Diyarbakır Hakkında Bilinmesi Gerekenler
1.635.048 kişilik nüfusuyla Türkiye’nin en kalabalık 12. şehri olan Diyarbakır, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin orta kısmında yer alır. 15.272 kilometrekarelik yüzölçümüyle doğuda Batmanve Muş, batıda Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya, kuzeyde Elazığ ve Bingöl, güneyde iseMardin illeriyle komşudur. Türkülerde bile adı geçen ve Elazığ il sınırlarından çıkan ünlü Dicle Nehri, Diyarbakır’dan geçer ve ildeki akarsuların neredeyse tümünü toplar. Yaz aylarında sıcaklığın 46 dereceye kadar çıkması şehrin mimarisini etkilemiş, düz damlı evleriyle farklı bir görüntü oluşmasını sağlamıştır.
17 adet ilçesi bulunan şehrin merkezi yaklaşık 9.000 yıllık bir geçmişe sahiptir. Tarih boyunca pek çok medeniyetin geçiş bölgesinde bulunması, günümüzde halen hem mimarî yapı hem de insan olarak farklı kültürleri içinde barındıran bir şehir olarak anılmasını sağlamıştır. Şehirde yapılan araştırmalar sonucunda Yontma Taş Devri’nden (Paleolitik) başlayıp Cilalı Taş Devri’ne (Neolitik) kadar uzanan tarihî izlere rastlanmaktadır. Bunun en güçlü kanıtı olarak, Silvan yakınındaki Hassuni Mağara Kenti ve Ergani yakınındaki Hilar Mağaraları gösterilir. Dicle Nehri ve kolları üzerindeki Eğil ve Çermik ilçesindeki Sinag Çayı kabartmaları da bu gerçekliği kanıtlamaktadır. Osmanlı dönemi öncesinde Asurlular, Urartular, Persler, Ermeniler, Romalılar, Bizanslılar, Eyyübiler ya da Moğollar gibi onlarca medeniyete ev sahipliği yapan Diyarbakır, Osmanlı döneminde doğuya sefer yapan orduların hareket üssü ve kışlası olmuştur. Cumhuriyet döneminde ise 2 Eylül 1993’te büyükşehir ünvanını kazanmıştır.
Diyarbakır, çağının en gelişmiş uygarlıkları olan Babil, Ninova ve Efes yok olmuşken beş bin yıldır dimdik ayaktadır. Volkanik Karadağ'ın eteğine kurulmuş olan kent 33 kavmin izlerini taşır. Şehre ilk baktığınızda anıt görünümlü şehri çepeçevre saran surlar dikkat çeker. Surlar, Diyarbakır'ı anlamak için oldukça önemli yapılardır. 5,5 km uzunluğunda 82 burç ve 4 kapıdan oluşmaktadır ve MS 4. yüzyılda yapılmıştır. Bu görüntüsüyle şehir Yukarı Mezopotamya'nın kale şehirlerinin simgesel örneğidir. "Kitabeler manzumesi" olarak da adlandırılan Diyarbakır surları, emeğe biçilen değerin de göstergesidir. Kitabelerde, surları yapan ustalar ve dönemin padişahının adı geçer. Abbasi, Eyyübi, Selçuklu, Osmanlı, Artuklu, Roma ve Bizans kitabeleri sur burçlarını oluşturur. Tüm bu kavimlerin izlerini surlarda görmek mümkündür.
Diyarbakır surlarının her yöne açılan dört kapısı mevcuttur. Mardin Kapı; güneye ve doğuya açılan kapıdır. Dışardan gelen konukların ihtiyaç gidermeleri için düşünülmüş olan bu kapı, bütün doğu ile bağ kurar. Urfa Kapı ise Osmanlı'nın gücünü gösteren bir yapı olmuştur. Bugün trafiğe açık olan kapı, ordular sefere giderken açılır, seferden döndükten sonra bir sonraki sefere kadar tekrar örülürmüş. Su Kapısı; şehrin Dicle Vadisi'ndeki bahçelere açılan kapısıdır. Bu bahçeler Dicle'nin debisinin azalmasıyla şehir ve nehir arasında oluşan 100 metrelik alanda oluşturulan Hevsel Bahçeleri'dir. Bir zamanlar, kentin tüm meyve ve sebze ihtiyacını karşılamaktaymış. Son kapı olan Harput Kapı ise günümüzde güzel sanatlar galerisi olarak kullanılmaktadır.