Amerika'nın En İyi Kumsalında Tek Başına

Bir e-mail geliyor ve iş toplantınızın Florida’da olduğunu öğreniyorsunuz... O iş sevilmez mi! Tampa bölgesindeki Sarasota şehrine gideceğimi öğrendiğimde, hemen “bilirkişi” bellediklerimi aradım. Ardından bir program yapmaya giriştim.

Bildiğimiz şehirlere benzeyen yerlerden bir tanesi olan St. Petersburg, bana gelen tavsiyelerin başında olduğu için macerama buradan başladım. Her ne kadar toplantıdan toplantıya koşsam ve boş zaman bulamasam da benim için keyifliydi. İlk durağım Dali Müzesi'ydi.  Şansıma o dönem müzede şahane bir M.C. Escher sergisi vardı. Amerika’nın ünlü cam sanatçısı Dale Chihuly’nin eserlerinin olduğu mini bir müze olan bu muhteşem yeri gezdiğim için çok şanslıydım. Çünkü St. Petersburg dünyanın bir köşesinde olmasına rağmen önemli sanat eserlerine ev sahipliği etmesi açısından benim için çok değerlidir.  Bu sebepten St. Petersburg, Sarasota’ya geçmekten memnun ayrıldığım bir şehir oldu.

Chihuly Müzesi

Korku Dolu Otobüs Yolculuğu

Araba kullanmayı bilmediğim için “Greyhound otobüslerine binme!” tavsiyelerine kulak verdim. Ama binme de ne yap... Uber uygulaması olmasa şehir içinde kıpırdamak mümkün değil. Bu yüzden yılana sarılmaktan başka çarem yoktu. Aldığım kötü duyumlar ve Uber şoförlerinden gelen “Yanında kolonyalı mendil olsun, midem bulanıyor de ve kesinlikle öne otur!” önerileri yüzünden macerama büyük bir stresle başladım. Etrafımda "Biletim yok" diye bağırarak ağlayan 70 yaşlarında Polonya göçmeni bir teyze, para denkleştirmeye çalışan hippiler vardı. Neyse ki  Amerikan hapishane filmlerinde gördüğümüz karakterlerle karşılaştığım bu endişe dolu yolculuğum kısa zamanda sona erdi. Yalnızlık ve parasızlığın birleşimi gerçekten çok fena ve korkunç bir tablo ortaya çıkartıyor. Biri sizi 10 kişilik otobüste kesse kimse dur demez. İşte bu yüzden yaşadığınız coğrafyaya şükrediyorsunuz!

Sarasota’da otobüsten indiğim gibi kendimi attığım Lido Beach, nam-ı diğer Longboat Key, bana hayatımda ilk kez okyanus keyfi yaşattı. Sarasota’nın en ünlü yeri olan minik ama havalı St. Armands Meydanı'nda küçük bir tura katıldım.  “Okyanus soğuk olur hayatta giremezsin.” diyen dostlara inat, sıcak su akıntısı olan Florida sahillerine kendimi bıraktım. Yerlerde taş yerine midye olan bu güzel şehirde, tüm turistik dükkânlarda midye kabukları satılıyor. Bunun sebebi oldukça net. Çünkü okyanus kıyısı dev midyelerden geçilmiyor. Hayatımda daha önce hiç yaşamadığım bir midye toplama aşkına kapılıp midyelerden saçılan kumları İstanbul’a kadar taşıdım. 

Amerika’nın En İyi Kumsalı: Siesta (Key) Beach

Sanırım dünya üzerinde bu fiyata kalabileceğim en iyi Airbnb evlerinden olan, tatlı çift Mark&Mark’ın evindeki antika eşyalı, Netflix’li odama yerleştim. Trip Advisor tarafından Amerika’nın en iyi kumsalı seçilen, farklı zamanlarda dünyanın en beyaz ve en iyi kumlu sahili gibi unvanlara layık görülen Siesta Key'in yollarına düştüm. Alabildiğine uzanan bembeyaz kumları, masmavi okyanusu, midyeleri ve hiç gocunmadan yanınızda takılan tropikal kuşları ile Siesta Key, gördüğü ilgiyi gerçekten hak ediyor. Her zaman Türkiye’deki beach club kültüründen yakınsam ve yalnız seyahat etmeyi sevsem de koca kumsalda gözlerim bir kafe, bir bar aramadı değil. Sandalyesini ve soğutucularını yüklenip gelen Amerikalıların arasında havlum ve ben yalnız kaldık. Şu muhteşem sahilde bir bira keyfi yapamamanın hüznüyle keyfime bakmaya devam ettim. 

Gecesinde bence bu küçüklükte bir Amerikan şehrine göre oldukça canlı olan şehir merkezinde gezdim. Sanat galerisine giderek, Farmer’s Market'te dolanarak, Sarasota Arts&Crafts Festival’ine katılarak şehirde yapılabilecek her şeyi yaptım sanırım.


 

Emekli ve orta yaşlı Amerikalıların taşınma destinasyonu olarak bilinen Florida, Sarasota sokakları ile bu demografiyi kanıtlıyor. Sanat galerilerinde bulunan ve muhtemelen bu emekli popülasyonunun can sıkıntısından yarattığı, pek de etkileyici olmayan eserlerin yanında ancak birkaç ışık vaat eden iş görebiliyorsunuz.

Sanat galerilerinin aksine Sarasota Arts&Crafts Festival, yani Sanat ve El İşleri Festivali, daha renkli bir atmosfere sahipti. Hoşsohbet heykel sanatçısı Nnamdi Okonkwo, resimlerini dikişle ortaya çıkaran öfkeli ve yaşlı Asyalı sanatçı, deniz altı fotoğrafçıları, politik sebeplerden dolayı Endonezya’dan kaçıp Amerika’ya sığınan ve kalemlerle eğlenceli işler yapan Sip Tshun Ng; bana yerel sanata uygun fiyatlarla ulaşmanın keyfini yaşattı ve beni küçük ama değerli işlerle evime gönderdi.

 

Son olarak, hadi gelin karnımız doysun... Gitmeden önce bana verilen tavsiyeyi ben de sizlere aktarıyorum: Bol bol fish tacos yiyin! Zaten damak zevkimize uygun olan (Amerika’da Meksika restoranları kurtarıcı nitelikte) taconun içinde et yerine balık olması Egeli gönlümü fethetmeye yetti de arttı! Fakat Amerika’da olduğumu unutup aç gözlülükle yiyeceklerin yanına ayrıca bir porsiyon siparişi daha verdim. Amerikan tarzı üç dev taco masaya geldiğinde mutluydum ama hesabı öderken hâlâ dolu olan tabağımla hüzünlü bir vedalaşma yaşadım.

Bir istiridye aşığı olarak okyanus kıyısındaki bu cennet mekânın tadını çıkardım. Gezerken birçok Oyster Bar’a rastlayabileceğiniz Florida’da, yakın komşusu olan Küba mutfağının esintisini de görmeniz mümkün. Kızartılmış muz, bol baharatlı pilav ve fasulye, tatlı soslu etler ve Amerika’nın vazgeçilmezi rib (kaburga), yine bu sahillerde yiyebileceğiniz leziz yemeklerden...

Hepinize bol güneşli tatiller! 

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı