Beypazarı, Ankara’nın büyük ilçelerinden biri. Ününü duyunca arkadaşlarımızla birlikte buraya İnözü Vadisi'ni de dâhil ederek günübirlik bir gezi planlamaya karar verdik. Çok iyi de yapmışız. Selçuklular döneminde İstanbul Bağdat Yolu üzerinde önemli bir ticaret merkezi olan ilçe, Osmanlı döneminde beylerin yönetiminde bir tımarlı sipahi merkeziymiş. Bugün ise kendine has mimarisi, yerel lezzetleri ile Ankara'nın en turistik yerlerinden biri. Turizmin yanında Ankara’nın ve Türkiye’nin en önemli tarım alanlarından birine de sahip.
Beypazarı, tek başına Türkiye’nin havuç ihtiyacının %60’ını karşılıyormuş. Zaten Beypazarı’nın sembolü havuç. Şehrin hemen girişinde şirin bir havuç heykeli var.
Şehrin sembolü olan havuç heykelinin arkasındaki Demirciler Sokağı’na girerseniz Alaaddin Sokak'a kadar devam eden harika bir pazar göreceksiniz. Bu pazarda yok yok. Her yerde yemelik körpe havuçlar ve havuç suyu satılıyor.
Pazardaki dükkânlardan Beypazarı kurusu ve baklava kokuları geliyor. Tarhanası, eriştesi zaten çok ünlü. Sebzeler öyle taze ve güzel ki tüm konservelik ya da salçalık sebze ihtiyacınızı buradan temin edebilirsiniz. Meyvelerin kalitesi ise oldukça yüksek. Buradan aldığımız sert siyah üzümün tadı hala aklımızda.
Yöresel ürünlerin satıldığı sokağı gezerken pazardaki kadınların sattığı birçok yöresel lezzetin de tadına bakmalısınız. Ancak, o kadar çok ikram yapılıyor ki pazarda gezerken tok olmamakta fayda var.
Bu pazarda her şey ama her şey o kadar ucuz ki çantanızı değil araba bagajınızı bile rahatlıkla doldurabilirsiniz. Esnaf ise çok sıcakkanlı. Şehirlerde alışık olmadığımız insanlar. Tezgâhlarda el yapımı ahşap ürünler, bakır eşyalar, güzel takılar hatta ahşap oyuncaklar bile satılıyor. Ben buradan oğluma oklarıyla birlikte bir arbalet bile aldım.
Beypazarı'nın en güzel konakları Alaaddin Sokak çevresinde bulunuyor. Sokağın köşesinde yer alan Alaaddin Camii, 1221 yılından yapılmış. Caminin bahçesinde inşaatın başlamasıyla birlikte dikildiği tahmin edilen 800 yıllık da bir çınar bulunuyor.
Alaadin Camii’nin köşesinden Çınar Sokak yokuşuna girerseniz iki dakika yürüyerek yokuşun sonunda bulunan Yaşayan Müze’ye ulaşabilir, eski ve yeninin günümüze uyarlandığı sanat eserleri ile dolu müzeye kişi başı 5 TL ödeyerek gezebilirsiniz.
Burası bildiğimiz müzelerden biraz farklı. Çünkü görevli personel size rehberlik etmek yerine direkt olarak size eski konak hayatını yaşatmaya çalışıyor. Bu nedenle de kendinizi bir müzede değil tiyatrodaymış gibi hissediyorsunuz. Yaşayan Müze hakikaten yaşıyor, yaşatıyor. İlk girişte yerel kıyafet giymiş bir rehber karşılıyor sizi. Masal anlatmaya başlıyor.
Müzede kurşun döktürüp kahve falı baktırmanız ya da halı dokuyup eski kıyafetlerle resim çektirmeniz de mümkün.
Bu müzede dinlediğim Keloğlan masalı beni etkiledi çünkü çoğumuzun kendi çocuklarına bile anlatabilecek bir masal bilmediğimi ancak çocuklarımızın masalı ne kadar çok sevdiğini fark ettim. Gerçekten büyük bir eksiklik.
Eski konağın mutfağı ise yapının ilgimizi çeken bölümlerinden biriydi.
Artık karnımız acıkmaya başladı. Allaaddin Sokak'tan geri dönerek Cumhuriyet Caddesi üzerindeki Taş Mektep Konağı’na etraftaki sanat evlerine de uğrayarak yürümeye başladık.
Beypazarı’nda ne yenir?
Geziyi planlarken yaptığım araştırmada burada yerel en güzel yemeklerin Taş Mektep Konağı’nda yapıldığını tespit etmiş yorumların da çok olumlu olduğunu görmüştüm. Bu nedenle yemeğimizi 1800’lü yıllarda gerçekten de bir mektep olarak inşa edilen Taş Mektep Konağı’nda yedik.
Genel olarak menülere itibar etmesem de burada Beypazarı tarhanası, Beypazarı dolma, Beypazarı güveci, salata, ayran, 80 katlı baklava ve çaydan oluşan menüyü almanızı tavsiye edeceğim. Özellikle Beypazarı sarması, Beypazarı güveci ve 80 katlı baklava muhteşem. Beypazarı sarması ise şimdiye kadar yediğim hiçbir Beypazarı sarmasına benzemiyordu.
Beypazarı güveci ise şefin dediğine göre taş fırında toprak kaplarda bir gün boyunca pişiyormuş. 80 katlı baklava ise ayrı bir gündem konusu. Bu muhteşem menüye kişi başı 40 TL ödeyip karnımız doymuş ve mutlu şekilde şeflerimizi de tebrik ederek konaktan ayrıldık. Belediye tarafından işletildiğinden olsa gerek servis biraz yavaş ama sırf bu menü için bile özellikle Ankaralıların hafta sonu buraya gelmesi gerektiğini düşünüyorum.
Beypazarı yemek kültürü açısından oldukça zengin. Beypazarı’na gitmeyi düşünenler ilçedeki birçok değişik alternatifi deneyebilir. Artık planladığımız gibi yemek üstü çaylarımızı yudumlamak üzere Beypazarı’nın hemen kuzeyinde yer alan İnözü Vadisi’ne gidiyoruz.
Normal olarak Ankaralılar Beypazarı’na gelmeye karar verdiklerinde kahvaltılarını İnözü Vadisi’nde yapıyorlar. Biz ise ikindi çayı münasebetiyle Dostlar Tesisleri'ne geldik. Ancak ben size yine de burada belirleyeceğiniz bir tesiste temiz ve doğal bir ortamda mutlaka bir köy kahvaltısı yapmanızı tavsiye ederim. İnözü Çayı’nın oluşturduğu vadideki tesislerde huzurlu ve yeşil ile iç içe vakit geçirebilirsiniz.
Etrafın fotoğrafını çekmeye çalışırken fark ettim. Batı yamaçlarında çok katlı görünüm sergileyen geçmişte yaşamın da olduğu mağaralar bulunuyor. Ancak mutlaka dikkat edelim mağaralar yüksekte olduğu için bunlara ulaşmakta bir o kadar da tehlikeli.
Buraya nasıl ulaşacaksınız?
Beypazarı Ankara’ya 106 kilometre uzakta. Arabayla 1,5 saatte ulaşmak mümkün. İnözü vadisi ise Beypazarı’ndan kuzeye doğru 5 kilometre uzaklıkta. Yani ya gelirken ya da giderken vadiye uğrayabilirsiniz. İlçeye Ankara Otogarı’ndan kalkan otobüslerle de ulaşmak mümkün.
Beypazarı ile ilgili anlatacaklarım bu kadar şimdilik, sağlıcakla kalın.