Bu yıl eşimle evlilik yıldönümünü geçirmek üzere farklı bir plan yapmayı tasarlamıştım. İkimiz de çalıştığımız için uzun süreli bir tatile çıkma şansımız yoktu. Bu sebeple Ankara'ya yakın bir mekân arayışı içine girmişken kardeşimin ve bir arkadaşımın tavsiyesiyle Beypazarı'nı gündemime aldım. Birkaç günlük internet araştırmasından sonra en çok tavsiye edilen konaklama mekânlarından biri olan Konak Münsür ile irtibata geçtim. İşletme sahibi Mustafa Bey telefonda konak ve Beypazarı hakkında kısaca bilgi verdi. Mustafa Bey'in telefondaki sesi oldukça güven vericiydi ve ben de fazla düşünmeden rezervasyonumu yaptırdım.
Ankara'dan özel aracımızla yola çıkarak Ayaş üzerinden yaklaşık 100 kilometrelik yolu bir buçuk saat gibi bir sürede tamamladık. Navigasyon yardımıyla kalacağımız mekâna ulaşmaya çalışırken kendimizi Beypazarı'nın daracık sokaklarında bulduk. Bir süre sonra ise trafiğe kapalı alana ulaştık. Görevli zabıta arkadaşlara Konak Münsür'de bu gece konaklayacağımızı söyleyince yolu açtılar ve daracık sokaktaki kalabalık insan selinin arasından biraz da utanarak güçlükle ilerlemeye çalıştık. Sonunda kalacağımız mekâna çok yakın bir park alanı bulunca hemen oraya park ettik ve eşyalarımızı alarak konağa geçtik.
Kapıda bizi büyük bir nezaket ve tebessümüyle Mustafa Bey karşıladı. Bize bizzat refakat ederek odamıza çıkardı ve küçük bir bilgilendirmeden sonra anahtarımızı verip yanımızdan ayrıldı. Daha önce hayatımda hiç konakta kalmamıştım. Odamız son derece sade, temiz ve bir o kadar nostaljik idi. İki cephesindeki pencerelerinden Beypazarı'na hâkim bir konumdaydı. Önce bir süre dinlendik ve ardından Beypazarı sokaklarını keşfe çıktık.
Hafta sonu olması sebebiyle sokaklarda yoğun bir insan kalabalığı vardı. Çoğunlukla Ankara'dan günübirlik gelenler olduğunu zannediyorum. Sokak boyunca hediyelik eşya satan tezgâhlar ve mini dükkânlar sıralanmıştı. Hediyelik eşyalar dışında organik ve yerel gıda ürünleri de tezgâhlarda yerini almıştı. Bunlar arasında en çok dikkat çeken havuç ve karadut suyu satan dükkânlardı. Öğrendiğime göre Beypazarı, Türkiye'nin en çok havuç üreten şehriymiş. Dikkatimi çeken bir husus şu oldu ki; esnaflar ürünlerini satmak için bazı turistik beldelerde olduğu gibi sokakta yürürken size rahatsız edici boyutta çığırtkanlık yapmıyorlar. Böylece rahat bir şekilde sokaklarda gezebiliyor ve satlık ürünleri dilediğiniz gibi inceleyebiliyorsunuz. Ayrıca fiyatlar turistik bir beldeye göre oldukça uygun.
Sokakları kısa bir süre turladıktan sonra akşam yemeği için kaldığımız konağın altındaki restorana gittik. Dışarıdaki masalardan birinde yerimizi aldıktan sonra bir süre tereddüt etsek de Mustafa Bey'in tavsiyesine uyarak dana kapama sipariş ettik. Daha önce denemediğimiz bir yemek olduğu için beğenip beğenmeyeceğimiz hakkında emin değildik. Bu yemek en az iki kişilik sipariş ediliyormuş. Bu sebeple denemek için bir porsiyon sipariş etme şansımız olmadı. Yemek bakır bir tavanın içindeki pirinç pilavının tam ortasında ters döndürülmüş bir güğümle masamıza geldi. Garson arkadaş güğümü kaldırarak içindeki kuşbaşı etleri pilavın üstüne döktü. Meğer etle pilav bu şekilde birlikte pişiyormuş. Böylece pilav da o etin suyula pişmiş oluyormuş. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse yemek benim de eşimin de damak zevkine uymadı. Et pişmişti ancak içindeki soğan parçaları ve pirincin tam pişmemiş olması yemeği iştahla yememize engel oldu. Et yemeklerine düşkün olanlar için farklı bir lezzet olabilir ama bizde çok olumlu bir tesir bırakmadı. Bunun dışında salata, yapraksarması ve garsonların ilgisi gayet iyiydi.
Cumartesi akşamı olması yönüyle Beypazarı sokaklarının daha da hareketleneceğini düşünmüştüm ama bu konuda yanıldım. Zira havanın kararmasıyla birlikte dükkânlar birer birer kapanmaya, sokaklar da boşalmaya başladı. Şehir akşamın henüz erken vakitlerinde sessizliğe büründü. Böylece şehre gece konaklamak için gelen sayısının oldukça az olduğu kanaatine vardım. Sokakları birkaç kez daha turladıktan sonra açık bulduğumuz bir kafede Türk kahvesi ve çay içtikten sonra konağa dönüp odamıza çekildik.
Sabah kahvaltı için tekrar alt katımızdaki restorana indik. Zira kahvaltı konaklama ücretimize dâhildi. Ha bu arada merak edenler için bir gece konaklama ve kahvaltı için iki kişi toplam 175 TL ödeme yaptık. Burada restoranların tamamı köy kahvaltısı verdiklerine dair afişler asmışlar. Ancak kahvaltının vasat olduğunu söyleyebilirim. Çok sıkı kahvaltı yapmayan kişiler olarak bu bizim için çok fazla sorun olmadı. Bizim için fazlasıyla kâfiydi. Söylemek istediğim, envai tür kahvaltılıklar, gözlemeler, börekler, sucuklu yumurtlar vs bekleyenler hayal kırıklığına uğrayabilirler.
Mustafa Bey'e teşekkür ve veda ettikten sonra konaktan ayrıldık. Bu arada Beypazarı dışında ziyaret edilebilecek mekânlar ile ilgili bilgi edindik. Pazar günü olması sebebiyle sıcak havaya rağmen sokaklar dünküne göre daha da kalabalıklaşmıştı. Şehri terketmeden önce çocuklar için hediyelik eşya almak ve dün gidemediğimiz Yaşayan Müze'yi ziyaret etmek için harekete geçtik.
Yaşayan Müze tarihi büyük bir konak içinde özel bir girişim olarak kurulmuş. 2007'den beri müze olarak hizmet veriyormuş. Giriş ücreti sivil8 TL öğrenci 6 TL. Aldığınız bileti Beypazarı dışındaki Yaşayan Köy'de indirim kartı olarak kullanabiliyorsunuz. Müze eski adıyla Abbaslar Konağı olarak da biliniyor. Osmanlı zamanında zengin bir tacirin konağıymış. Sonradan çocukları bu konağı satmış. Müze tüm nostaljisiyle konağın orijinal yapısını ve kullanım biçimini yansıtmakta. Müzedeki görevli personel tüm nezaketleri ve sempatileriyle konağın kısımları hakkında bilgilendirme yapıyorlar. İçeride hediyelik eşya satışı ve ücretli ebru etkinliği de yapılmakta. Ayrıca nazardan korunmak isteyenlere kurşun döktürme hizmeti sunulmakta.
Üç katlı konakta sedirler, işlemeli minderler, halılar, mutfak eşyaları sergilenmekte. İçerideki atmosfer insanı gerçekten alıp o günlere götürüyor. En üst katta ise halen çalışan geleneksel el dokuma tezgahı var ve bu tezgahta dokunan ürünler satışa sunuluyor. Konağın bahçesinde ise küçük bir kafe kurulmuş. Burada oturarak birer Beypazarı sodası ile yorgunluğumuzu attık.
Beypazarı'nda dikkatimi çeken bir diğer husus ise kadınlar fazlasıyla ticaret hayatının içindeler. Dükkanlarda, işletmelerde, müzelerde erkekten çok kadın görevli ve girişimci göze çarpmakta. Hatta müzeden çıkıp aşağı doğru yürürken küçük bir kız çocuğu dikkatimiz çekti. Elindeki bir dosyada A4 kağıtların çizdiği resimleri satmaya çalışıyordu. Küçük bir çocuğun elinden çıkmış basit çizimlerdi ama minik kızın ticari şevkini kırmamak için iki tane resmini satın aldık. Beypazarı sokaklarında bir tur daha atıp havuç suyu ve karadut suyu içip son olarak halkın Suluhan diye adlandırdığı Nasuh Paşa Hanı'nda kısa bir mola verdik.
Burası da restoran ve kafeye dönüştürülmüş. İçerisi oldukça kalabalık olduğu için fazla durmadık. Hamam Müzesi de pek ilgimizi çekmediği için uğramadan şehirden ayrılmak üzere harekete geçtik.
Arabamızı park ettiğimiz yerden biraz zorlanarak çıkardık ve yine kalabalık dar sokaklardan insan kalabalığının içinden ağır ağır geçerek şehir merkezine, oradan da İnözü Vadisi'ne doğru hareket ettik. İnözü Vadisi yaklaşık üç kilometrelik bir mesafedeydi. Dağların arasında yeşillik bir bölge. Ancak öyle gezilebilecek bir alan yok. Vadi boyunca sıralanmış açık hava restoranları var. Biraz hayal kırıklığıyla burada fazla oyalanmadan dönmeye karar verdik. Boşuna gelmiş olmamak için kendi bahçesinin ürünlerini satan bir yaşlı amcadan biraz üzümle elma aldık. Bundan sonra Yaşayan Köy'ün yolunu tuttuk.
Burası sıfırdan kurularak oluşturulmuş bir köy müzesi. Giriş sivil 11 TL öğrenci 7 TL. Ancak biz Yaşayan Müze'yi ziyaret ettiğimiz için bize indirim uyguladılar ve 7'şer TL'den giriş yaptık. Bu müzenin kuruluş amacı farklı yörelere ait köy hayatını tüm yönleriyle sergilemek. Amacı doğrultusunda yeterli bulmasam da yine de özgün bir çalışma olması yönüyle görmeye değer. Köy meydanı, çamaşırhanesi, pekmezhanesi, oyun alanı ve kümesleri ile klasik bir köy yaşantısı sergilenmiş.
Bunun dışında Karadeniz, Akdeniz ve Ankara köy evlerinin birer örneği inşa edilmiş. Ancak doğu yöresine ya da Trakya tarafına ait bir örnek yok.
Buradaki bayan görevliler de geleneksel kıyafetler içinde bu evler hakkında bilgi verirken işlerini gerçekten severek yaptıklarını hissediyorsunuz. Beypazarı insanının genelinde gördüğümüz nezaket ve tebessümü buradaki görevli personelde de görebiliyorsunuz. Köyün çarşısında yine ücretli etkinlikler ve bir de kafe var. Ayrıca bu köyde üretilen organik hayvansal ve bitkisel ürünler de satışa sunulmuş. İsteyenler buradaki köy evlerinde gece ikamet edebiliyorlarmış. Ancak bir gecelik konaklama ücreti olarak kişi başı 200 TL bana oldukça uçuk gibi geldi. Buradan sonra gezimizi tamamlayarak Ankara'nın yolunu tuttuk.
Sonuç olarak bir günlük Beypazarı gezimizi büyük ölçüde memnun kalmış bir şekilde tamamladık. Özellikle Ankara ve yakın çevresinde yaşayanlar için bir günlük son derece huzur verici, dinlendirici ve ekonomik kısa bir tatil alternatifi diyebilirim.