Akdeniz'de Saklı Bir Tarih : Rodos

Rodos Ege Denizi’ndeki 12 Adalar’ın en büyüğü, 2400 yıllık bir yerleşim yeri. Rodos Adası, M.Ö. 478 yılında Atina Birliği’ne dâhil olmuş. 1309 yılında St. Jean Şövalyeleri şehre geliyorlar ve böylece Bizans çağı son buluyor. Kanuni Sultan Süleyman 1509 yılında adayı Osmanlı İmparatorluğu’na dâhil ediyor ve  ada yaklaşık 400 yıl Osmanlı egemenliği altında kalıyor. Rodos şehrinin Tapınak Şövalyeleri tarafından inşa edilmiş kalesi ve Orta Çağ’dan kalma mahallesi UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndedir. Zira burası Avrupa’daki en iyi korunmuş ve en büyük Orta Çağ şehridir.

Son birkaç yıldır seyahatlerimizi kışın planlar ve yazın yola koyulurduk. Ancak bu  yıl eşimle yaptığımız iş değişikliklerinden dolayı izin hakkımız olmadığından elimiz ayağımız bağlandı diyebilirim.Ağustos ayında  seyahat isteğimiz iyice artmıştı. Son zamanlarda seyahat etmek bizim için bir ihtiyaç olmuştu.Bir akşam üstü internetten  haritayı açtım ve Antalya çevresinde gidilebilecek yerlere bir göz gezdirirken gözüme Rodos’a takıldı.Kısa bir araştırmadan sonra kapıda vize uygulaması ile çok rahat gidilebildiğini öğrendim.Kalınabilecek yerler,gezilecek yerler gibi ayrıntıları toplayıp bir yol haritası oluşturup eşimle paylaştım ve neden olmasın dedik.İki gün ve bir gece konaklamayı kapsayan bir seyahat planı hazırladım.

Antalya’dan gece arabayla yola çıkıp Marmaris’e geçtik. Buradan Rodos’a feribot ile geçeceğiz. Vize işlemleri için Marmaris merkezli çok sayıda aracı şirket var ve beş gün öncesi yapılan başvurular çok kısa zamanda sonuçlandırılıyor. Üstelik istenilen evraklar çok kolay hazırlanıyor. Vize bedeli aracı şirketin işlem ücreti dâhil kişi başı 55 Euro. Biletlerimizi internetten yeşil Marmaris şirketinden satın aldık. Gidiş dönüş bir kişilik bilet fiyatı 55 Euro. Sabah 08.00’de açılan gişelerden biniş kartlarımızı bastırıp feribota geçtik. Oldukça rahat ve konforlu idi. Ancak benim gibi denize alışkın olmayanlar için söylüyorum yirmi dakika sonra deniz tutup sararmaya başlıyorsunuz. Tuvalete doğru yol alırken bir görevli beni tutup feribotun dışına yönlendirip kapıyı kapattı. Bir de ne göreyim feribotun neredeyse yarısı benimle beraber sararmış güzel şeyler düşünmeye çalışıyordu. Vardığımız da limanda ki kafede bir soluklanıp kalacağımız oteli bulmak üzere yola koyulduk. Akıllı telefonlar sağ olsun kimseye sormadan otelimizi çok rahat bulduk.

Otele doğru yol alırken şehrin tarihi dokusu sizi içine çekiveriyordu. Belki tekrar aynı yerlerden geçemeyeceğimizi düşünerek sık sık fotoğraf çektik. Bir sahne içindeymişiz gibi kendimizi internette gördüğümüz yerlerin içinde buluverdik. Başta İngilizler olmak üzere çok sayıda turist vardı. Kalacağımız otel çok merkezi konumda ve online konaklama sitelerinde oldukça iyi puanlar almıştı. Biz mutfağı içinde bir daireye 100 tl ödedik. Otele vardığımızda bizi resepsiyonda Mike karşıladı. Mike yaklaşık 60 yaşlarında sıcakkanlı bir Yunanlıydı. Türk olduğumuzu öğrendiğinde bizi Türkçe selamladı. Otel ve odamız hakkında bilgiler verdi ve bir de şehir haritası elimize tutuşturdu. Unutmadan otelin ana kapı anahtarını da verdi. Olurda geç gelirseniz kapı kapalı olur dışarıda kalmayın diye yanınızda bulunsun dedi. Oda da kısa bir molanın ardından tekrar eski şehre yola koyulduk. Rodos kalesi gerçekten çok iyi korunmuş. Köşe başından bir şövalye çıkacakmış hissi yaratıyor. Hipokrat Meydanı ve yol üstündeki ki hediyelik eşya satan dükkânlarda uzunca molalar verdik.

Çünkü özellikle orta çağ temalı çok sayıda ürün mevcuttu. Eski zamandan kalmış zırhlar, miğferler, oklar, kılıçlar, kıyafetler her şeyi bulmak mümkün ve oldukça makul fiyatlara satılıyorlar. Hipokrat meydanından tırmanışta sizi tarihi saat kulesi karşılıyor. Son dört yüzyılını Osmanlı egemenliğinde geçirmiş bu topraklarda Türk izleri silinmeye başlamış. Mevcut ekonomik şartlar ve baskılardan dolayı azınlık Türk halkı göç etmiş. Kalan Osmanlı eserleri bakımsız ve harap durumda.Yunan halkı bizim gösterdiğimiz hoşgörüyü maalesef göstermiyorlar.Hepsinin kapıları kilitli ve bitap durumdalar. Bu durum bizi çok üzdü.

Hipokrat meydanına inen Sokrates sokağının üzerindeki  Kanuni Sultan Süleyman Cami pembe dokusu ile kendini belli ediyor. Osmanlı hakimiyetini simgeleyen cami 1523’te yapılmıştır ve Rodos’un en görkemli camisidir.Kalabalıktan bunalıp kendimizi Rodos’un dar sokaklarına bıraktık.Özellikle fotoğraf çekmeyi sevenler için çok güzel objeler mevcut bu sokaklarda.Yöresel ürünler tatmak için kafelerden birinde kısa bir öğle yemeği molası verdik. Musakka ve Greek Salata yedik.

Ardından şövalyeler sokağına doğru yola koyulduk. Bu sokak Rodos’un görülmesi gereken noktalarından bir tanesi. Sokak boyunca orta çağ şövalyelerinin evlerini görmek mümkün. Şimdi ise yaşamış şövalyelerin milliyetine göre bu evlerin hepsi konsolosluklara ve müzelere dönüştürülmüşler.

Sokak da bir de Cem Sultanın evi mevcut. Bilindiği üzere Cem Sultan taht kavgasından dolayı şövalyeleri Osmanlıya yani abisi ikinci Bayezid’a karşı savaşa sürüklemiş ancak yenilgiye uğramış ve  ada Osmanlı egemenliğinde kalmaya devam etmiştir.Sokağın başında oturup o zamanları hayal ettim çok keyfili bir yolcuktu bizim için.Buradan Mandraki limanına doğru yürümeye devam ettik. Bu liman, eski çağlarda adı geçen ünlü Rodos Heykeli’nin de bulunduğu, Rodos’un ana limanıdır. Günümüzde ise bu heykeli simgeleyen “Elefos” ile “Elafina” isimlerinde iki geyik heykeli bu ünlü limanda bulunmaktadır. Mandraki Limanı, modern marina tesisi olarak Rodos’a gelen yatların uğrak yeridir. Yaz boyunca, her gün Lindos, Simi ve civar adalara turlar düzenleyen gemiler bu limandan hareket eder. Surların denize doğru olan ucunda adını, denizcilerin koruyucu azizinden alan Aziz Nicholas Kalesi bulunur ve deniz feneri olarak faaliyet göstermektedir. Bu arada Mandraki Limanı’nda Aktaion Cafe önünden City Sightseeing Train kalkıyor. Surların etrafında dolaşıp Monte Smith ve Akrapol’e gidiyor.

Güneşin batışını izleyip otelimize doğru yola çıktık. Odamızda kısa bir molanın ardından akşam yemeği için yola koyulduk. Hipokrat Meydanı civarında bir yerde deniz ürünlerini içeren lezzetli bir akşam yemeği planladık. Saat kulesinden Hipokrat meydanına inen yolda ara sokakta yokuşun kenarında 10 masalık çok hoş bir restaurant keşfettik. Adı OUZOKAFENESidi. Ahtapot, karides ve kalamar söyledik. Gerçekten hayatım boyunca yediğim en lezzetli yemeklerden biriydi. Üstelik küçük bir mutfakta iki aşçı bu harika yemekleri yapıyordu. Rodos ta yapılacaklar listemizin başındaki bu leziz akşam yemeği gerçekten çok keyifliydi. Kartlarını alıp ara sokaklardan otelimize döndük.

Sabah kalkıp arkeoloji müzesine doğru yola koyulduk. Müze şövalyeler sokağının başında idi. Giriş ücreti 6 Euro. Müzede klasik yunan öğelerinin dışında daha önce hiç görmediğimiz küçüklükte objeler de vardı. Bu tarihi binanın eski tozlu kokusu çok büyüleyici idi. Zamanımız olmasına rağmen Grand Masters yani Büyük Ustadlar Sarayına girmedik. Saray kanuni sultan Süleyman caminin arkasında şövalyeler sokağının üstünde. Girişi yine 6 Euro olan sarayın tanıtım broşüründe müzedekilere benzer eserler olduğunu fark ettiğimizden burada zaman kaybetmek yerine çarşıda dolaşmanın daha keyif vereceğini düşündük.

Hem müze bizi yeterince memnun etmişti. Sokrates sokağında GIALLO VERDE isimli bir yerde çok güzel bir krep yedik. Ardından sabah kahvaltısı sonrası hazırladığımız posta kartlarını yollamak için postaneyi aradık.

Not olarak eklemek isterim gittiğimiz her yerden kesinlikle kendimize bir kart atıyoruz. Göndermek ve dönüşte beklemek çok keyif veriyor. Son olarak öğle yemeğimizi Avgoustinos Restaurant’ta yedik.Caciki,pizza ve hellim kızartmanın tadına baktık.Çok lezzetliydiler.Dönüş için saat beşteki feribotumuza yetişmek için otele dönüp eşyalarımız aldık ve limana doğru yola koyulduk. Limanda dönüş biletlerimizi bastırıp feribota bindik. Peki, siz hatıra olarak ne aldınız diye sorarsanız, Mandraki limanının küçük bir tuvalini(7 Euro),Rodos temalı bir şapka(koleksiyon yapıyorum) ve buzdolabı magneti(her yerden topluyoruz)…

Çok keyifli,mistik ve eğlenceli zaman geçirdik. Herkesi cesaretlenip gezmeye davet ediyoruz.Şimdiden mutlu seyahatler diliyoruz,hoşça kalın…Fotoğraflar için ECE SONER’e ayrıca teşekkürler…

OZAN İŞCAN

Yazar Hakkında

OZAN İŞCAN

Merhabalar ;2002 yılında Antalya'da Akdeniz Üniversitesi Turizm Fakültesinde tanışarak 2009 yılında  evlendik.Antalya'da ikamet ediyoruz.Sıla özel bir şirkette genel müdür asistanı ,ben i