Avusturya'nın en büyüğü ve başkenti olan Viyana’da sanatın her çeşidini, Avrupa tarihinin derinliklerini ve Avrupa kültürünün daha pek çok detayını görmek mümkün. Her ne kadar yağmurlu bir haftaya denk gelse de Viyana’da dolu dolu 6 gün geçirme fırsatı buldum. "Müziğin Şehri" ve bunun yanı sıra "Hayaller Şehri" olarak da bilinen, Avusturya'nın başkenti Viyana’dayım : )
Dünyanın en yaşanılabilecek şehirleri listesinde bana göre ilk beşte yer alması gereken bir şehir Viyana.
Viyana’daki Türk nüfus ise hiç de azımsanacak gibi değil. Hemen her sokakta Türkçe konuşmalar duymak mümkün. Bazı bölgelerinde ise neredeyse sadece Türkler var.
İstanbul-Viyana arası uçuş süresi yaklaşık 2 saat. Viyana Uluslararası Havaalanı Schwechat kasabasında yer alıyor. İlk olarak havaalanından Naschmarkt civarındaki otelime tren ve metro macerasından sonra kolayca vardım. Viyana’da ulaşım oldukça düzenli ve gelişmiş.
Otele vardığımda hava kararmaya başladığı için bulunduğum çevrede kısa bir gezintiye çıkabildim sadece. Aslında tramvaylar ile akşam saatlerinde de kolaylıkla seyahat edebiliyorsunuz. Ama ben ilk geceden kendimi çok yormak istemedim. Toplu taşıma için daha önceden internetten bilet alabiliyorsunuz. Binerken her ne kadar bir bilet falan göstermeseniz de kontrollere denk gelirseniz ciddi bir ceza yiyebilirsiniz. Bu nedenle herkes kontrol olsun ya da olmasın biletini alıyor. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, ben bu toplu taşıma internet bileti işinden bihaberdim. Yapı Kredi Platinum Bankacılık müşterisi olduğum için daha önceki tecrübeme dayanarak Yapı Kredi Platinum Bankacılık Ayrıcalıklar Dünyası’nı aradım. Bu linkten ulaşabilirsiniz bilgilerine: http://www.yapikredi.com.tr/platinum-bankacilik/platinum-bankacilik-sinirsiz-ayricaliklar-dunyasi.aspx. Bana Viyana’yla ilgili bir çok bilgi verip, hatta otel ayarlamam için de yardımcı oldular. Bu toplu taşıma bileti işini de onlardan öğrendim. Böylece geç saatte bilet satan yer arama derdinden de kurtulmuş oldum. Bence yola çıkmadan 444 0 446’yı bir arayın : )
Viyana kahveyle dolu dedim ya, Viyana’ya gidip de kahve içmeden dönmemem gerektiğini öğrendiğim için ilk gün Cafe Hawelka’da kahve molası verdim. Viyana’nın meşhur kahvesi Melange’ı (melanj okunuyor) denemenizi tavsiye ederim. Hawelka’dan çıktıktan sonra meydanda biraz dolaşmak istedim ama akşam 18.00′den sonra açık dükkân bulabilmek neredeyse imkânsızdı. Ama açlığımı da gidermem gerektiği için açık bir restorana girdim. Viyana denilince akla ilk gelen yiyeceklerden biri olan dana şnitzel yedim. Porsiyonların çok büyük olduğunu söylemeliyim. Yemek sonrası ilk günün verdiği yorgunlukla artık otelime dönmem gerekiyordu.
Bir sonraki gün gezime Museums Quartier ile başladım. Eski ve yeni sanat müzelerinin oluşturduğu binalar topluluğu ve hemen karşısındaki Maria Theresian Meydanı'nda birbirinin aynısı iki müze bulunuyor. Kunsthistorisches Museum (Sanat Tarihi Müzesi), diğeri Naturhistorisches Museum (Doğa Tarihi Müzesi). Bir diğer önemli müze ise 65 binden fazla tablonun olduğu Albertina Müzesi. Her üç müzeye de U2 ve U3 metro hatlarının Museumsquartier veya Volkstheater duraklarından, bunların dışında çeşitli otobüs ve tramvaylarla da ulaşılabilir. Bunların haricinde Technisches Museum, Heeresgeschichtliches Museum, Sigmund Freud Müzesi, Uhren Museum, Tramvay Müzesi, Schmetterlinghaus, Welt Museum, Matematik Müzesi, Mozarthau, House of Music başta olmak üzere pek çok müzeyi de ziyaret edebilirsiniz. Müzelerin yerlerini ben Google Maps üzerinden kolayca buldum.
Viyana, Avrupa tarihinin önemli noktalarından olduğu için dolayısıyla burada pek çok sarayın inşa edildiğini görebilirsiniz. Hofburg Sarayı ise en tanınmış imparatorluk sarayları arasında. Günümüzde bu saray Avusturya başbakanının konutu olarak hizmet veriyor. Viyana'daki bir başka devasa saray ise Schönbrunn İmparatorluk Sarayı. Sarayın bahçesinde kilometrekarelerce alan içerisinde Avrupa'nın en eski hayvanat bahçesi, bitkilerle oluşturulmuş bir labirent, onlarca ufak çiçek bahçesi, havuzlar bulunuyor. Bahçesindeki havuza yansıyan berrak görüntüsüyle zihnimizde yer edinen Belvedere Sarayı ise bu görüntü izlemek ve görüntüyle aynı karede yer almak için dahi ziyaret edilebilir.
Kenti gezmenin bir diğer kolay yolu ise 2 ya da 3 günlük Hop On Hop Off otobüslere bilet almak. Çünkü bu otobüsler ile istediğiniz yerde inip istediğiniz yerde biniyor ve şehrin tüm turistik noktalarını atlamadan gezebiliyorsunuz. Eğer ilk durağına gidecekseniz Opera Binası’nın yanı başında olduğunu şimdiden söyleyeyim.
Viyana’nın asıl tarihi şehir merkezi Stephenplatz bölgesi ve çevresi. Öncelikle şehrin kalbindeki Stephansdom Katedrali’ni ziyaret edebilirsiniz. Katedralin en dikkat çekici noktası ise 21 tonluk çanı. Çanın özelliği ise Viyana kuşatması sonrasında Osmanlı İmparatorluğu'ndan kalan silahların ve topların eritilmesiyle üretilmiş olması. Katedralin hem içi hem dışı oldukça heybetli. İçeri girmek ücretsiz. Bu arada eğer merakınız varsa Viyana’nın gezip görülebilecek diğer kiliseleri Votivkirche, Kirche am Steinhof, Maria Vom Siege Kilisesi ve St. Peter Kilisesi.
Katedral ziyareti sonrası meydandan faytonlara binerek nostaljik bir gezinti yapabilirsiniz.
Viyana'nın, dış görüntüsüyle dikkat çeken iki sıra dışı binası var. Bunlardan ilki, Hundertwasserhaus. Rengârenk görüntüsüyle farklı bir dokuyla inşa edilmiş bu binada 52 daire ve 4 dükkan bulunuyor. Zamanın mimarı Joseph Krawina tarafından inşa edilmiş. Görüntüsüyle insanda göz yanıltması oluştursa da kendimi binaya bakmaktan alamadım.
Şehirde gördüğüm park ve bahçeler bizim bildiğimiz bahçe anlayışından biraz daha uzakta. Bizde parklar genelde içerisinde salıncakların, ufak yeşil alanın olduğu mekânlar olarak bilinirken, burada ise daha fazla yeşil alan, küçük göletler, koşu alanları, çeşmeler gibi unsurlar da işin içine giriyor.
Viyana'daki en dikkat çekici parkların başında ise Türkenschanzpark geliyor. "Türklerin şansını kaybettiği yer" gibi bir anlamı vardı. Bu park için aslında Osmanlı'nın Viyana sınırlarında ulaşabildiği son nokta diyebiliriz. Viyana'nın en büyük parklarından biri de, "şehir parkı" anlamına gelen Stadtpark. Park alabildiğine büyük bir alanda yer alıyor ve insanın içinde koşma isteği uyandırıyor.
Viyana’nın birkaç günle sınırlandırılabilecek bir şehir olmadığını gezdikçe anlayabiliyorsunuz. Her ne kadar gitmeden önce kendinize gezi notları çıkartıp görülecek yer sıralaması da yapsanız gezdikçe hayran kaldığınız ve gezmeye doyamadığınız bir şehir haline dönüyor sizin için.
Viyana alışveriş bakımından biraz pahalı bir şehir bana göre. Viyana'nın en büyük alışveriş merkezi Tuna'nın karşı tarafına kurulmuş Donauzentrum’dur. Ayrıca Pazar severler için tavsiye edebileceğim Viyana’nın en bilinen pazarı Naschmarkt görmenizde de fayda var. Bunun haricinde de görebileceğiniz çeşitli köy pazarlarıyla da karşılaşabilirsiniz.
Son olarak eğer Viyana'yı bahar aylarında ziyaret etmeyi düşünüyorsanız, en az bir yağmurluk ve şemsiyeyi yanınızda hazır bulundurmanızı tavsiye ederim. Viyana'da bulunacağınız süre boyunca havanın açık ve güneşli olduğuna da aldanmayın. Her an yağmur bastırabilir. Benim gibi yağmurda kalmayın, hazırlıklı olun : )