Acıların Şehri, Khmerlerin Başkenti: Phnom Penh

Bu şehir Kamboçya'nın başkentidir. Mekong Nehri kıyısında yer alır, Kamboçya’nın Fransa tarafından sömürgeleştirilmesinden itibaren Kamboçya’nın başkenti konumunda olup, en büyük şehridir. 1920'li yıllarda Hindiçini’de Fransızlar tarafından inşa edilen en güzel şehirlerden biri olarak kabul edilir. Phnom Penh zamanla gelişerek, ülkenin ekonomik, kültürel, siyasi, diplomatik ve sınai merkezi haline gelmiştir. Siem Reap ve Siyanukvil ile birlikte Kamboçya’nın önemli turistik yerlerinden biridir.

Kamboçya gezimizin Angkor Wat’tan sonraki ikinci durağıydı. Bu şehirde bir zamanlar Kamboçya’da vahşet ve katliamlar sergileyen Pol Pot liderliğindeki Kızıl Khmerler’in etkisini hissetmek mümkün.

Kızıl Khmerler ülkeyi 1975-1979 tarihleri arasında çok kanlı bir şekilde kontrol etmişler. Tarihsel bilgi verecek olursam; Çin destekli Kızıl Khmerler’in lideri olan Pol Pot'un ideolojisine göre, ülkede sadece köylü sınıfı olmalıydı. Bu amaçla ülkenin tüm aydınlarını, bilim adamlarını, sanatkârlarını, kısacası köylü sınıfını oluşturmayan tüm Kamboçyalıları ağır koşullar altında pirinç tarlalarında çalışmaya zorlamış. Çalışamayanlar ve muhalefet edenler Ortaçağ işkence yöntemleriyle öldürülmüşler. Gözlük ve saatler de dâhil olmak üzere tüm teknolojik aletler yasaklandı. Pol Pot yönetiminde dünyanın en büyük katliamlarından birini yaptılar. Verilere göre 3,3 milyon Kamboçyalıyı öldürdüler (1975-1979). Bu katliamlar Vietnam ülkeyi işgal edinceye kadar sürmüş. Ülke de 1991 yılında seçimler yapılmış ve Kızıl Khmerler 1997'de Pol Pot'un ölümüyle tamamen dağılmışlar.

Gezilecek yerlere, Ölüm Tarlaları ve Tuol Sleng Soykırım Müzesi’nden başladık. Burası Kamboçya'nın başkenti Phnom Penh şehrinde bulunan ve 1975-1979 yılları arasında Kamboçya'da iktidarı elinde bulunduran Kızıl Khmerler tarafından gerçekleştirilen soykırımda insanların öldürülüp gömüldüğü toplu mezarlar ve bu katliamlarla ilgili bilgi ve belgelerin yer aldığı, işkencelerin anlatıldığı kırsal bölge ve müzedir.

Burada Kamboçya’nın trajik ve tüyler ürpertici geçmişi sergilenmekte, öldürülen insanların kafatasları, elbiseleri, kişisel eşyaları ziyaretçilere hüzün vermektedir. Müzeyi ve bölgeyi gezerken, rehberimiz Diktatör Pol Pot’un gözlüklü insanları bile aydın sınıftan diye öldürttüğünü söyleyince yaşadığımız ülkeye şükrettik.

Bir sonraki durağımız Kraliyet Sarayı (Royal Palace) ve Gümüş Pagoda, bu kompleks büyük bir bahçe içerisinde yer alıyor, içerisi oldukça kalabalıktı, yabancı turistler ve yerli ziyaretçiler içi içe girmiş vaziyetteydi,  sarayın her tarafı ziyarete açık değil, kimi yerlerde fotoğraf çekmek de yasaktı. Gümüş Pagoda, şehirdeki en önemli Budizm tapınağı olmakla beraber, aynı zamanda Kamboçya Kralı'nın resmi tapınağı olarak kabul ediliyormuş. Gümüş Pagoda ismini, tapınağın döşemesinde kullanılan 5281 gümüş karodan alıyor, yine burada som altından yapılma, Büyük Buddha heykeli ve Kristal Buddha heykelleri de görülmeye değerdi.

Phnom Penh gezimize Khmer sanat eserlerinin sergilendiği, Ulusal Müze’yi gezerek devam ediyoruz, buradan sonra Rus Pazarı’na (Russian Market) gidiyoruz. Rus Pazarı çeşit çeşit yerel yemek ve meyvelerin bir de taklit aksesuar ve tekstil ürünlerinin satıldığı bir pazar ama orijinal ve ucuz hediyelik eşyalar da bulunabilir. 

Akşamüzeri meşhur Mekong Nehri’nin bir kolu olan Tonle Sap’ta bir nehir turu yaptık, yol boyunca kıyıdan farklı yapılardaki evleri, ev tekneleri ve buralarda yaşayan insanları gördük.

Akşamdan sonra bir Uzakdoğu klasiği olan gece pazarına gittik, gece pazarları adeta panayır gibi, buralarda egzotik yiyecekler, hediyelik eşyalar, ucuz giyecek çeşitlerini bulabilir ve yerel halk ile iç içe olabilirsiniz, otele dönüşü ise tuktuk denilen üç tekerlekli araçlarla yapmak ayrı bir zevkti.

Kamboçya oldukça fakir bir ülke, insanları çok acılar çekmiş ama buna rağmen yüzlerinden tebessümü eksik etmiyorlar, yabancılara karşı çok saygılı ve misafirperverler.