları içindeki tüm ilçelerde ve hemen hemen her evde bulunur, kokusu yoktur. Evimin her yerini pembe beyaz rengiyle sarsın, sadece kapı ve pencereler açık kalsın diğer her yeri sarsın istiyorum, daha çok sarması için begonviller ekiyorum. Çiçektir o. Güzeldir. Çiçeklerin çatışması yoktur.
Sabah uyandığımda “Günaydın”ımın ilk sahipleri…
Yeniden doğabilsem, yaşama begonvil olarak başlamak isterdim.
“Deniz kenarında ve ılıman iklimde doğardım. Sever gibi görünen insanları dikenlerimle uğurlar; seven insanların avuçlarında, gülen yüzleriyle uyandıkları balkonlarındaki kareli masa örtüsü üzerindeki vazoda, neşeli bir ortamda bulunmak isterdim.”
Rengine vurulduğum begonvil sanki yaşamın bir parçası. Saçlarında bir tutam çiçek taşıyan başak burçlarının vazgeçilmezi.
Bodrum kadar güzel bir bitki
Bodrum’da yaşama sebebim diyebilirim. Her evin bembeyaz duvarına, kahverengi pergolesine begonvil sarılıp yükselmiştir. Biraz yaprak döker yerlere ama henüz kurumamış o yapraklar bile ayrı bir keyif verir. Bazen dökülmüş yaprakları rüzgar savurur, dünyam koskoca bir düğün salonuna dönüşür.
Evlere sarılmış bu çiçeğin kuruyup dökülmüşlerini balkondan süpürüp temizlemek ise kolay değildir. Kıyamazsın temizlemeye… Temizlendiğinde o renk cümbüşünü özlersin. Rüzgar esince, kurumuş olanların çıkardığı hışırtıyı sevdiklerini özler gibi özlersin.
Bodrum’dan ayrıldığım zaman bedenim ayrılsa bile ruhum begonvillerde saklı kalır. Begonvil Ege'yi, Akdeniz'i, sıcak yazı hatırlattığı için adının geçtiği her şarkı, çekildiği her fotoğraf ayrı güzeldir.
Pek çok begonvil fotoğraflarım vardır. Tüm tatillerin özetidir. O sıcacık rengi, capcanlı haliyle gördüğünüz hiçbir bitkiye benzemez. Begonvilin misafir olduğu mekanlarda balkonu, çardağı sarıp sarmalar ve ben kendimi hayal dünyasında hissederim. Dokununca pul pul döküleceğini bildiğim için dokunmaya kıyamadan izlerim.
Öyle bir çiçek ki, o güzelim renkler solduğunda bile hüzün vermez insana. Şarap rengine dönünce, hayran olurum. Ege’den uzaklaştığımda ne zaman begonvili düşünsem ılık bir rüzgar getirir yüreğime, huzur tüm benliğimi kaplar.
Arapsaçı gibi karmaşık büyür
İbrahim Bahçevan begonvili anlattı.
“Arapsaçı gibi karmaşık büyür,eğer çok sulanırsa çiçeklerini döker. Süzek toprağı tercih eder.Tırmanıcı özelliğe sahiptir. Üretimi, odun çeliği ile sonbaharda yapılır. Bitkiden alınan yarı odunsu yan sürgünleri toprağa yerleştirin, üzerini açık bırakın. İlkbahara kadar köklenecektir. İlk dikildiği günlerde bol sulanması daha sonraları çiçeklenmeyi teşvik etmek amacıyla az sulanması gerekir. Yaz sonu budanması gerekir ve doğru budama ile daha güzel açar. Doğru yapılan budama yaşlı dalların daha derin kesilmesidir. İç içe girmiş dalları keserken dikkat ister. Dikenleri kolları kan revan içinde bırakır.Kesilen begonvil dalları sokakta yol ortasında bırakıldığında arabaların lastiğini patlatabilir. Şubat ayında dalları temizlenebilir. Her şeye rağmen bulunduğu yeri coşkulu dallarıyla, rengarenk çiçekleriyle çok ama çok güzelleştirir.”
Bir çiçek bu kadar sevilirse, günde 3 öğün şarkısı dinlenir. Sezen Aksu öyle güzel yazmış ki bu şarkıda, “Kaç kişiyiz sevdayı savunan?” derken karmakarışık olurum. Bu şarkıyı ne zaman dinlesem gözlerim dolar ve dünyadan geçip gittiğimin farkına varırım.
Müşkülpesent bitki
Bodrum akşamında bir mekanda kurulan masa, deniz manzarası ve ay ışığıyla birlikte insanı alıp başka diyarlara götürür. Güneşi seven bu çiçek hastalık ve böcek barındırmaması ile biliniyor. Bodrum ilçesinde coşarken Milas ilçesinde yaşamıyormuş. Bodrum’un Güvercinlik Mahallesine eşlik ederken, komşu Meşelik Mahallesinde yaşamazmış.
Dökülen renkli yaprakların sokak boyunca rüzgar eşliğinde sürüklenmesine bayılıyorum, özellikle pembe ve mor renklerine. Begonvil ve yasemin çiçeği vazgeçilmezimdir, birinin görüntüsü, diğerinin kokusu ruhuma can verir.
Bodrum’da bütün evleri saran begonvil, Bodrum’un gerdanlığı, saçlarında tacı, takısı, gülüşü.
4/3 mavi, yeşil ve begonvilli bir kent…
Estetik harikası begonvillerle yaşamanız, yaş almanız dileğiyle.
Sağlıkla kalın.