"Alıp başımı gitmek… Atsız arabasız. Alıp başımı düşlerin çıkmazından, karışmak taşa toprağa..." - Rıfat Ilgaz
Bazen yolculuklar planlanır ama seyahat başka yerlere düşer. İşte böyle bir yolculuktu Ayvalık. Melis ile Yunanistan'a kafa dinleyip, keşfedeceğimiz bir seyahat planı yapmıştık. Rezervasyonumuz ve seyahat planımız hazırdı ama şartlar bu gezimize olanak vermedi ve planımızı değiştirip Türkiye'de alternatif yerleri araştırdık. "Emekliler mekânı" olarak bilinen Ayvalık bizim odak noktamızdaydı. İkimiz de gitmemiştik ama sürekli duyuyorduk.
İlk gün kahvaltıda merkezdeki Börekçi Mustafa'nın böreklerini tadarak başladım Ayvalık'taki lezzet turuma. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen tıklım tıklımdı ve herkesi güler yüzüyle selamlayan ustanın etraftakilerle hoş sohbetiyle böreği beklemeye koyuldum. Servis biraz yavaştı ama gelen böreğin lezzeti servisin yavaşlığını hemen unutturdu. Bu zamana kadar yediğim en leziz böreklerden birisiydi.
Börek sefasından sonra Ayvalık Gücü 2'de denize nazır çayımı yudumlayıp otelin açılmasını bekledim. Otel check-in’lerinin 14.00'te yapıldığı yazılmasına rağmen ben erken gitmiştim. Oda hazır değildi ve henüz odadakiler çıkmamıştı. Odanın konforunu aratmayan lobi koltuklarına kuruldum. O kadar rahattı ki orada uyuyabilirdim. Çok kısa sürede oda ayarlandı. Biraz dinlendikten sonra otogara geçtim.
Otogarda ilginç bir olay yaşadım. Tatil şapkası olan 40-45 yaşlarında bir kadın yanımda oturuyordu ve bana şu zamana kadarki duyduğum en ilginç soruyu sordu:
"Kendini veliaht olarak tanıtan birisiyle tanıştınız mı hiç?"
Sorunun ilginçliği, soran kişiyi incelememe neden oldu. Gayet ciddiydi ve cevap bekliyordu.
"Hayır, tanışmadım, siz tanıştınız mı?" diye sordum.
Bir gerçeği gizler gibi gözlerini düşürdü ve "Hayır ben de tanışmadım" dedi. Muhabbetimiz benim fotoğraf makinama kaymıştı.
"Bu makinayı sen mi aldın?"
Şaşkınlığım gittikçe artıyordu. Evet cevabımdan sonra kaç paraya aldığıma geldi. Sonra nerede yaşadığım ve kendinin nerede yaşayıp nereye taşındığıyla ilgili konuşmalarla devam ettik. Konuşma vardı ama konuşulan belirli bir konu yoktu. Neden konuştuğumuz ve neden o soruların sorulduğuna dair bir açıklama yoktu. Sadece konuşma vardı. Özge Hanım'a selamlar.
Melis geldiğinde otele girişini yaptık ve yemek yemek için öneri üzerine Kanelo Çalık'ta Ayvalık Tostu yemeğe gittik. Öyle ahım şahım bir lezzet değildi. Hatta idare ederdi. Tavsiye ediyor muyum? Hayır, bence burada Ayvalık Tostu yemeyin. Denize sıfır oturma alanlarını kullanabilirsiniz ama tost için ideal bir yer değildi.
Yemekten sonra akşam şeytan sofrasına gitmek için meydanda, yat tur firmalarının orada sarımsaklı kooperatif araçlarını beklemeye koyulduk. Aldığımız bilgiler otobüsün belirli zamanda meydandaki duraktan kaldırıp şeytan sofrasına götürdüğü, gün batımından sonra tekrar merkeze bıraktığıydı. Otobüsü beklerken Sarımsaklı'ya giden otobüs bize Sarımsaklı'dan gitmek daha kolay olur dedi. Biz de inandık, gittik. Siz gitmeyin. Hem yolu uzatıyorsunuz hem de daha fazla para ödüyorsunuz. Bir de otobüs sizi nereden aldıysa oraya geri bırakıyor. Şeytan sofrasına Sarımsaklıdan geçtik. Dönüşte diğer otobüse geçip Ayvalık'a gitmek için çok dil döktük.
Eğer Ayvalık'a yolunuz düşerse mutlaka gitmeniz gereken yerlerden birisidir: Şeytan Sofrası. Tepeye çıkıyorsunuz ve gözünüzün alabildiğine yeşil-mavi her yer. Güneş, Yunan adalarında yavaşça kaybolurken gökyüzü pastel renklerle boyanıyor. Kayalıkların üstüne çıkıp bu renklerin içinize dolduğunu hissedebilirsiniz.
Güneşi diğer ülkeleri aydınlatmaya uğurladıktan sonra dilek kurdelelerimizi bağladık ve hızlı bir şekilde otobüsümüze gittik. Sonradan fark ettik ki Şeytan Sofrası'nda Şeytan'ın ayak izi varmış. O kadar elzem değil ama gittiğinizde şeytanı ziyaret edip bıraktığı izi görebilirsiniz.
İlk günün yorgunluğuyla otelimize geri döndük ve hazırlanıp otelin restoranına indik. Masaları denizin üstüne kurdukları için manzara inanılmazdı. Boş yer bulmak neredeyse imkânsızdı. Boş yer bulduğumuz için kendimizi şanslı hissettik. Şeyda Hanım rehberliğinde siparişimizi vermek için mezelerin orada bulduk kendimizi. Bütün mezeler harika görünüyordu. Kararsızlığımızı gören Şeyda Hanım ahtapot, levrek ve karides mezelerini ikram etti. Biz de saganaki, sıcak ot, ahtatop ızgara sipariş verdik.
Levrek salata ile karides salata (Şeyda Hanım'ın ikramları)
Servisi çok hızlıydı. Önce Şeyda Hanım'ın ikramları gelmeye başladı. Hangi mezeye ekmek bandırsak peşinden "mmmmmm" sesi kendiliğinden çıkıyordu. Mezeler başarılıydı. Leziz ve kıvamındaydı. Hemen arkasından yöresel zeytinler, saganaki ve sıcak ot geldi. Kebap kültürünü seven birisi olarak yeşilliklere karşı ön yargım vardı fakat hiç düşündüğüm gibi olmadı. İlk defa tattığım sıcak ota ba-yıl-dım! Deniz börülcesi olduğunu öğrendiğim otları önce haşlayıp tavada ısıtıyorlar, üzerine yoğurtlu sarmısaklı sosyal dökerek eşsiz tadı yakalıyorlar. Bize de afiyetle yemesi düşüyor.
Saganaki <3
Saganaki de ilk defa denediğim ve âşık olduğum bir diğer tat oldu. Otlu peyniri pizza gibi pişirip servis ediyorlar ve erimiş olmasına rağmen bir arada duran o peynirin tadı damağınıza bayram havası yaşatıyor.
Ahtapot Izgara
Gecenin ilerleyen saatlerinde, Cunda adasının silik ışıkları, dalgalar ve arka fonda çalan yunan müzikleri eşliğinde inanılmaz tatları aralıksız götürmeye devam ediyorduk. Gecenin şahanesi ahtapot ızgara oldu. Tadı balık ve tavuk etini andıran ahtapot da artık midemizdeki yerini almıştı.
Gecenin karanlığı iyice çöktüğünde, bizler de yavaşça odamıza çekildik.
Yeni güne Sızmahan'ın açık büfe kahvaltısıyla başladık. Booking.com gibi sitelerde belki de Sızmahan için tek olumsuz yorum açık büfe kahvaltısının yetersiz olduğu yönündeydi. İçecek olarak meyve suyu, kahve, çay, süt ve soğuk su seçenekleri vardı. Peynir olarak harika lor peynirin yanı sıra birçok yöresel (kesinlikle lezzetli) peynirler, zeytinyağı ve çeşitli baharatlarla süslenmiş domates, salatalık, zeytin çeşitleri ve tatlı olarak bal, tahin, vb. birçok çeşit vardı. Masanıza oturduğunuzda güler yüzlü çalışanları yumurtanızı nasıl alacağınızı soruyor ve lezzetli yumurtanızı sigara böreği ile eş zamanlı getirerek kahvaltınızın lezzetini katlıyordu. Kahvaltı bizce yeterliydi. Kesinlikle doyurucu ve lezzetliydi.
Bu günümüzü yüzmeye ayırmıştık. Merkezden Sarımsaklı otobüslerine binip Sarımsaklı Plajı'na gittik. İlk izlenim olarak çok kalabalıktı. Her yerde insan vardı. Denizin suyu serin ve boyunuzu hemen geçmeyen tarzdaydı fakat temizlik konusunda sıkıntı yaşadık. Gittiğimizde gördüğümüz ilk şezlongu 20 TL'ye (iki şezlong ve şemsiye) kiraladık. Akşama kadar güzdük :) Motorlarla yaklaşıp kavun içinde dondurma satıyorlardı. Niyetlendik almaya ama yakalayamadık.
Kavun İçi Dondurma
Akşama doğru artık güneş etkisini yitirmişti. Biz de merkeze gidip otobüsten indiğimizde, soğuk kocaman kavun içine damla sakızlı dondurma koyarak ikram eden bir büfe gördük. İçimizde kavun içi dondurma kaldığı için siparişlerimizi verdik ve beklemeye başladık. Etrafı incelerken tesadüfen Tostçular Çarşı'sının önünde olduğunu fark ettik. Kavunlarımızı ve dondurmayı afiyetle yedikten sonra Tostçular Çarşısı'nda Mesut'ta Ayvalık Tostu yedik. Kanelo Çalık'a göre çok daha lezzetliydi, fiyatı da uygundu. Bence tostu kesinlikle Tostçular Çarşısı'nda yemelisiniz.
Karnımız doydu, gözümüz yollarda... Otele gidip hazırlanana kadar hava kararmıştı. Merkezde her yarım saatte bir kalkan feribotla Cunda adasına gittik. Gittiğimizde saat 21.30 civarıydı. Çok fazla insan vardı. Çok küçük bir alana bir sürü rakı-balık sofrası sıralanmıştı. İnanılmaz bir şekilde her yer dolduydu. Biraz dolanıp oturmak için yer aradık, yok, bulamadık! Aklımızda rakı-balık tarzı vardı. Fakat çoğu yer mutfağını kapatmıştı. Biraz ilerlediğimizde hoş yunan müziklerinin cazibesine kapılıp Koboroz'a daldık. Baktık mezeler falan güzel duruyor, siparişi verip siparişlerin gelmesini bekledik. O sırada Melis tripadviser'dan mekân hakkında yorumlara bakıyordu. Birden yüzünün şekli değişti. Yorumları bana gösterdiğinde aynı tepki benim de yüzümde oluştu: "Olmasa da olur!", "Lezzetli bir meze düşünüyorum ama bulamadım, çok kötüydü!", "Terrible!" şeklinde yorumlar vardı. Mekân sahibine acil telefon geldiğini ve gitmemiz gerektiğini söyleyip kaçar adım uzaklaştık.
Kalamar çok yağlıydı. Güzel değildi.
Papalinalar lezzetli değildi hiç.
Gece geç saat olduğu için de teknenin birinde kalamar ızgara ve papalina yiyip 55 TL para ödedik. Hiç lezzetli olmayan kalamarlar ile sıradan balık gibi tadan papalina'ya ödediğimiz para bence fazlaydı.
Ayna Yeme İçme Oturma Yeri'nin konseptini çok beğendik. Karadeniz Pastanesi’nden damla sakızlı kurabiye aldık. Biraz Cunda etrafından dolaştık.
Cunda adasının en meşhur yerlerinden birisi olan Taş Kahve'de ancak gece yarısına doğru yer bulup iki tane kahve söyledik. Kahvelerimizi içtikten sonra ise son feribot ile Ayvalık’a, huzur dolu otelimize döndük.
Gece küçük bir kaçamak yapıp, Melis uyurken SızmaHan'ın en güzel yerlerinden birini keşfettim. Cunda adasını ve denizi gören bir terası vardı. Terasta kendi küçük keyif masamı kurdum ve hayallerime peynir-Süryani şarabını katık ettim.
Yeni güne yine enfes kahvaltıyla başladık. Melis kendini çok iyi hissetmediği için bu sabah Ayvalık'ın ara sokaklarını tek başıma keşfe çıktım. Evlerin mimarisi Rum mimarisini andırıyor. Merkezin hareketli ortamından sıyrılıp ara sokaklara daldığınızda evlerin davetsiz misafirleri oluyorsunuz. Sıcak havanın ve huzurlu bir şehrin etkisinden dolayı evlerin kapısında, köylerde sıkça karşılaştığımız, tüller var. Kapılar ve pencereler sonuna kadar açık. İçerideki muhabbetleri, sıcak aile ortamını hissedebiliyorsunuz. Dar sokaklarda ilerlerken pastel renklere boyanmış evleri, eskiden kilise olup şimdiki adı Saatli Camii olan tarihi yapıyı ve müze olarak kullanılan Taksiyarhis Kilisesi'ni bulmanız kaçınılmaz. Sokak aralarında yıllardır karadut suyu yapıp satan amcayı ve tarihi ayakkabı tamirhanesini görmeniz mümkündür. Kaybolurcasına yol aldığım sokaklarda tesadüfen karşılaştığım insanlara ve onların yaşamlarına imrenerek ilerledim. Perşembe günleri bu dar sokaklarda pazar kuruluyor. Yunanistan’dan geldiğini düşündüğümüz insanların satıcılarla Yunanca iletişim kurmaları da Ayvalık’ın ilgimizi çeken bir başka yönüydü.
Şehri keşfe çıktığımda şunu fark ettim; bu şehre arabalar fazlalık. Ne dar sokakları arabalar için ideal ne de yaşam tarzı. Keşke alternatif ulaşım sistemleri olsa buranın.
Küçük keşif gezimden sonra SızmaHan'a döndüm. Melis daha iyiydi. Denize yüzmeye gitmeyi planlıyorduk ama bundan vazgeçip Cunda adasına gitmeye karar verdik. Bir de gündüz gözüyle görmek istedik. Ayvalık ile ilgili yazıları okurken sürekli bahsedilen ve küçük keşfimde tesadüfen karşılaştığım Güler Pastanesi'ne gidip Lor'lu Baklava aldık. Acelemiz olmadığı için önce meydanda Meşhur Ayvalık Midyecisi yazan kolonyalı mendilleri olan midyeciden çok lezzetli midyeler satın aldık. Ayvalık Gücü 2'de oturup birer çay söyledik, midyeleri ve lorlu baklavaları denizin dinginliğine nazır 'hüp'lettik.
Feribot ile Cunda adasına geçtik. Bu kez arka sokakları keşfedelim dedik ama umduğumuzu bulamadık. Çünkü cunda adası daha çok feribotların olduğu yere konuşlanmış bir yapılanmaya sahip. Ara sokaklarında tarihin izlerine rastlasak da bizi çok cezbetmedi. Fakat buradaki dar sokaklar, tarihine dokunmadan restore edilmiş oteller ve onların renkleri bizi huzur denizlerinde yüzdürdü diyebilirim.
Gülin'in şiddetle önerdiği Vino Şarap evinde Sangria içip ve karides güveç yedik. Sangria bahsedildiği gibiydi. Ağzınızda onun lezzetinin büyüdüğünü hissedebiliyordunuz. Ayrıca karides güveç de başarılıydı. Asıl güzel olan ise dışarıya kurulmuş masalarda adalar sokaklarını olduğu gibi yansıtan, sürekli hareketli olup arka fonda çalan müziklerin bizi esir almasıydı. Burada yanınızdaki kişiye tekrar âşık olabilirsiniz <3
Adalarda denizin ortasına sandalye kurmuş balık tutan amcayı, uzayıp giden sahili izledikten sonra gezimizin en büyük aptallığını yapmak üzere, Bay Nihat'ta meze ve balık yemeğe doğru yol aldık. [dip not: kesinlikle Bay Nihat'a gitmeyin] Mezeleri seçmeye gittik. Meze çeşitliliği fazlaydı. Biz çiçek dolması, ıstakoz salata, midye tava, kidonya, sıcak ot sipariş verdik. İçecek olarak da şişe kola ve bomanti malt söyledik. Hepsinin fiyatlarını sorduk emin olmak için ama büyük sürpriz sonradan gelecekti. Gelen mezeler arasında ıstakozun tadı güzeldi. Sıcak ot SızmaHan'da çok daha güzeldi, burada ağzınıza deniz börülcenin sapları gelerek sizi rahatsız ediyordu. İki tane midye tava çubuk, iki tane de kidonya getirdiler. Porsiyonlarının çok küçük olduğuna içerleniyorduk. Neyse hızlı bir şekilde tükendi bütün mezeler. Aldığımız duyumların "Bay Nihat çooook pahalı!" şeklinde olmasından dolayı balık sipariş vermeye cesaret edemedik. Hesap bir geldi: 123 TL. Şaka gibi. Sadece meze vardı, ana yemek yoktu, rakı yoktu ve hesap 123 TL!!! Meğer midyelerin her bir çubuğu 7 TL ve küçücük kidonyaların tanesi de 7 TL imiş. Tamamen gereksiz Bay Nihat'ta yemek yemek. Arkadaşımız 3 kişi gidip rakı balık da yapmışlar ve 550 TL hesap ödemişler. Kesinlikle çok daha güzel yerler var. Mesela o da biraz pahalı olsa da Ayna Yeme İçme Yeri'ne gidebilirsiniz. Mezeciye gidebilirsiniz. Ama Bay Nihat'a kesinlikle gitmeyin ya da siz bilirsiniz ama gitmeden önce böbreğinizi gitti gidiyor'da satışa çıkartın öyle gidin.
Kidonya (tanesi 7 TL)
Midye Tava (bir şiş 7 TL)
Bay Nihat sonrasında Lokma İmparatorluğu'ndan sırf tadına bakmak için lokma aldık ve Taş Kahve'ye gidip birer Türk Kahvesi söyledik. Her muhabbet Bay Nihat'ın bize attığı kazık olsa da lokmanın tadı ve kahvenin lezzeti bizi biraz olsun sakinleştirdi.
Lokma İmparatorluğundan Lokma Tatlısı
Bay Nihat'a giydire giydire Sızmahan'a döndük. Hem yorgunluk hem de moral bozukluğuyla doğrudan uyumaya gittik.
Sızmahan'dan güneşin doğuşunu izleyemiyorsunuz ama güneşin Cunda üzerine düşüşünü, hafif sıcak esen rüzgârla seyretmenin tadına doyum olmuyor. Bu günümüzde erken kalkıp kahvaltımızı yaptık. Planımızda tekne turu yapıp adaların koylarında yüzmek vardı. Tekne Turu için merkezde standlar bulunuyor. Onlara sorduğunuzda sizi hangi tekneye gitmeniz gerektiği konusunda yönlendiriyorlar. Kişi başı 30 TL ile saat 11'de yola çıkıp rüzgârın ve kaptanın durumuna göre birkaç ada geziyorsunuz. Yunan adalarına kadar yaklaşıp oralarda yüzme molası veriyorsunuz. Öğle yemeği olarak sınırsız papalina ve salata yiyebiliyorsunuz. İçecekler tekneden para ile satın alınıyor. Su 1 TL ve kola 5 TL, diğer içeceklerin fiyatlarını bunlara kıyasla tahmin edebilirsiniz. Gün boyunca teknenin üst katında bilgilendirme ve eğlenceli aktiviteler düzenleniyor. Biz Cömert Kaptan ile yolculuk yaptık. Kaydırağımız vardı ve eğlencesi idare ederdi. Arada çıkıp göbek bile attık. Günün sonunda Cunda adasında 1 saatlik mola verildi. Biz de Cunda Çetinel Mandıradan Saganaki ve teneke peyniri satın aldık (saganaki'yi evde pişirmesi de lezzetli oluyormuş). Peynirler hem uygun fiyata hem de kaliteliydi. Peynir alacaksanız, ki kesinlikle Ayvalık'tan dönmeden önce peynir almalısınız, Çetinel Mandıraya uğramayı ihmal etmeyin. Son olarak Karadeniz Pastanesi'nden limonata, lorlu, damla sakız dondurmalı tatlı ile lorlu kurabiye sipariş verdik. 22 TL tutmuştu ve hepsi çok lezzetliydi (Dönerken mutlaka damla sakızlı kurabiye alın Karadeniz Pastanesi'nden).
Burayı bi' not edin
Karadeniz Pastanesi
Tekne turu bizi biraz yorduğu için dinlendik. Gün Cunda adası üzerine doğru batarken, biz akşam yemeği derdine düşmüştük. Bay Nihat faciasından dolayı son gecemizde yemek tercihini hem servisinden hem lezzetinden memnun kaldığımız Sızmahan'dan yana kullandık. Bu kez patlıcanlı lorlu rum böreği, olmazsa olmazımız sıcak ot, isli ciroz, her defasında ısrarla yediğimiz saganaki, ana yemek olarak karışık deniz ürünleri kavurması sipariş verdik. Ayrıca rakımız da vardı. Toplamda 140 TL ödedik ama gece sonunda artık karnımız patlayacak kadar doymuştu.
İsli Ciroz
Lorlu Rum Böreği
Artık tatilimizin sonuna gelmiştik. Sabah erkenden kalkıp perşembe pazarını biraz dolaştıktan sonra otelden çıkış işlemlerimizi yaptık. İki kişi 4 gece konaklama için 1095 TL ödedik. Sızmahan aldığı paranın her kuruşunu hak edecek bir hizmetle ve yüzümüzde kocaman gülümsemeyle bizi uğurladı.
Yolda olmak ve keşfetmek harika bir duygudur. Bu keşfinize ortak olan birileri varsa, seyahatiniz bir şölen olabilir. Melis'in bu keşfimde ne kadar harika bir insan olduğunu da göstermiş oldu.
Ayvalık, Cunda, sokaklar, gün batımı, Akdeniz lezzetleri, huzur, sakinleşme, harika tatlılar ve harika insan... Bu keşfimin tadı uzun yıllar damağımda kalacak gibi duruyor.
Ayvalık Muhabbet Sokakta Sosyal Mesaj Duvarı
Biz Ayvalık'ta bahsettiğim yerleri gezdik. Siz daha fazlasını keşfetmek isterseniz Ayvalık gezilecek yerler içeriğine göz atabilirsiniz.