İstanbul… Attığım her adımda beni her zaman şaşkınlığa uğratan, 7 tepeli şehir… Bu büyülü şehre gelen herkesin ilk görmek istediği durak, tarihi yarımada olan Sultanahmet'tir tabii. Ama nereyi görür bu ziyaretçiler; Topkapı, Ayasofya, Hipodrom Meydanı... Oysa bilmez ki kimse bu şehr-i İstanbul ne gizli eserler barındırır bünyesinde, atılan her adımda bir tarih fışkırır yollarında. Fakat yıllardan beri bu yerler artık özel mülk kapsamında olduğundan bilmez kimse, geçer gider bilmeden bu tarihi...
Efendim duydunuz mu hiç Büyük Saray arazisini? Bugün dolaştığınız Sultanahmet Meydanı var ya, aslında bu meydanın yaklaşık 15-20 metre altında kalan ve çok büyük bir alanı kaplayan Büyük Saray arazisini. Bu alanda yer alan ve antik Bizans'ın tüm ihtişamını yansıtan saraylar, meydanlar ve o günkü yaşantıyı anlatan eserlerin hepsi binlerce yıl boyunca deprem, sel, savaş, yağma gibi nedenlerden dolayı bugün yerin yaklaşık 15-20 metre altına gömülmüş.
Gelelim konumuza, tarih okuyanlar ya da az buçuk tarih dersi alanlar bilir ki kitaplarda dünyada açılan ilk üniversitenin Oxford veya Cambridge'de olduğu yazar. Oysa tarih bir buluntu ile sayfalarına bir parantez açmış ama maalesef ülkemizde bu keşif zaten neredeyse hiç yayınlanmamıştır bile.
Dünyanın ilk üniversitesi olan Konstantinopolis Üniversitesi bilinen tarihten yaklaşık 300 yıl önce bu topraklarda Büyük Saray arazisi üzerinde ünlü Magnaura Sarayı'nda açılmış ve koridorlarında öğrenciler koşuşturmuştur efendim. Şaşırdınız mı? "Hadi canım, attın kafadan, nasıl yani" gibi nidalar mı duydum yoksa? Buyrunuz öyleyse benimle bir tarih adımlamasına…
Doğu Roma İmparatoru 3. Mikhael tarafından temeli atılan bu üniversite günümüzden yaklaşık 1200 yıl önce İstanbul'da kurulmuştu. Yaklaşık 40 akademisyenin bulunduğu bu üniversitede astronomi, geometri, dilbilim, hukuk gibi dersler veriliyordu ve buradan mezun olan her üniversiteli diploması ile dünyanın her tarafında iş bulabiliyordu. Bu üniversite kalıntıları ki Magnaura Sarayı'nın bir bölümü olan bu ana kampus kalıntıları, Sultanahmet'ten Cankurtaran'a inerken Four Seasons Otel'inin arka tarafındaki sokakta bulunmakta.
Harabe durumunda bulunan tarihi üniversitenin giriş kapısı
Yerin yaklaşık 10 metre altında bulunan tarihi üniversite kalıntısı ilk gördüğünüz anda şaşkınlığa uğratmakta, kalbim duracak gibi oluyor attığım her adımda. Bir mağazanın alt katında bulunan bu eser sizi gizli tarih sayfalarında bir yolculuğa çıkarmakta. İşin komik tarafı ben burayı içimde deli heyecan gezerken yukarda bu eserin varlığından habersiz insanların oturmuş çay, kahve sohbeti yapması…
Tam da bulunduğum giriş kapısından yukarda oturmuş çay sohbeti yapanların fotoğrafıdır efendim…
Bu üniversite kalıntısı tesadüf eseri bulunuyor fakat içinde şimdi bulunduğu yer, özel mülk olduğu için gözden ve gönülden ırak bir vaziyette. İçerisi toprak ve molozlarla dolu, temizlenebilenler ve çıkarılabilenler çıkarılmış, ama büyük bölümü toprak altında hala. Buraya adımınızı attığınız an 1500 yıl önceki o üniversite koridorlarını, ders verilen salonları, belki de imparatorun misafirlerini kabul ettiği ve gösteriş yaptığı ana taht salonunun kokusunu duyabiliyorsunuz.
Giriş
İçinde bulunduğum ve deli bir mutlulukla seyrettiğim, dokunduğum bu duvarlar tam 1200 yıllık.
Burada dersler verilmiş, bu adımladığım yerlerde belki sınavlar yapılmış binlerce yıl önce. Burası işte tam burası yerin altında ve üstümden arabalar, yayalar geçmekte… Oysa bilinmeyen tarihin tam ortasındayım.
İçerde birbirine bağlı tam iki ana koridor var, ikisi de farklı bölümlere açılmakta ama bir tanesi tamamen toprak altında kalmış, kocaman brandalar ile üzeri örtülmüş. Düşünüyorum, o kadar yer dolaştım dünyada, bu eser dünyanın başka bir bölgesinde bulunsaydı; yapılan kazı çalışmalarını hayal bile edemiyorum. Oysa biz öyle bir tarihi mirasa sahibiz ki bırakın yer üstünü, yer altında bile her yerde tarihi bir eser bulunmakta…
Dünyanın en eski üniversitesinin koridorlarını gezmek, 1200 yıl önce eğitim verilen bu kampüste bulunmak, tarif edilmez bir heyecan ve mutluluk.
Büyük Saray diye adlandırılan bu komplekste yer alan Magnaura Sarayı M.S. 4. yüzyılda yapılmış. Zaman içinde yabancı elçilerin kabul gördüğü, imparatorluk meselelerinin görüşüldüğü bir saray olmuş. Bu yapının açılmasından sonra, yani Konstantinopolis Üniversitesi'nden yaklaşık 350 yıl sonra Kahire'de El-Ezhar Üniversitesi ve sonrasında İtalya'da Salerno Üniversitesi açıldı. Avrupa dediğimiz coğrafyada ise bu eğitim kurumlarının hızla ilerlemesi 14. ve 15. yüzyılda ancak sağlandı.
"İstanbul, taşı toprağı altın şehir" derler ama aslında taşı toprağı tarihi eser olan şehirdir, bu 7 tepeli kent. Hani herkes bilir ya Yerebatan Sarnıcı'nı ama yine herkes bilmez o sarnıcın bulunma hikayesini, önemini. Yani bu topraklar altında nice gizli tarih yatar da bilmez kimse… Belki de bildirmezler… Ama sözün kısası; dünya tarihine, eğitimine yön veren ve açılış yapan ilk şehir yine İstanbul olmuştur.