Hadi bugün de sizlerle, Ephesos, Smyrna, Pergamon ve İç Anadolu’dan gelen yolların kesiştiği bir yere gidelim… Ege Bölgesi'nde İzmir’in yanı başında, Manisa’nın Salihli ilçesindeki Sart kasabası yakınlarında… Tarih boyunca zenginliğin, gücün ve ihtişamın hüküm sürdüğü bir yer… Belki dönüşte de ünlü odun köftesinden yeriz. Ne dersiniz?
Orası günümüzden çok uzun yıllar önce, Hermos (Gediz) Nehri havzasında, Tmoloslar’ın (Bozdağ) eteklerinde, Poktolos (Sart) çayı kıyısında, Meles adlı bir kral tarafından kurulur. Önceleri önemli bir yerleşim yeri değildir. Daha sonraları büyük gelişme göstererek, Anadolu’nun en güçlü devletlerinden biri olan Lidya’nın başkenti olarak büyük ün kazanır. Ünlü yazar Heredot’a göre, Lidya’da ardı ardına, üç krallık ailesi yaşar. Atyatlar, Heraklidler ve Mermadlar…
Bunların en önemlisi ve zengini ise Mermadlar’dır.. Kral Kroisos (Karun) zamanında ise kentin zenginliği, sanatsal ve kültürel gelişimi doruğa ulaşır. Çünkü, bu dönemde, kentin ortasından geçen Poktolos (Sart) Çayı'nın en önemli özelliği, Hermos (Bozdağ) eteklerinden doğup, şehre gelirken, beraberinde altın tozları taşımasıdır. Lidyalılar koyun postları ile, çayın getirdiği bu altın tozlarını toplarlar ve çayın kıyısındaki altın işleme atölyelerinde değerlendirirler. Pek çok süs eşyası ve mücevher yaparlar, ilk altın parayı basarlar. Kral Alyattes de ilk altın parayı basan kişi olarak tarihe geçer. Onun ardından, Kral Kroisos (Karun) da saf altından sikke bastırarak, Sardes’in bu konudaki liderliğini devam ettirir. Sikkelerin üzerinde krallığın simgesi aslan başını kullanarak, parayı devlet güvencesi altına alır. Böylece dünya tarihinde, ticarette yeni bir sayfanın açılmasını sağlar. Kroisos Lidya’nın en ünlü ve son kralıdır. Cömertliği ve zenginliğiyle tanındığından, ‘Karun kadar zengin’ deyimi ona ithaf edilir. Dillere destan serveti vergiler, ticaret gelirleri ve altın madenlerinden kaynaklanır.
Endüstriyel buluşlar, para, ülkeler arası ulaşım, lirik şiir, müzik, felsefe, astronomi, coğrafya ve heykelcilik ilk olarak buralarda başlar ve gelişerek, dünyaya yayılır. Tarım, hayvancılık, ulaşımın gelişimi, idari ve ticari bakımdan önemli bir kent olma özelliği, “Kral Yolu”nun Sardes’ten başlamasının ise göstergesidir. Nehirden gelen altının kaynağının, Lidyalılardan önce bu bölgede yaşayan Frigyalılar'ın ünlü kralı Midas’ın her dokunduğunun altına dönüşmesi lanetinden kurtulmak için, Poktolos Nehri'nde yıkanırken, üzerinden akan altınlardan olduğu söylenir.
Kral Kroisos, krallığının ilk yıllarını barış ve uyum içinde geçirir. Ancak bir süre sonra, doğuda Pers tehlikesi baş gösterir. Bunun üzerine sefere çıkar. Kızılırmak Nehri'ni geçtikten sonra, Persler ile savaşır. Savaşı Persler kazanır. Savaştan geriye kalan Lidyalılar ve Kral Kroisos geri çekilerek, Sardes şehrine dönerler. Anlatılanlara göre, Pers kralı, Kroisos’a hazinesinin yerini söyletmek için İran’a götürür. Ancak Kroisos söylemez. Perslerin, Sardes kenti ve çevresinden ele geçirdikleri, sadece halkın ve sarayın günlük kullanım eşyalarıdır. Kroisos’un ünlü hazinesi ise hiçbir zaman bulunamaz. Zaten Pers saldırılarıyla perişan olmuş, Anadolu, Sardes’in de teslim olmasıyla daha da zor durumda kalır. Ancak, Büyük İskender Anadolu’nun pek çok yerinde olduğu gibi burada da Pers egemenliğine son verir. Önce Seleukoslar Hanedanlığı, sonra Bergama Krallığı ve Roma İmparatorluğu bu topraklarda hüküm sürer.
Persler döneminde, “Satraplık Merkezi”, Romalılar döneminde “Eyalet Merkezi”, Bizans döneminde ise, “Piskoposluk Merkezi” olur. Dünya ticaret yollarının değişmesi sonucunda ise, Bizans İmparatorluğu'nun son zamanlarında, kent, önemini kaybeder. Sardes’in yaklaşık 5 kilometre kuzeyinde "Bin Tepeler" ismiyle anılan yaklaşık olarak 85 tane mezardan oluşan Lidya kraliyet mezarlığı bulunur. UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan kentin Akropolis'i ovadan 300 metre yukarıda yükselen bir kale gibidir. Akropolis’in eteğinde yer alan, Paktolos Nehri kente bir yandan altın taşırken, kentin su ihtiyacını da karşılar. Akropol, gymnasium, sinagog, hamam, mahkeme binası, evler, mezarlar, dükkanlar, tarihi kütüphane ve kral tahtları,sunaklar şehrin ne kadar ihtişamlı olduğunun da kanıtı.
Bozdağ sırtlarıyla Akropol arasında kalan, Artemis Tapınağı ve Sunağı, Sardes’te günümüze kadar iyi durumda korunmuş yapılardan biri. Artemis tapınağı üç aşamadan geçer ve daha sonraları ise kiliseye çevrilir. İncil’de, Hıristiyanlığın batıya yayılmasında önemli rol oynayan Batı Anadolu’daki yedi kiliseden biri olarak anılan Sardes, dini açıdan da ayrı bir öneme sahip olur.
Kentteki dünyanın ilk sinagoglarından olduğu düşünülen, yerleri mozaik kaplı, sinagog ise yapıldığı dönemde, burada bir Yahudi cemaatinin yaşadığının göstergesi. Anadolu toprakları tarih boyunca pek çok uygarlığa ve dine ev sahipliği yapmış, ihtişamlı tarihiyle günümüze çok değerli eserler bırakmış. Ben her gittiğim antik kentte, ev sahipliği yaptığı her uygarlıktan günümüze kadar ulaşabilen bu güzel eserleri gördüğümde ona bir kez daha hayran olmaktan kendimi alamıyorum.
Kendimi adeta bir zaman tünelinde hissettiğim bu yolculuklarımda, adeta geçmiş ile geleceğin buluştuğu bir noktada olduğumu hissederken, geçmişin “bizi unutmayın, biz aynı zamanda sizin geleceğiniz” deyişini duyuyorum adeta… Bu nedenle, tapınakların, sunakların, hamamların arasında dolaşırken gördüklerimi, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi eğer sizler ile paylaşırsam geçmişin çığlığının sizlere de ulaşacağını umut ediyorum.Umarım ulaşıyordur…
(*) Perslerde ülke topraklarının ayrıldığı idari birimlere (eyaletlere) verilen ad.