Carpe Diem

“Carpe Diem!” 1989 tarihli Ölü Ozanlar Derneği filminde Robin Williams’ın canlandırdığı lise edebiyat öğretmeni John Keating böyle söylüyordu öğrencilerine. “Günü yakalayın çocuklar, günü yakalayın ki hayatınız sıradışı olsun.” 

Hayallerle yaşıyoruz hepimiz. Birgün gerçekleşiverecek ve bizi tutsak olduğumuz düzenden kurtaracak, motorları maviliklere doğru süreceğimiz o güzel günlerin gelmesini bekliyoruz. Yakıştıramıyoruz kendimizi acele simitlerle başlayıp, stresli telefonlarla devam eden ve magazin dolu haber bülteniyle sonlanan günlere. Kravat, sıkışık trafik, egsoz dumanı ve yapay gündemlerle hayatın geçip gidebileceğine bir türlü inanmak istemediğimiz için aslında bir başka yaşam daha yaşayacağımızı düşünüyoruz kolayca. Günde 12 saat sosyal medyaya bakmaktan beynimiz mi sulanmış nedir, hepimiz bir gün Bodrum’da butik otel işleteceğimize inanıyoruz. 

Zorunluluklarla yaşıyoruz hepimiz. Bir çocuğa bakmak, bir hastalıkla uğraşmak ya da ev kirasını ödemek gibi dertlerimiz var. Hayatın yükünün altında o kadar çok eziliyoruz ki, hayatı kendimiz için de yaşayabilmeyi devamlı erteliyoruz. Sanki bir gün birileri hayatı donduracak ve “Yeter artık oyunu sen kazandın! Hayal ettiğin gibi bir yaşamı hak ettin!” diye bağıracak. 

Hayat gailesiyle yaşıyoruz hepimiz. Bir meslek ve bir gelir sahibi olup, bunun üzerine bir hayat inşa ediyoruz. Meslek ilerliyor, gelir artıyor ve o inşa edilen hayatın standartları da yükseliyor. Gelirimiz ne kadar artarsa lükse açlığımız da o kadar artıyor. Geçen sene Formula arabası gibi gelen arabamız bu sene hurdalıktan çıkma gibi duruyor, daha birkaç ay önce beğenerek izlediğimiz televizyonumuz ultra HD ekranlarının yanında çok zavallı görünmeye başlıyor gözümüze. Koşturmaya devam ediyoruz. 

Yanılsamalarla yaşıyoruz hepimiz. Yalnızca belli bir tarihten sonra hayallerin gerçekleştirilebileceğine inanıyoruz. Halbuki hayat geçip gidiyor ve carpe diem aslında hayatın tek gerçeği. Güneşli bir gün daha görebileceğinin garantisi yok ki. Küçük bir tekne alıp denize açılmak hayalinse onu bugün yap, yarın bu şansın belki de olmayacak. Bodrum’da butik otel açacak kadar delikanlıysan en azından git fiyatını sor be adam! Ve hayalindeki o ülkeye gitmek, “bir gün elbet” dediğin o geziye çıkmak için daha uygun bir gün geleceğini kimse garanti etmiyor sana. 

Bir gün herşeyin değişeceğine olan inançla yaşıyoruz hepimiz. Keskin bir terfi, emeklilik, piyango, iddaa ya da her neyse, bir gün bir sihirli değneğin hayatımızı birdenbire o emeklilik reklamlarındaki yapmacık mükemmellik haline sokuvereceğine inanıyoruz. Ve aslında bu hayali gerçek yapabilecek tek kişinin kendimiz ve yapılabilecek zamanın bugün olduğunu göremeyecek kadar körleşmiş haldeyiz. 

Daha fazla idealleştirmeyi bırak ve anla artık. Senin hayatın işte bu yaşadığın şey dostum. Senin hayatın bu ve değişmeyecek. Fight Club’ı hatırla. Hayatın bundan daha iyi olmayacak. Senin hayatın bu ve geçen her dakika bir dakika azalıyor. 

Hayallerini gerçekleştirmek ve bunu işte bu hayatın içinde yapmak yalnızca senin elinde. Hayat orada duruyor. Hemen şimdi yapabilirsin. Arabanın rotasını çevirip Şile’de balık yemeye gidebilirsin ya da haftasonu eşini alıp bir göl kenarında kalabilirsin. Hindistan’a gidip yoga öğrenebilir, Rönesans’ın izlerini takip etmek için Avrupa sokaklarının tozunu yutabilirsin. Eline bir fotoğraf makinesi alıp Afrika’da safariye katılabilir veya Prag’ın gotik mimarisini gidip yerinde görebilirsin. Asya’da herhangi bir festivale ya da Küba’ya dönüş tarihi belli olmayan bir bilet alabilirsin. Günü yakala dostum. Günü yakala ki hayatın sıradışı olsun. 

Carpe diem...