Bir önceki yazımın başında da bahsetmiştim, günümüzün dolar/euro kurları ile belli bir süre daha ufukta bize sadece yurtiçi gezileri görünüyor… Hadi bunu fırsat bilelim, en azından memleketimizde bilmediğimiz onca sayısız yer arasından seçe seçe tatillerimizi planlayalım ve ‘görülecek yerler listemize’ itina ile tiklerimizi atalım.
Neden bu rotayı seçtiniz diyenler var mı?
Uşak bekle bizi, 2 yaş sendromlu bir kuzucuk ile ziyaretine geliyoruz. Bu arada bahsetmeden geçemeyeceğim, bizi belki teğet geçer diyordum ama sanırım öyle bir dünya yokmuş, her bebeğin gelişim sürecinde, bizim zamanımızda bu şekilde nitelendirilmeyen ama illa bizlerin de atlattığı, annelerimizin o zamanlarda çok da isimlendirmediği bir dönem oluyor bu 2 yaş sendromu…İnatlaşma… Biz diyorduk ki bende Arnavut inadı, babamızda Ankara keçiliği, kuzudaki inat da bundandır, ama sanırım 2 yaş sendromunun en belirgin belirtilerinden biri ve bizde mevcut şu anda… Herşeyi ben yaparımcılık…. Elbette var… İstediği olmadığı zaman bağırış çağırış… Tabii ki bu da var… Memeye daha fazla yapışmacılık… Oooo bu hat safhada, bir sağ bir sol sonra tekrar sağ tekrar sol mod on… Neyse eninde sonunda bu dönem de geçecek diyoruz ve yüzümüzde gülücük yolumuza devam ediyoruz İleride olur da Ekincik okursa ‘aaa ben bunu yapmamışımdır’ demesin, kanıt olarak dursun burada bu hikaye. Yoldayız, önümüzde simitçi, minik kahramanımız simit istiyor, alıyoruz ama beğenmiyor, hadi onu almış oluyoruz, daha çıtır olanından bir tane daha alıyoruz, ama anne kahraman burada hayatının hatasını işleyerek simidi bölme gafletinde bulunuyor ve işte o an krizin koptuğu an…. Sen nasıl bölersin benim simidimi??? Bütün yol boyunca diyoruz ki bırakalım ağlasın, atsın stresini ama susmuyor da… İşte o anda karşımıza çıkan bir başka simitçi ve bir tane daha simit alalım mı sorusu hayat kurtarıyor. Sütten ağzım yandığı için yoğurdu üfleyerek yiyorum ve simidi olduğu gibi minik kahramanın eline veriyorum ve ardından gelen sessizlik ömre bedel… Neyse geçecek inşallah bu haller değil mi?
Evet şimdi gelelim seyahatimizin detaylarına…
Uşak merkezde ne yalan söyleyeyim çok fazla gezilecek yer yok, evet gittiğinizde bu mudur diyebilirsiniz, o yüzden beklentilerinizi çok yüksek tutmadan gitmenizi tavsiye ederim. 1570 yılı yapımı Burmalı Cami, 1406 yılı yapımı Ulu Cami, Gülgeroğlu Oteli ile Hayal Kahvesi'ne evsahipliği yapan eski Paşa Hanile Atapark Atakule Planetaryum´un olduğu meydan görülecek yerler arasında. Uşak merkezde her ne kadar gezilecek çok yer olmasa da insanlarına değinmeden geçemeyeceğim. Ya bize hep öyleleri denk geldi ya Ekin'in tatlı yüzü şerefine ya da gerçekten öyle oldukları için, halk o kadar güleryüzlü, o kadar canayakın ve yardımsever ki, biz Uşak halkına bayıldık. Eminim siz de giderseniz bir gün, bu konu dikkatinizi çekecektir…Ve şimdi gelelim Uşak´da konaklamamızın asıl sebebi olan görülecek yerler listesine:
1. Ulubey Kanyonu: Amerika'daki 75 km uzunluğunda olan Büyük Kanyon´dan sonra dünyanın 2. büyük kanyonunun Türkiye´de olduğunu biliyor muydunuz? Uzunluğu 45 km, derinliği ise 50-170 metre arasında değişen kanyonun hikayesi aslında 25 milyon öncesine dayanıyor. Doğal olaylar sonucu ortaya çıkan kanyonu farklı bir bakış açısı ile deneyimlemek isterseniz ve eğer korkunuz da yoksa cam seyir terasa çıkmanızı özellikle tavsiye ederim, gerçekten keyifli bir deneyim, ama ellerim ve ayaklarım titremedi diyemem. Ulubey kanyonunda trekking yapabilirsiniz, yamaç paraşütü yapma fırsatınız var, aslında dolu dolu tam bir gün geçirmeniz mümkün, ancak biz bebekli tatil formatında olduğumuzdan dağları tepeleri aşmayı bu seferlik pas geçiyoruz tahmin edeceğiniz üzere.
2. Taşyaran Vadisi: Uşak merkezden yarım saat uzaklıkta olan Taşyaran Vadisi de yine aslında trekking için güzel bir parkur sunan doğal bir güzellik. Rotanızı planlarken eğer doğa yürüyüşü yapmayı sevenlerdenseniz yine buraya bir gün ayırabilirsiniz.
3. Blaundus Antik Kenti: Arkeolojik kazıların halen süregeldiği Blaundus Antik Kenti, taşların dizilmesi açısından özellikle İngiltere'deki Stonehenge'e benzetilmesi sebebiyle dikkatinizi daha önce çekmiş olabilir, görmenizi tavsiye edeceğimiz yerlerden bir diğeri burası…
4. Clandras Köprüsü: Frigya döneminde Banaz çayı üzerinde kurulmuş vadinin iki yamacı arasında su taşımak amacıyla kurulmuş olan Clandras su kemeri görmeye değer yerlerden bir diğeri. Hem trekking yapabilirsiniz hem de piknik yapmak için bir günlük plan yapabilirsiniz.
Gezimizin bonusları ise Uşak merkezden 2 saat uzaklıkta olan Pamukkale travertenleri ile İstanbul´a geri dönüş yolculuğumuz sırasında yolumuzun üzerinde olan Aizanoi oldu. Daha önce görmüş olsak da insanı her seferinde etkileyen bembeyaz görüntüsü ile bizi karşılayan Pamukkale, yine çok güzeldin. Ekin´i yıllar sonra yine götürürsek travertenlerin kirliliğe yenik düşmeyeceğine inanıyoruz en azından aldıkları tedbirleri gözönüne aldığımızda…
İstanbul´a dönüş yolunda uğradığımız Aizanoi de arkeolog eşimin sayesinde rotamıza dahil ettiğimiz ve iyi ki de gittiğimiz antik şehir… Antik çağ yapılarından biri olan Zeus tapınağı ile dünyanın en eski alışveriş merkezlerinden biri olan ve satılan ürünlerin fiyatlarını gösteren yazıtların yer aldığı Macellum görmeye değer. Sessizliğin içerisinde horoz ü ürü üüüüüleri, kuş cıvıltıları, rüzgarın sesi, yemyeşil çevre ve tepesi karlı dağlar eşliğinde keyifli saatler geçirmeniz de garanti İstanbul´un koşturmacasına girmeden önce…
Bu kadar gezdik, yürüdük, e bir de bunları 2 yaşında yaklaşık 11kg´lık bir kuzu ile beraber yaptık, yememiz de lazım tabi.
Gelelim Uşak´da nerede ne yenir kısmına… 1974´den beri hizmet veren ve sadece orta acılıkta tarhana çorbası ile tostu menüsünde bulunduran Tarhana Baba´da mutlaka çorba ve ardından salep içmenizi; Paşa Han´ın yakınında bulunan Meşhur Gediz Göveççisi´nde keşkek ve et güveç yemenizi; 1923 yılından beri faaliyet gösteren ve günlük ev yemeklerinin sunulduğu İlyas Usta Asırlık Lokanta´da akşam yemeği haklarınızdan birini değerlendirmenizi; 1984´den beri hizmet veren Ezogelin Kebap´ın Merkez şubesinde kebap yemenizi; pide severlerdenseniz de Pideci Arif´i öneririz. Yalnız şunu eklemeden geçemeyeceğim, siparişlerinizi verirken çok dikkat, porsiyonlar her gittiğiniz yerde gayet büyük ve doyurucu, üstüne ikramlar da bol bol, aklınızda bulunsun, açlığınıza kanıp çok şey sipariş etmeyin derim. Ne yenir köşemizde de bir bonus olsun; Ella Çikolata Evi, İstanbul´daki butik çikolatacılara hem dekorasyonu hem de lezzeti ile kesinlikle taş çıkartır nitelikte bir mekan, listenize alın mutlaka.Bir gezimizin daha sonuna gelmiş bulunmaktayız, umarım zevk alarak okuduğunuz bir yazı olmuştur, bir sonraki seyahatimize kadar şimdilik hoşçakalın.