İstanbul'dan çıktım yola, hedef Bodrum ama yolda molalar ve görülecek çok özel ve güzel yerler var. Geçen hafta yazılarımı okuyanlar hatırlayacaklar, bu aralar yurdumu geziyorum, Unesco Dünya Mirası Aday listedeki tarihi yerlerimizi geziyorum bu aralar. Niyetim yolum üzerinde bulunan Sardes olup bizim dilimize uyarladığımız “Sart Antik Kent, Bintepeler Lidya Tümülüsleri, Artemis Tapınağı ve Birgi Antik Kenti 2013 senesinde UNESCO Dünya Mirası Aday Llistesi’ne alınmış.
İstanbul-İzmir yolunda meşhur köftecilerin diyarının bitiminde "Gölmarmara" tabelasını göreceksiniz, sola dönerek bu tabelaları takip edin. Etraf yemyeşil, Mayıs sonu ama henüz bitkiler sararmamış, gelincikler, katırtırnakları, pembe, mor çiçekler içinde ilerlerken solda uzaktan bir göl girecek görüntüye, birazdan da kıyısından geçeceksiniz, burası Marmara Gölü.
LİDYA TÜMÜLÜSLERİ
Akhisar’dan Salihli yoluna saptıktan sonra Marmara Gölü kıyısında Bintepeler Lidya Tümülüs mezarlık alanı. Orta Asya'da da “Höyük ve kurgan” da denilen Tümülüsler, toprak yığılarak oluşturulmuş tepeciklere verilen ad. Tümülüs yapma geleneğine çok az sayıda ülkede, en çok Anadolu'da, Trakya, Orta Asya, Rusya ve Meksika'da görülmekte. Friglerde başlayan Tümülüs geleneği Lidyalılarda daha önem kazanınca Lidya soyluları ölülerini tümülüslere gömmüşler. M.Ö. 6. ve 5. yüzyıllarda oluşturulan ve Lidya tümülüs mezarlık alanı olan Bin Tepeler dünyanın en büyük tümülüs alanı. Kraliyet mezarlığı olarak Sardes’e bağlı olan Bin Tepe kalıntıları Lidya dönemine ait sadece bir mezarlık alanı değil, kültürün devamını gösteren bir anıt aynı zamanda.
Yaklaşık 90-100 kadar tümülüs içeren Lidya Kral Mezarlığı'ndaki iki büyük tümülüsün Kral Alyattese ve Kral Gyges’e ait olduğu sanılmakta, 355 metre çapında ve 61 metre yüksekliğindeki Tümülüs ise Anadolu’daki en yüksek yığma mezar örneği. Anadolu’nun bilinen en büyük tümülüsleri Bintepe'deki Alyattes'in tümülüsü ile Nemrut Dağı'ndaki Tümülüs.
Salihli'ye doğru yola devam ediyoruz, öğleni geçtik, karnımız da acıkmaya başladı. Yolda sürekli Köfteci tabelaları görüyorum, anlaşılan Türkiye'deki ünlü köfteciler şehirlerinden birisi de burası. Biz bir arkadaşımın tavsiyesi ile Paşa Köfte - Cemal Usta'ya gideceğiz, telefonunu da vermişti, arayıp tarif alayım dedim, bizi ana caddede karşılayıp yönlendirdi. Bizi kırk yıllık dostları gibi sıcacık karşılayıp yemyeşil güzel bahçesine buyur etti. Sipariş vermemize gerek yok, köfteler ızgaraya atılırken masa donatıldı. Çoban salata, biber kavurma, domates biber köz, kaymak gibi görünen yoğurt, hepsi de birbirinden lezzetli. Köftelerin özelliğini soruyorum, kuzu etinden, içinde soğan, ekmek ve hiçbir baharat yok, pul biber ve kimyon yanında. Pek akıl erdiremedim ama pek lezzetliydi, benim et kriterime göre sonradan hiçbir rahatsızlık duymadığım için benden geçer not aldı. Yani tavsiye ederim. (Paşa Restoran Salihli İzmir yolunda Cemal Usta – 0236 715 17 40)
Biraz soluklandık, karnımız da doydu, yol devam. Salihli’ye 10 dakika mesafedeki (Manisa'ya yaklaşık 62 km) Sart Harabelerindeyiz, müze kartınız burada da geçerli. Kapıda "Sardes Antik Kenti" yazıyor ve karşımda müthiş bir kent ve muhteşem, görkemli bir tapınak.
SARDES (SART) ANTİK KENTİ
Sardes Antik Kenti, tarihçesi, İÖ. 2 binlere kadar uzanan, Batı Anadolu’yu hâkimiyeti altına almış bir imparatorluğun, Lidya Krallığı'nın başkenti, antik çağda Lidya Krallığının başkenti olması ve tarihte ilk altın paranın basıldığı yer olmasıyla ün yapmış Sardes.
Emsalsiz bir kent planlaması olan, çevresindeki duvar Mezopotamya'dan sonra en büyük savunma duvarı, oldukça iyi korunmuş ve günümüze kadar gelmiş. Dünyanın belki de en görkemli İon düzeni tapınaklarından birine ve en büyük havrasına sahip antik kent içerisinde korunmuş Roma yapıları, anıtsal bir hamam-gymnasium kompleksi, sinagog ve üzere altın arıtımevi ve mermerli cadde kenarındaki dükkânlar ile Artemis Mabedi bulunuyor.
Sardes aynı zamanda Krezüs’ün (Karun) vatanı. Karun adı size bir şey çağrıştırdı mı? Evet 'Karun kadar zengin' kullandığımız bir deyim, işte burası 'sikke'nin yani paranın doğum yeri ve antik dünyanın önde gelen şehirleri arasında yer almış.
Hamam-gymnasium kompleksinin doğu yarısını kaplayan sütunlarla çevrili palaestra (kare avlu), spor etkinlikleri için, bu mekânın batısındaki tonozlu salonlar ise hamam olarak kullanılmış. Palaestradan hamam bölümüne geçişi sağlayan iki katlı ve sütunlu mekân, avlu olarak adlandırılmakta. Kentteki hamam-gymnasium kompleksinin palaestrasının güneyinde bulunan bazilika formundaki yapı, Roma İmparatorluk döneminde (3. yüzyıl) bir sinagog haline getirilmiştir.
ARTEMİS TAPINAĞI
Geziniz bitince, caddede birkaç yüz metre ilerideki oku takip ederek sola dönün, yolun sonunda Helenistik Çağ’dan, İ.Ö. 3. yüzyıldan kalma Artemis Tapınağı’nın yanına geleceksiniz, yol üzerindeki dut ağaçlarının meyveleri iyice olgunlaşmış, ama cevizler halen olgunlaşmamış, çok güzel görünüyorlar.
Antik kente ulaştığınızda biraz ileride göreceğiniz tapınağın yapımına Hellenistik dönemde başlanmış, İon tarzında ve pseudodipteros planlı (Hellenistik Dönem’de Anadolu’da görülen, Dipteros plan tipindeki çift sıra sütun dizisinden içteki sıranın kaldırılıp yerinin boş bırakılması ile dipteros görünümü verilen plan tipi) Kybele kültürünün kutsal alanında yer almış tapınak, muhtemelen Artemis adına yapılmış. Daha sonraki dönemlerde Artemis, Zeus Polieus, Roma İmparatoru Antoninus Pius ve karısı Faustina’ya ait heykel başları bulunmuş. M.S. 17 yılındaki depremde yıkılan tapınak, İmparator Tiberius zamanında eski plana göre tekrar inşa edilmiş. 4. yüzyılda ise tapınağın güneydoğu köşesine bir şapel eklenmiş.
Artık Birgi Antik Şehri’ne doğru yola çıkabiliriz. Sardes'den Salihli'ye doğru geri dönüp az ileriden Bozdağ (25 km) ve Ödemiş (52 km) tabelasından sağa dönüp ilerliyoruz. Böyle bir yoldan uzun zamandır geçmemiştim sanırım, Karadeniz mi yoksa İsviçre mi burası acaba diye düşündüm. Koskoca bir dağa, Bozdağ'a, tırmandık ve tekrar aşağı indik ciddi virajlı yollardan. Ama ne yollar, yemyeşil, ağaçlar ve bitkiler baharın tüm renklerine boyanmış. Sağlı sollu sıralanmış asırlık ağaçlar sayesinde aşırı sıcağı hiç ama hiç hissetmedik. Yeşilin yanı sıra gelincikler, her renk her cins çiçekler sıcağa rağmen halen baharın en güzel zamanında olduğumuzu hatırlatırcasına çok güzeller. Neyse ki oldukça tenha bir yol, tek tük araba geçiyor da her fırsatta durup bol bol fotoğraf çekebiliyorum. Dağı tırmanırken sol tarafımızda Gölmarmara ve çevresinin kuşbakışı manzarası, zirveye vardığımızda tam karşımıza çıkan dağın karlı tepesi, dağı inerken ise Ödemiş Ovası’nın müthiş manzarası görülmeye ve bu dağı aşmaya, virajlı yollara kesinlikle değdi doğrusu.
Birgi’ye doğru ilerlerken tarihi bir köy göreceğim için heyecanlanıyorum.