Adatepe'de Mitolojik Bir Efsane: Zeus Altarı

1

Facebook’ta son zamanlarda “sizin renginiz/auranızın rengi/karakteriniz hangisi” tarzı anketler oluyor ya onları eğlenceli buluyorum, çoğu zaman nasılsa bir şekilde kendinize en yakını çıkıyor. Nasıl bir gezginsiniz sorusu da hep sorulur ya da tatilinizi bir şezlongda mı geçirmek istersiniz veya macera dolu bir nehirde rafting yaparak mı diye?? Ben galiba tatildeki moduma göre; yeri geldiğinde tüple dalarak su altında, müze içlerinde ya da müzeleri tamamiyle reddederek sadece açık havada geçirebiliyorum. Bu sene çocuklar ile babaanne ve dedeyi ziyaret etmek için Edremit’in Küçükkuyu ilçesine gittik. Ama mod bu işte, canım hiç mi hiç denize girmek istemedi. Eeee ne yaparsın etrafta nereler var diye araştırırsın tabii…

Küçükkuyu’ya sadece 3,5 km uzaklıkta servi, çam ve zeytin ağaçları ile çevrelenmiş ve kartpostallardan fırlamış gibi duran Adatepe Köyü’nü böyle keşfettik. Deniz seviyesinden 280 metre yükseklikteki köye vardığınızda Kaz Dağları’nın oksijen dolu havası ciğerlerinize doluyor. Köy birbirinden başarılı Adatepe otelleriyle, doğasıyla, Zeus Altarı'yla gerçekten beğenimizi kazanıyor. 

2

Tek kelime ile bayıldım diyebilir miyim? Adatepe Köyü minicik bir köy, öyle ki bir sokağından girip neredeyse diğerinden çıktığınızda tüm köyü keşfetmiş oluyorsunuz. Köye ilk girdiğinizde devasa servi ağaçlarının altındaki kır kahvesi çıkıyor karşınıza. Köy yerlileri ile sohbet edebilmek için mükemmel.

3

Adatepe Köyü; 1989 yılında sit alanı ilan edilip evler aslına göre restore edilmeye başlanmış, bölgede tek korunan köy namını da sadece Adatepe elinde bulunduruyormuş. Köyün tarihi, antik döneme kadar uzanıyor. Öyle ki Romalılar döneminden kaldığı düşünülen buluntular bile var. Bir diğer özelliği de kurulduğu andan itibaren yaşam hep devam ettiği ve yeni yapılan yapılarda hep eski taşlar kullanılmaya devam ettiği için köydeki en eski binanın an az 250 yıllık olduğu söyleniyor. Zaten taşlar da köyün etrafındaki taş ocaklarından elde edilip geleneksel taş işçiliğini devam ettiren ustalar tarafından işlenmekteymiş.

Hilmi Yavuz; ‘Geceleri, gökyüzü müstesna ve ihtişamlı bir görüntüyle laciverdi bir bahçe aydınlığıyla beliriyor. Çocukluğumdan bu yana ilk defa Samanyolunu Adatepe gecelerinde gördüm yeniden, Samanyolunu, Çolpan ve öteki yıldızları’ diye yazmış.

4

Adatepe Köyü’nün nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Rumlar maalesef mübadele sırasında köyden ayrılmışlar. Bugün köy nüfusunun tamamını Türkler oluşturuyor. Köyün sokaklarında yürürken karşımıza Hüseyin Meral zeytinyağlarının yapıldığı küçük bir tesis çıkıyor. Hüseyin Bey’in eşi Asuman Hanım orada aynı zamanda küçük bir kafe de açmış; hem yağ üretimiyle hem de kafe ile ilgileniyor. Bitki çayımızı içerken bize zeytinyağı üretimi ile ilgili değerli bir sürü bilgi aktarıyor. Bu arada zeytinden çıkan ilk yağa “zeytin sütü” denildiğini öğreniyorum. Adatepe zeytinyağları ile ünlü, kendi adını taşıyan zeytinyağı markası ve sabunları da var. Eski taş evlerden bazıları pansiyon haline de getirilmiş; eğer 1-2 geceliğine Kaz Dağları’nın (İda Dağları’nın) temiz havasını alayım derseniz, Adatepe Köyü’nü tavsiye ederim.

5

Bu arada sadece bu köye ait bir efsaneye de değinmeden geçmeyeyim : ) Refika adındaki güzeller güzeli Rum kızıyla ilgili olan, öyle ki bugün Adatepe Zeytinyağları bile onun resmini kullanıyor. Refika aslında Rum kızının takma adıymış ama öylesine cana yakın, öylesine tatlı bir kızmış ki herkes onu çok severmiş. Çok güzel şarkı söyleyip, dans edermiş. Zeytin hasadında insanlar onun şarkılarıyla tarlalarda çalışırlarmış. Fakat Dünya Savaşı sırasında köyün Rum ve Türk nüfusunun arası bozulmuş. Refika her ne kadar her iki taraf tarafından sevilmeye devam ettiyse de sonunda o da mübadeleden etkilenip Yunanistan’a göç etmek zorunda kalmış. O gittikten sonra bile adına bir sürü türkü yazılmış, öyle ki bu gelenek hala köyde devam ediyormuş.

6

Zeus Altarı

Zeus Altarı (Sunağı) Adatepe Köyü’nün denize bakan tarafında yer alıyor. Çok tanrılı eski uygarlıklarda; bütün önemli olaylardan önce ya da sonra sunaklarda veya mabetlerde işlerin iyi gitmesi için adaklar adanır, tanrılara hediyeler sunulurmuş. Bu çok tanrılı dinlerin bilinen en güçlü tanrısı ise tanrıların tanrısı olan Zeus… Zeus Altarı işte adını bu en kudretli tanrıdan almış.

...Ama o Zeus'u da görüyordu çok pınarlı İda'nın en yüksek doruğunda,
görünce de korku kaplıyordu yüreğini...
...Hera dosdoğru yürüdü Gargaros doruğuna,
İda'nın en yüksek tepesiydi bu...

İlyada, HOMEROS

Zeus Altarı’nı yaptığı kazılar sonucu ortaya çıkaran Alman Heinrich Schliemann ve arkeolog Judeich, buranın İlyada Destanı’nda adı geçen Gargaros Tepesi olduğuna kendilerini inandırmış. Gerçi bunu kanıtlayacak herhangi bir veri olmasa da Schliemann’a göre; Hera, uyku tanrısı Hypnos ile birlikte Lekton’dan (Babakale) gelerek Zeus’u burada uyutmuş. Böylece Poseidon’un Truvalılar’a karşı Akhalılar’ın tarafında savaşa müdahale etmesine zemin hazırlamıştır.**

Altarın olduğu tepeye tırmanırken zeytin ağaçlarının yerini yavaş yavaş çam ağaçları alıyor. Efsanelerde Zeus’un karısı Hera’ya burada aşık olduğu söyleniyor. Öyle büyülü bir ortam ki neden olmasın diyorum. Sabahın erken saatleri olduğu için daha ziyarete gelen pek yok. Altara doğru yürürken ağaçların, yerlere dökülmüş çam iğnelerinin kokusunun zevkine varıyoruz. Bu mitolojik dağın adeta her zerresini hissediyoruz.

Zeus Altarı hakikaten öyle bir tepeye hâkim ki tüm Edremit ayaklarınızın altına seriliyor. Halk arasında Zeus Mağarası olarak da bilinen sunağın içinde küçük bir oda büyüklüğünde bir su sarnıcı var. Keyifle fotoğraflıyoruz. 

Dönüş yolunda yavaş yavaş satış tezgâhlarının kurulduğunu görüyoruz. Bu tezgâhlardan birinde ise çok özel biri var. Timuçin henüz 3-4 yaşlarında ama benim çam kozalağı toplamak istediğimi duyunca var gücüyle bana yardım etmek için sağa sola koşturuyor. Bir yandan kozalakları topluyor bir yandan da onunla ayılar, sincaplar bizi takip ediyormuşcasına oyun oynuyoruz.

Adatepe Köyü’ne doğru yollanıyoruz. Ama İlyada Destanı’nda geçen aşağıdaki paragrafı paylaşmadan geçmek istemiyorum.

Homeros İda’yı şöyle anlatır:
“(Zeus) koştu arabaya iki atını,
uçup giden, tunç ayaklı, altın yeleli.
Altınlar kuşandı kendisi de,
Aldı işlenmiş altın kamçısının,
Bindi arabaya, şaklattı sürdü,
Toprakla yıldızlı gök arasında
Uçtu atlar seve seve.
Vardılar hayvanların anası, kaynağı bol İda’ya,
Gargaron’daydı Zeus’un tapınağı, kokulu sunağı.
İnsanların, tanrıların babası durdurdu atları.
Çözüp sardı koyu bir dumanla,
Göz kamaştıran çalımıyla oturdu doruğuna,
Troia’yı, Akhaların gemilerini süzdü.”

**Zeus Altarı girişte bulunan tabelada verilen bilgi.
 
Yazı ve fotoğraflar: Banu Demir
Banuyollarda.wordpress.com     
Banuyollarda.twitter.comInstagram: Banuyollarda

BANU DEMİR

Yazar Hakkında

BANU DEMİR

İstanbul Üniversitesi Radyo-TV bölümü ve Marmara Üniversitesi Contemporary Business Management’tan (gece bölümü) mezun olduktan sonra İngiltere Nescot College’da okudum.