Mimar Sinan'a Dair

16. yüzyıl Osmanlı mimarlığının önde gelen ismi, Rum kökenli bir Müslüman olan Sinan’dır (1491 civarı – 1588). Baş mimar olan Sinan, istisnai uzunluktaki meslek hayatı boyunca üç yüzden fazla binanın yapımından sorumlu olmuştur. Hem kendi eserleri -bunların en önemlisi Edirne’de bulunan, 1575 yılında 80 yaşının üzerinde iken tamamladığı Selimiye Camisi’dir- hem de ofisinde hazırlanan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun her tarafına yollanıp, yardımcıları veya yerel ustalar tarafından yerel detaylar kullanılarak uygulanan planlar, onu İslam dünyasının en meşhur mimarı yapmıştır.


Fotoğraf Kaynak

Sinan, İslam dünyasında Sir Christopher Wren ile karşılaştırılabilecek tek mimardır ve Wren gibi, bütün şehre damgasını vurmuştur. Osmanlı camilerinin çıplak ve süsten yoksun cephelerini, tek veya çift portikolar, sundurmalar, kapılar, çeşmeler, pencereler, payandalar, kafesler ve hepsinden önemlisi merkezi kubbe etrafında toplanmış kubbe ve yarım kubbelerin birbirine kilitlenen hacimleri ile, binanın dış sınırlarını belirleyen yeni, uzun (70 metreye kadar çıkabilir) ve kalem şeklinde minareler gibi bir dizi eklemlendirme unsuru ile geliştiren, Sinan’dır. En başarılı camileri, taşlardan oluşmuş gri dağlardır, fakat bunlar bir figür karmaşıklığına ve uyumuna sahiptir. Bunlar gerçek bir mimarın eserleridir.


Fotoğraf Kaynak

Silme detayları, iki renkli kemer taşları, şevli mazgallar, mukarnaslı başlıklar, kapı çerçeveleri gibi unsurlar, detaylar üzerinde ne derece titizlikle durulduğunu gösterir, fakat bunlar bütüne hâkim olan sade ton ile tezat oluşturmak üzere az miktarda, cimrice kullanılmışlardır.

Taş işçiliğinin bıçak keskinliğinde olması başlı başına bir süs unsurudur. Kırmızı, mavi, sarı boyalı bitkisel ve geometrik desenler, hat madalyonları, vitraylar ve Rüstem Paşa Camisi’nde olduğu gibi, bazen iç mekânın tümünü kaplayan İznik çinileri, iç mekanların daha renkli olmasını sağlar. Süsleme ve yapı arasındaki bu denge, 1609-17 yıllarında yapılan Sultan Ahmet külliyesinden sonra yavaş yavaş kaybedilmiştir. Bundan sonra Türk mimarisi yüksekliği, zengin heykelsi detayları ve huzursuz kıvrımları öne çıkaran barok bir döneme girer.