Beni benden alan manzara...
Cennet ülkemin cennet köşelerinden biri...
Ayvalık’a gidilir de Şeytan Tepesi'ne gidilmez mi? Şeytanın adıyla anılan bu tepeyi anlatmak az gelir. Ağustos ayında, gün batımına yakın tepeye çıktığımda, müthiş bir kalabalıkla karşılaştım. Adeta izdiham vardı. Kapı girişinde bulunan “Şeytan Sofrası” tabelası önünde anı belgelemek için insanlar sırada. Evet, ben de o insanlardan birisiydim! Karşınıza çıkan manzara sizi büyülüyor. Eşsiz güzelliğine ateş bulaşmış. Mavi-yeşilin arasına yakışan karanın yerleştiği yer. Gün batımı heyecanlı coşkulu ve buna dahil olan kalabalık. İnsanın ağzı açık kalıyor. Mitolojik hikâyeleri de bir ayrı güzel. Harika demek yetmez. Kalabalığın içinde insanlar gün batımını izleyecek en güzel masayı seçme derdinde. Yer bulmak zor. Türk kahvemi aldım ve doğanın muhteşem değişimine tanık olacağım dakikalara hazırlandım. Gün batımında oluşan manzara efsanelere konu olmuş.
Şeytan Sofrası’nda sunulan en güzel şey: Manzara.
Uzaydan dünyayı izliyordum sanki.
Gün batımı anında muhteşem bir manzara ortaya çıkarıyor. Fondaki adalar kenar çizgileriyle ve görüntüleri ile müthiş. Adacıklar, deniz ayaklarınızın altında. Güneş büyüleyici kızıllığıyla gerçek üstü görsel bir şölene davet ediyor. Deniz ve güneşin bu buluşmasına şahitlik ederken açık hava toplantısı alanına dönmüş kalabalık ve fotoğraf çekebilme sancısı çekenlerin koşturmacasını da izleyebilirsiniz. Denizin renginin maviden koyuya doğru uyum içinde ilerlediği, manzaraya bakmaktan başka aklıma hiçbir şeyin gelmediği yerdi. Tepeye çıkmadan önce adını nereden aldığı ile ilgili miti yolda anlatmışlardı aslında. “Şeytanın ayak izi varmış.”
Rivayete göre “cennetten kovulan şeytan, yeryüzünde bir cennet ararken burayı bulur ve bastığı yerde ayak izi kalır.” Sönmüş bir volkandan meydana gelen lav birikintisiyle oluşmuş tepe sofra şeklinde şeytanın ayak izinin olduğu kafes içinde küçük çukur gibi bir yer var. Şeytanın ayak izi olduğu iddia edilen çukur demir kafeslerle çevrilmiş ve korumaya alınmış. Ayak izinin etrafında bulunan demirlerden tutun da tuvaletin yanında ki ağaca kadar her bir tarafa çaput, kurdele, kâğıt ve naylon parçacıkları bağlanmış olan manzara ve dilek mekânı içindeydim.
Kurdele bulamayanlar hediyelik eşya satılan mekândan kurdeleyi ücret karşılığı temin ediyorlar. Şeytanın ayak izi iddia edilen oyulmuş kayada ise yüklüce miktarda para birikmiş durumdaydı. İnsanların kırmızı kurdeleler bağlayıp bozuk para atmaları akıllara zarar! Şeytandan ne istersiniz? İçerisinde bozuk para atıp dilek dileyenleri gördüm. Herkesin dilek havuzu gibi para attığı bu çukurdan umdukları ne? Manzarası güzel ama böyle sahtekârlıklara inanmak neyin kafası? Açıkçası neyden neyi diliyoruz ve ne için para atıyoruz?
Manzaraya öyle dalmıştım ki ayak izine çok kısa süre baktım. Tepede rüzgâr estikçe esiyor. Herkesin yüzünü okşuyor. Saçlarını karıştırıyor. Rüzgâr size sormadan şapkaları alıp fırlatıyor aşağılara. Rüzgârın, ruhu okşayan ve huzur veren esintisi eşliğinde, gün batımını izlemek eşsiz bir zevk. Bir an düşündüm. Kim ya da kimler keşfetti burayı? Ziyaret şeytanın tam olarak kendisine gibi görünse de o alkışla, herkes kalabalık bir güruhla güneşin batışını izliyor. Herkes fotoğraf çekiyor, herkes en güzel kareyi yakalama derdinde. Şeytan Tepesinde, Tanrı’ya, biten güne, güneşi batırıp alkışlayarak bizde farklı duyguları uyandıran, böyle güzel bir atmosferin oluşmasına katkıda bulunan herkese teşekkürler. Keşfedilmesi bile mucize...
Rehber eşliğinde gezdim. Hiç keşfedilmemiş halini merak ettim. Engin bir deniz ve yeşilin farklı tonları karşımdaydı tüm ihtişamıyla. Farklı ve bir o kadar müthiş bir manzara her şeyiyle. Fakat insanların yoğunluğundan tam anlamıyla tadını çıkaramadım.
Hafta içi olmasına rağmen oldukça kalabalıktı. Işıklandırılmış kafeler restoranlarsa batan güneşe rağmen hayat devam ediyor dercesine cıvıl cıvıldı. Güneş battığında ilk defa batıyormuş gibi alkışlanan, şeytanın ayak izine para atılıp dilek dilenen yerde manzara mükemmel, mutlaka gezilesi gereken bir yer. İnsanın tepeden “Şeytan, bırak bu ayakları!” diye bağırası geliyor. Kendi bedenimi terk edip güneşe doğru uçtuğum yerde, irili ufaklı adalar, koylar, ormanlar, bulutlar vardı. “ İyi ki buraya kadar gelmişim" duygusunu yaşattı.
Müthiş, hayranlık uyandıran gidilesi, görülmeden geçilmemesi gereken bir yerdeki dakikalarda bitti. Aşağılarda yaşama dönmek zorundaydım. Hayaller, gerçekler. Manzarasına hayran kaldığım yerde, yüzyıllarca yaşayacak bu efsane. Dünya durdukça duracak güzelliğe yine yeni yeniden kavuşmak ümidiyle sevgiler…