Akçakoca: Haydi Keşfe!

Düzce’ye bağlı olan Akçakoca, Düzce’nin yaklaşık 40 kilometre kuzeyinde yer alan bir ilçe. Akçakoca aynı zamanda Düzce’nin en önemli sahil beldelerinden biri. Biz de Düzce ve çevresi gezimiz sonrasında Akçakoca’ya varıyoruz.

Akçakoca ile ilgili tam ve kesin belgeler olmasa da bölgede yapılan kazılar burada ilk yerleşimin MÖ 1200’lerde başladığına işaret ediyor. Hatta bölgede yapılan kazılardan çıkartılan eşyaların Trakya yolu ile Anadolu’ya geçen Trak kabilelerine ait olduğu öne sürülüyor.

Akçakoca’nın Roma ve Bizans döneminde bilinen ismi ise Diapolis yani “Parlak Şehir”. Çünkü bir liman kenti olduğundan o dönemlerde önemli bir ticaret merkeziymiş. Bu nedenle Akçakoca’da gezerken Diapolis Otel, Diapolis Restoran gibi pek çok mekân ile karşılaşacaksınız.

Akçakoca’ya Türklerin gelişi ise 1085 senelerine kadar gidiyor ancak bölge 13. yüzyıla kadar Türk egemenliğinde kalsa da, 13. yüzyılda Cenevizlilerin eline geçiyor. O dönemden günümüze kalan bir de Ceneviz Kalesi var. 2013’te UNESCO’nun Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dâhil edilen Ceneviz Kalesi, Akçakoca’nın merkezine 3 kilometre mesafede denize hâkim bir konumda. Zamanında Ceneviz ticaret yolu üzerinde önemli bir role sahip olan kale biz gittiğimizde restorasyon amacıyla ziyarete kapatılmıştı. Aradan dereden ancak bu fotoğraflarını çekebildim.

Cenevizliler, Karadeniz kıyılarına hâkim olmak için 1204-1261 seneleri arasında bu kaleyi inşa ettirmişler. Kalenin içinde günümüzde dilek kuyusu görevini üstlenmiş olan 5,3 metre genişliğinde bir de su sarnıcı varmış. Ancak biz restorasyon sebebiyle göremedik.

Kalenin yanından batı tarafından aşağıya doğru indiğinizde Kale Plajı’na ulaşabiliyorsunuz. Burası Akçakoca’nın mavi bayraklı plajı.

Siyaha yakın azıcık da taşlık bir plajı var. Deniz masmavi. Ancak tüm Karadeniz (Sinop iç liman bölgesini dışında tutarak söylüyorum) gibi burada da dikkat edilmesi gereken en önemli nokta çeken akıntısı. Aman yüzerken dikkat!

Kalenin doğu tarafındaysa sadece Kadınların ve 9 yaş altı erkeklerin girebildiği Kadınlar Plajı yer alıyor. Sadece bu plajlar değil elbet. Akçakoca’da 35 kilometre uzanan bir sahil şeridi var.

En son bölge Cenevizlilerin elinde kalmıştı ya, işte o durum fazla uzun sürmemiş. Osmanlı Beyliği zamanında 1323’te Orhan Gazi’nin en önemli komutanlarından olan Akça Koca Bey ve Konuralp tarafından burası tekrar fethedilmiş ve yeniden Türklerin eline geçmiş. O tarihten sonra da bölge 1862 yılına kadar Bolu Sancak Beyliği’ne bağlı bir voyvodalık olup 1934’e kadar Diapolis yerine “Akçasar” (Akça Şehir) olarak anılan bölge, 1934’te artık bölgenin fatihi Akçakoca Bey’in adını almış ve “Akçakoca” olarak anılmaya başlanmış. 1999 senesinin aralık ayında Düzce il olunca, Düzce’ye bağlanmış.

Üç önemli şahsiyetin heykeli ise bir arada Akçakoca kordon bölgesinde görülebiliyor. Osman gazi, Akça Koca ve Konuralp.

Bu bölgede dikkatinizi çekecek bir diğer yapı ise Akçakoca Merkez Camii. Selçuklu Kıl Çadırlarından esinlenerek yapılmış olan cami Ergün Subaşı tarafından tasarlanmış. Yapımına 1989 senesinde başlanmış olan cami 2004 yılında tamamlanarak hizmete açılmış. Caminin kubbe yüksekliği 31 metre, minare yüksekliği ise 58 metre. İç mekânında vitray ağırlıkta ve kubbe kaplamalarında 32 ton bakır levha kullanılmış. Enteresan bir mimarisi var. Benzer bir cami ise Pakistan’da yer alıyor.

Gelelim Akçakoca’nın fındıklarına. Akçakoca fındık üretiminde Türkiye’nin en önde gelen noktalarından biri. Hal böyle olunca her yerde fındık toplama merkezi gibi tabelalar ile karşılaşıyoruz. Neredeyse her yemek sonrası özellikle balık yerseniz ardından fındık helvası servis edileceğinden emin olabilirsiniz.

Yemek için özellikle de balık yemek isteyenler için Hamsi tercih edilmesi gereken bir restoran. Akşam saatlerinde biraz dalgaların sesini dinlemek biraz da keyif yapmak isterseniz Lal Café önerebileceklerimizden.

Akçakoca’nın en ilgi çekici bölgelerinden biriyse “tuğla arası” denilen tarihi evlerin bulunduğu “Yukarı Mahalle” bölgesi. Burada yer alan yaklaşık 160 tane ev var. Ancak maalesef bir kısmının üzeri sıva kaplanmış. Şimdilerde ise bu evleri eski görümüne çevirme çabaları devam ediyor. Burası aslında açık hava müzesi olabilecek durumda. Bir kısmı restore edilmiş, bir kısmı ise yeni restorasyon bekliyor. 150-200 yıllık geçmişe sahip bu evlerin her biri birbirinden güzel.

Tek ya da çift katlı, dikdörtgen planlı evlerin en önemli özelliği mutfaklarının geniş, odalarınınsa dar olması. İşte biz de bu evlerden birinde kahvaltı yaptık.

Burada yediğimiz yöresel kahvaltı enfesti. Kadirik otlu yumurta, mancarlı pide ve üzerine tatlı olarak melengücceği en unutulmaz olanlar.

Kahvaltı sonrası iki seçeneğimiz vardı: Ya Fakıllı mağaraları ya da Aktaş şelaleleri. Biz Fakıllı Mağarası’nı seçtik. Fakıllı mağaraları Akçakoca bölgesinin en çok ziyaretçi çeken yerlerinden. Akçakoca’ya yaklaşık 8 kilometre mesafede yer alan mağaralar, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından 1. derece sit alanı olarak tescillenmiş. Toplam uzunluğu 1.017 metre olsa da sadece 350 metresi ziyarete açık. Etkileyici bir yer.

Mağaranın içinde doğal sarkıtlar ve dikitler var.

Bizim gidemediğimiz Aktaş Şelalesi de o rotayı seçen arkadaşlarımızdan öğrendiğimiz kadarıyla çok çok etkileyici bir yermiş. Akçakoca’ya 11 kilometre mesafede yer alan şelale 50 metreden dökülüyormuş ve Akçakoca’nın en önemli yürüyüş parkurlarından biriymiş.

Bir sonraki durağımız ise çeşitli efsaneleri olan Hemşin Cami. Açıkça söylemek gerekirse burası benim hayatımda gördüğüm en güzel bahçe düzenlemesi olan cami.

Tarihine bakarsak, 1877’de Osmanlı Rus Savaşı sonrası Artvin’den gelen Hemşinliler buraya yerleşmiş. Haliyle burada bir de “çantı tipi” mimari ile bir cami inşa etmiş. Caminin mimarisinde ilk kata taş işçiliği, ikinci katta ise ahşap çantı tekniği göze çarpıyor. Cami ile ilgili anlatılan çeşitli efsaneler var elbet, ama ben bunlara girmeyeceğim.

Akçakoca, özellikle 1950’ler sonrası gerek doğal güzelliği gerekse tarihi zenginliği ile dikkat çekerek özellikle İstanbul ve Ankara için önemli bir turizm merkezi haline gelmiş. Çünkü her iki metropole de sadece 3 saat mesafede yer alıyor. Yolunuz yakın ise kesinlikle uğranması gereken bir yer. Arap yarımadası burayı çoktan keşfetmiş bile. Biz neden bekliyoruz?

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni