Eğer siz de izinlerini benim tarzımda kullananlardansanız bir yaz boyunca 2 haftalık tek bir tatil alıp da dönüşte kös kös bir sonraki seneyi beklemek yerine yaz boyunca ayda en az 2 defa uzun haftasonu tatil yapmanın tadını biliyorsunuz demektir.
Kişiye göre değişir tabi ama uzun haftasonu tatili kesinlikle benim ruhuma masaj yapıyor ve beni devamlı bir detoks durumunda tutuyor. Ancak uzun haftasonu planı yaparken ciddi birkaç sıkıntı da yok değil.
Her şeyden önce çok çok uzak bir rotaya gidemiyorsunuz. Zaten 3-4 gün olan tatilinizi uzun bir uçak yolculuğu ve de dönüşünü katarsanız 1-1,5 gününü yollarda geçirerek uzun haftasonu yapmanın alemi yok. O yüzden yakın tercihler kullanacağınız bir gerçek. Sonrasında ne oluyor biliyor musunuz? Hem yakın lokasyonda olup da uzun haftasonu için lojistik problem yaratmayacak, hem de gerçekten keyif alacağınız tatil rotalarını tekrara başlıyorsunuz. Yurtiçini tamamen bir kenara bırakayım; çünkü istediğiniz noktaya gidin, bir şekilde haftasonuna sığıyor. Ancak yurtdışına gelince iş biraz değişiyor.
Haftasonu nereye gitmeli? Bu sorunun cevabı olabilecek pek çok güzel alternatif var yakınlarımızda. Bulgaristan’dan daha önce bahsetmiştik zaten, Balkanlar’da Montenegro, Kosova, Hırvatistan gibi deniz seçeneklerinin yanında Sırbistan’da festival ya da Belgrad şehir seçenekleri de oldukça cazip. Ama bütün bunların arasında Yunanistan’ın, özellikle de adaların yeri bir ayrıdır.
Daha önce Yunanistan’a arabayla gidip haftasonu nasıl keyifli vakit geçirilir kısmını işlemiştik. Adalardan da bahsetmiştik. Ama benim için bütün bu seçeneklerin içinde Rodos’un yeri apayrı.
Rodos’a Nasıl Gidilir?
Rodos’un belki de en büyük avantajı havayoluyla ulaşılabilir durumda olması. Borajet’in haftada 3 gün yaptığı seferler, Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan kalkıp önce Mykonos’a iniyor, 20-30 dakikalık yolcu indirme-bindirme arasından sonra Rodos’a toplamda 2,5 saat gibi bir sürede inmiş oluyor.
Tabii ki Rodos’a Marmaris’ten feribotla geçmek de oldukça cazip ve keyifli bir seçenek. Ancak dediğim gibi uzun haftasonu deyince zaman kısıtlarına dikkat etmek ve zaten az olan gün sayısını azami eğlence ve dinlenceyle değerlendirmek gerekiyor. Bu açıdan Rodos’a havayoluyla gitmeyi tavsiye ederim.
Havalimanından yapacağınız 15-20 dakikalık bir taksi yolculuğuyla Rodos merkeze gelebiliyorsunuz.
Rodos’ta Nerede Kalınır?
Rodos kesinlikle küçük bir ada değil. Bir arkadaşınızla aynı anda Rodos’a gelir ve hiç görüşmeden ayrı ayrı tatil yapıp geri dönebilirsiniz. Birden fazla merkezi ve her merkezde de yapacak güzel şeyleri olan bir ada Rodos. Temel olarak fikir vermek gerekirse ana seçenekleriniz Rodos merkez, Lindos ve Faliraki. Bunun dışında başka koylarda da yerleşimler var ama özellikle ilk defa gidiyorsanız bu üç seçenekten birini tavsiye ederim. Lindos adanın en güneyinde, tepede akropolün olduğu tipik bir Yunan kasabası. Beyaz badanalı evlerin birçoğu küçük şirin pansiyonlara çevrilmiş durumda. Hemen yanında da St Paul Plajı var ki enfes sularıyla sizi fazlasıyla doyuracak bir seçenek. Minik hediyelik eşya dükkanlarıyla dolu sokaklarını da hesaba katarsak sakin bir haftasonu için Lindos iyi bir seçenek. Ama gece hayatı derseniz o zaman iş değişiyor. Lindos’te pek bir şey yok zira.
Faliraki Koyu aslında adanın gece hayatı cenneti. Genelde İngilizler’in rağbet ettiği bu bölge, Lindos’la merkezin aşağı yukarı ortasında kalıyor. Merkeze çok uzak değil; ancak yine de araçsız gelmeniz pek kolay da değil. Araçla yol 30 dakika kadar. Faliraki’deki otel seçenekleriniz de bol, üstelik de birçoğu yeni yapıldığı için epey modern. Kanı kaynayan gençler belki Faliraki’yi tercih edebilir. Biz Rodos merkez tutkunuyuz.
Rodos merkezde yapacak çok şey var. Alışveriş, restoranlar, gece hayatı, plajlar vs derken sıkılmanız mümkün değil. O yüzden bence uzun haftasonu tatili yapan ve gece hayatından başka şeyler de arayan birinin tercihi merkezde bir yerde kalmak olmalı. Otel, motel, pansiyon seçenekleri sınırsız. Özellikle plaja yakın yani Mandraki koyu’nun batısına düşen kısmı tavsiye ederim. Kaldığınız yerden terlikleriniz ve havlunuzla çıkıp denize girebilirsiniz böylece. Bizim tercihimiz olan eski oteli anlatmadan da geçemeyeceğim.
Tam Mandraki Koyu’nun bitip burnu dönerek Akvaryum Koyu’na birleştiği yerde adanın en eski oteli kurulu: Grande Albergo Delle Rose. İtalyanca’dan çevirisiyle “Büyük Güller Oteli”. Rodos’un tarihine çok girmek istemiyorum, zaten başka bir yazımızda değinmiştik. Ancak burada atlanmaması gereken bir nokta adanın 1911’de İtalyanlar Yunan adalarını işgal ediyor ve 2. Dünya Savaşı’na kadar da ellerinde tutuyorlar. 1924’te Rodos’ta bir otel yapmaya karar veriyorlar ve 1927’de otel inşaatı bitiyor. Döneminin en yüksek konfor standartlarına göre tasarlanıyor otel. Bir de ilginç tarafı var. Tasarımında Osmanlı, Venedik ve Bizans tarzları birleştiriliyor. Ana binasında kubbe, üst kat pencelerinde kemer konuyor. Gelgelelim 1930’larda Mussollini başa geçip de İtalyan yönetimi Avrupa’daki faşizm dalgasına kapılınca bu tarz otantik tasarımlı binalardan hazzetmeyen bir vali atanıyor Rodos’a. Grande Albergo delle Rose Otel'in tüm tasarımını yeni baştan yaptırıp bir inşaat projesine girişiyor. Ortaya sonuç olarak yine çok güzel bir bina çıkıyor ama o kubbe ve kemerli penceler tasarımın içinden çıkarılıp atılıyor. Bugün aynı 1936’dan beri devam eden sade tasarımında duruyor bina.
Biz bu oteli neden tercih ettik? Her şeyden önce tarihi önemi. Yalnızca Rodos’un ilk büyük oteli olması değil özelliği. Aynı zamanda bazı tarihi olaylara da ev sahipliği yapmış bu bina. Örneğin 1988’de Avrupa Komisyonu Zirvesi’nin basın toplantıları burada yapılmış. Bunun dışında İsrail Devleti’nin kuruluşu anlaşması İsrail, Mısır ve Ürdün arasında yine bu binada imzalanmış. Churchill’den Venizelos’a, Papandreu’ya kadar politikacılar ve birçok ünlü artistin kaldığı otelin her köşesinde tarihi bir anın hatıralarını bulabiliyorsunuz.
Burada kalmamızın bir diğer nedeni de otelin sağladığı imkanlar. Bir kere şehrin merkezine, tüm restoranlara ve Büyük Üstatlar Sarayı’na kısa bir yürüyüş mesafesinde. Kendi önünde plajı var.
Restoranları hem çok elegant hem de fiyatları çok makul. Şöyle tarif edeyim; müzik çalan deniz kenarı restoranında elit bir atmosferde yediğiniz pizza ortalama 8-10 Euro civarında. Aynı restoran akşam saatlerinde de çeşitli canlı müzik performanslarına ve sahne gösterilerine evsahipliği yapıyor. Biz oradayken flamenco şov vardı ve İspanya’dan gelmiş bir orkestra ile dansçılar bütün gece gösteri yapıyordu.
Son olarak da özellikle meraklısının ilgisini çekecek bir etkinlik daha var. Oteli 2002 yılında bir casino grubu almış ve otel şu anda Rodos’un tek casinosu olan Casino Rodos’u da içerisinde barındırıyor. Birçok kumar meraklısı dünyanın dört bir yanından buraya gelip hep plajlar, Yunan yemekleri, sahne şovları gibi Rodos eğlencelerini tadıyor; hem de bir taraftan oyun oynuyorlar. Biz pek meraklısı değiliz ama ara sıra piyango bileti alır gibi 50-100 Euro oynamayı severiz. Burada da casinoyu ziyaret etmeyi ihmal etmedik tabii ki. Son derece elegant bir atmosfer içinde içkinizi yudumlayıp şeytanın bacağını kırmaya çalıştığınız nezih bir salondu.
Bizim tercihimiz fiyat/performans açısından bakıldığında Grande Albergo delle Rose (Casino Rodos) oldu. Ancak Rodos merkezde daha yüksek ve daha düşük bütçelere göre sayısız konaklama seçeneği var tabii ki. İstediğinizi tercih edin ama eğer bizim tavsiyemizi dinlerseniz, mutlaka merkezde kalın.
Rodos’ta Ne Yapılır?
En önemli konu olan nerede kalacağınızı çözdüğünüze göre, şimdi bu muhteşem adayı keşfe ve zevkle vakit geçirmeye başlayabilirsiniz. Rodos’ta yapılacaklar listesinin en başında tabii ki Üstatlar Sarayı’nı ziyaret geliyor.
Günün sıcak saatlerini tercih edip sarayın içindeki serin ortamda bu kısmı halledebilirsiniz. Gerçekten müthiş bir ihtişamı var ve size şövalyeler döneminin havasını solutuyor. Bu havayı soluyacağınız başka bir yer ise Şövalyeler Caddesi.
Üstatlar Sarayı’nda başlayıp liman tarafındaki meydana kadar devam eden bu uzun taşlı yolda sağlı sollu önemli binalar var. Kimi çeşitli Avrupa ülkelerinin Rodos’taki temsilcilikleri, kimi misyon evleri, kimiyse diplomatik kurumlar. Bunların birçoğu zamanında Rodos’ta Haçlı Seferleri ve Osmanlı’ya karşı dayanışma için Avrupa devletleri tarafından gönderilen şövalyelerin konaklaması için o ülkelerin yaptırdığı evlermiş.
Eski kentin içinde aynı zamanda saraya çok yakın bir Müslüman mahallesi de göreceksiniz. Osmanlı döneminin izlerini taşıyan bu bölgede özellikle iki tane cami dikkat çekici. Birisi Ağa Camii, diğeri de 1530 yapımlı İbrahim Paşa Camii.
Rodos’ta eski şehirdeki meydanlarda ve ara sokaklarda birçok küçük hediyelik eşya dükkanı bulacaksınız. Kıyafetten şövalye aksesuarlarına, sabun ve zeytinyağından magnete kadar turistik ürünleri bulabileceğiniz dükkanlarda zaman geçirmek çok keyifli.
Rodos’ta Ne Yenir?
Saray ziyareti, fotoğraf çekimi, alışveriş derken illa ki yorulacaksınız. Gündüz saatleri olsun, akşam yemeği için olsun size tavsiyemiz tabii ki deniz ürünleri başta olmak üzere muhteşem Yunan lezzetleri servis eden tavernalar. Burada iki tane önemli tavsiyemiz olacak. Birisi Niki’s. Aslen Rodoslu bir Türk olan Nigar Hanım’ın kızıyla birlikte işlettiği mekan aslında eski bir Osmanlı dönemi banka binasıymış. Muhteşem dekoru görmeniz, enfes yemeklerini tatmanız gerek.
Bir diğer mekan ise Rodos’un en eskilerinden ve klasiklerinden olan Koukos. Balık menü ya da et menü tercih edebiliyorsunuz. Ya da ayrı ayrı meze tabakları alabilirsiniz. Biz kalamar yavrusu kızartma, salata, peynir saganaki ve ahtapot tercih ettik. Tabii ki yanına da uzo.
Rodos’ta gezerken mutlaka yapmak gerekenlerden biri de yoğurt yemek. Aynı dondurma gibi dondurulmuş yoğurtları da küçük dükkanlarda satıyorlar; daha önce Yunan adalarına gitmişseniz zaten neden bahsettiğimi bilirsiniz. Rodos’ta da işte bu küçük dondurma dükkanlarından bolca var. Bir tanesine girip dondurma türünüzü seçip üzerine de çikolata, şekerleme, fındık, fıstık doldurup tarttırarak ödüyorsunuz. Pek ucuz olduğunu söyleyemem, bir kap dondurma için 7-8 Euro ödemeye hazır olun.
Rodos’ta Nerede Denize Girilir?
Rodos’taki en iyi plaj derseniz liste çok uzun gider. Zira ada gerçekten büyük ve birçok koya sahip. Eğer merkezde kalmayı tercih ederseniz öncelikle Mandraki Koyu’nun dibindeki halka açık plajı tavsiye ederim. Hem yeteri kadar hareketlilik, su sporları, atlama tramplenleri vs bulacaksınız; hem de tertemiz bir plaj. Diğer seçenek bu plajın devamında yer alan Akvaryum Plajı. Bu da aynı standartlarda ve şehrin merkezine adım mesafesinde.
Eğer Rodos merkezinden dışarı çıkmaya hazırsanız, bunun en iyi yolu bir araç kiralamak. Bizim gibi motosiklet meraklısıysanız, küçük bir scooter ile adayı keşfe çıkabilirsiniz. Ya da Türkiye’den çok da farklı olmayan fiyatlarla kiraladığınız bir arabayla adadaki diğer koylara gitme şansınız olabilir. Eğer böyle bir kaçamak gün yaparsanız öncelikli tavsiyem Lindos’un hemen yanında yer alan Saint Paul Plajı olur. Suları ve kumları son derece temiz, pırıl pırıl bir yer. Kalabalığı sizi aldatmasın, gerçekten güzel bir yer.
Eğer biraz daha az tesisi olan, daha bakir bir yer tercih ediyorsanız da o zaman tercihiniz Anthony Quinn Bay olmalı. Anthony Quinn’in oynadığı Navarro’nun Topları filmi bu koyda çekildiği için halk arasında bu ismi almış koyda şezlong kiralarsanız tüm gün için 5 Euro ödüyorsunuz. Tepede basit bir restoran ve aşağıda tuvaletler dışında tesis yok, bakir doğanın içinde ama yine de sezonda kalabalık bir ortamda enfes bir denize girebilirsiniz.
Gerek gece bir parça müzik dinlemek, gerek güzel Yunan yemekleriyle bir ziyafet çekmek, gerekse de pırıl pırıl sularında serinlemek için Rodos enfes bir uzun haftasonu seçeneği. Özellikle uçarak gidilebiliyor olması zaman açısından büyük avantaj. Sizi de Rodos’u keşfedip tadını çıkarmaya davet ediyorum. Gerçekten unutamayacaksınız.