Mitolojik bir öyküye göre 100 kollu tanrı Enkelados (Enceladus) Ayvalık civarında adacıklar ve yarım adalar oluşturmuş ve o günden bugüne kim Ayvalık’ı kim ziyaret etse, Ayvalık’a tutkuyla bağlanmış. Biz şimdi bu tutkunun peşinden yöreyi gezeceğiz…
İnsan, Ayvalık’ın ara sokaklarında dolaşmaya başlayınca, o yörenin en büyük güzelliğinin güzel evleri olduğunu çok geçmeden anlıyor. Sokakları dolaşırken devamlı bu güzelim evleri görmek için tabiri caizse gözünüz havada geziyorsunuz diyebilirim. Denilenlere göre zamanında, Ayvalık elverişli koylarından dolayı devamlı korsan saldırılarına uğrayan bir yermiş ve bu nedenle sokaktaki evler birbirine bitişik yapılmış. Sırf korsanlardan korunmak için. Burada sokaklar işte bu yüzden normalden biraz dar.
Yüzyıllar öncesi korsanlar Taksiyarhis Kilisesi’ne saldırmış ve oradaki rahipleri vahşice katletmişler. Daha sonra ölen rahiplerin kanları toprakla karıştırılıp bir ikona yapılmış. Bu ikona Başmelek Taksiyarhis’i tasvir ediyormuş. Hala bu ikonanın mucizelerine inanılıyor. Diyorlar ki o ikonanın altına geceden metal ayakkabılar bırakıldığında sabah gelinip bakılırsa kullanılmış oldukları fark edilirmiş. Taksiyarhis’in ikonası o kadar meşhur ki Ortodoks dünyasında ismi Ayvalık’taki bu kiliseye verilmiş. Bu kiliseyi dolaştığınız zaman bir kilisede değil de bir sanat eserinin içinde olduğunuzu düşünüyorsunuz. Duvardaki aziz portrelerinin balık derisine işlendiğini duyunca şaşkınlığınız biraz daha artıyor. Her an tepenize inip yıkılacağını düşündüğünüz kilise hala inatla ayakta.
1924’te savaş sonucu Yunanistan’a giden bölge halkının yerine Girit’ten, Midilli’den ve Makedonya’dan gelen Türkler yerleşmiş. 1924’te kesintiye uğrayan yaşamın aynı kalitede devam etmesinin nedeni de bu olsa gerek.
Sıra geldi Alibey Adası’na (Cunda) gitmeye. Ayvalık-Cunda arası, 10-15 dakika mesafede. Buraya bir deniz motoru veya tekneyle gidebileceğimi düşünüyordum ama yanılmışım. Adayı Ayvalık’a bağlayan bir köprüden geçebiliyorsunuz. Aslında burası sıradan bir köprü değil, Türkiye'nin ilk Boğaz köprüsü ve yöre halkı da buraya “Gönül Köprüsü” adını vermiş.
Alibey Adası’ndaki evlerin en önemli özelliği; taşlarının sarımsak taşı olması. Bunlara alev taşı da deniliyor çünkü bunlar kurumuş lav akıntıları. Adanın yerel halkını görebileceğiniz iki yer var; biri Taş Kahve, diğeri ise Alibey Adası’nda haftada bir kurulan meyve ve sebze pazarı. Sahildeki Taş Kahve’yi mutlaka ziyaret etmenizi öneririm. Bu binanın yaşının 200 seneden fazla olduğunu söylüyorlar.
Sahile gelmişken yol boyunca sıralanmış balık restoranlarında mutlaka yemek yemeniz gerek. Yörenin tüm meşhur Ege otlarını, papalina gibi buraya has lezzetleri ve tabi ki rakı-balık-Ayvalık deyişinde olduğu gibi o güzel balıkları burada yiyebilirsiniz. Yemeğinizi güzel bir tatlıyla sonlandırmak isterseniz adres belli; Cunda’da Sakin’in Lokması buranın sembollerinden diyebiliriz.
Cunda’da mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri de Aşıklar Tepesi’dir. Mutlaka buraya çıkmalısınız. Günbatımında Cunda’yı bir de buradan izlemek her turist için artık olmazsa olmazlar listesinde. Eğer dalış yapmaya da merakınız varsa Ayvalık size çok güzel masmavi denizaltı seçenekleri sunuyor.
Ayvalık’ın en ilginç yerlerinden biri olan Şeytan Sofrası, eski bir lav birikintisi ve yuvarlak sofra şeklinde olduğu için böyle isimlendirilmiş. Yine aynı yerde demir parmaklıkların içinde şeytana ait olduğu söylenilen bir ayak izi var. Efsaneye göre şeytan, Tanrı’dan kaçarken erimiş kayaya basmış. O sırada toprak gürlemiş, yer yarılmış ve körfezdeki tüm adalar da bu şekilde oluşmuş. Rivayete göre şeytanın bir ayak izi burada, diğeri ise Midilli Adası’ndaymış.
Sıra geldi Assos'a. Aristo'nun felsefe okulu kurduğu Assos'ta gezilip görülecek çok tarihi mekan var. Behramkale Köyü'ndeki HüdavendigarCamii, Tuzla Çayı üzerinde kurulmuş 600 yıllık Hüdavendigar Köprüsü, Assos Antik Kenti'nde bulunan surlar, Akropol, Nekrapol, Athena Tapınağı, Amfitiyatro, Gymnasium, Hamam ve Agora, Babakale yolu üzerindeki Apollon Smintheion Tapınağı bunların başlıcalarıdır.
Tarihi eşsiz Assos'ta takdir edersiniz ki doğa da bir başka güzeldir.
Önce otel seçimi yapmak gerekiyordu. Evet Assos'ta çok güzel butik oteller var ama biz tercihimizi Assos Park Otel’den yana yaptık. İyi ki de bu oteli seçmişiz. Özellikle çocuklu aileler için iyi bir tercih olur. Öncelikle büyük bir yeşil alanı var. Otel taş bir binada. Zeytin ağaçları içinde minderleri sermişler yerlere. Çocuklar için park var. Sanırım birçok kişi benimle aynı görüşteydi ki, gelen ailelerin büyük çoğunluğu çocukluydu.
Gelelim denizine... Ben normalde soğuk suya giremem. Daha önce Ayvalık’ta gittiğimiz tatilde havuzda yüzmeyi tercih etmiştim bu yüzden. Ama o kadar güzeldi ki hiç zorlanmadan suya girdim. Hatta başkalarının su soğukmuş dediklerinde bile ben hızlıca daldım. Resmen sudan çıkmak istemedim. Şansımıza dalga da yoktu. Bayıldım diyebilirim. Bir de köylü kadınların sattıkları elbiseler, saç bantları ve kekikleri plajda alabilirsiniz.
Assos... Bence gidilmeli, görülmeli!