İstanbul Arkeoloji Müzesi

İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Gülhane Parkı'nın sağ tarafında kalan Osman Hamdi Bey yokuşunda bulunmaktadır. Konum olarak da Topkapı Sarayı ve Ayasofya’ya oldukça yakın fakat bu iki müzeye göre çok daha az ziyaretçi almaktadır. Bu yüzden diğer müzelerde olduğu gibi kapıda uzun kuyruklar görmezsiniz.  Giriş ücreti 50 TL olduğu için bilet yerine Müzekart almanızı tavsiye ederim. Müzekart'ın fiyatı 2020  itibariyle 60 TL olmuş; müze giriş kapısından kimlik ile birlikte hemen çıkartabilirsiniz.

Arkeoloji Müzeleri; Eski Şark Eserleri Müzesi, Ana Bina, Çinili Köşk Müzesi olmak üzere 3 ayrı binadan oluşuyor. Yaklaşık 4 senedir müzenin en ünlü eseri olan İskender Lahdi’nin ve Bizans Dönemi eserlerinin olduğu bölüm restorasyonda; bu sebeple ilgili eserleri göremiyoruz. Gezmeye önce ana binadan başlıyoruz. Giriş katında eski Roma Dönemi'ne ait yöneticilerin veya mitolojik tanrıların heykelleri bulunuyor. Eserler genel olarak Bergama; Midilli Adası, Tarsus’tan çıkartılmış; aralarında milattan önceki yıllara ait birçok sayıda eser mevcut. Bunlardan bazıları Büyük İskender, Poseidon, Artemis, Eros heykelleri.

Giriş katındaki gezimizi tamamladıktan sonra bir üst kata çıkıyoruz. Üst katta bizi öncelikle İstanbul’un çeşitli ilçelerinden (Kadıköy, Pendik vb.) çıkartılan milattan önceki taştan yapılma malzemeler (kesici olarak kullanılan taşlar, kaplar vb.) karşılıyor. Daha sonra karşımıza mezar taşları çıkıyor. Mezar taşlarını incelediğimizde hepsinin üzerinde çeşitli konuların işlendiğini görüyoruz. Kimisinde tokalaşarak birbirlerine veda eden aile fertleri, kimisinde mezarda yatan kişinin mesleğini anlatan çalışmalar mevcut. Örneğin göktaşı bilimcisine ait olan bir mezar taşında, bir elinde küre bulunan bir erkek, yanında eşi; arka planda bir raf ve rafın üzerinde kişisel eşyalar dahi betimlenmişti. 

Bunun dışında benim en çok ilgimi çeken eser Yılanlı Sütun'a ait olan yılan başı. Eskiden Hipodrom, günümüzde ise Sultanahmet Meydanı olarak bilinen meydanda bulunan Yılanlı Sütun'un başları üzerinde bulunmuyor. Bu yılan başlarından bir tanesi Arkeoloji Müzes'nde bulunuyor, diğer ikisi ise hâlâ daha kayıp.

Yine bu katta Galata Kulesi'ne ait olan eski bir çan ve İstanbul’un Fethi sırasında Haliç’e bağlanan zincir de bulunuyor. Zincirin hemen yan tarafında ise üzerinde DARPHANE yazan bir bölüm var. Bu kısımda Osmanlı Devleti'ne ait sikkeleri; artık kullanmadığımız eski 5 lira, 1 lira gibi paralarımızı gördük.

Bu kısımdan sonra ikinci kata çıkıyoruz, bu katta bir zamanlar Anadolu’da yaşamış olan birçok uygarlığa ait olan kalıntıları görüyoruz. Merdivenin hemen karşısında bulunan odada MÖ 750 yıllarında Eskişehir, Afyon, Kütahya bölgelerinde yaşamış olan Friglere ait buluntuları gördük. Truva’da yapılan kazılarda çıkan buluntular katmanlara göre ayrılmış olarak  sergileniyor. Bu katta bence en ilginç bölüm çeşitli çivi yazılarının sergilendiği kısım. Aynı zamanda hayvanlara dağıtılan yem listesi, dağıtılan ekmek listesi, asker yeminleri, kralların yıllığı, Hitit yasalarının bulunduğu tabletler de sergileniyor.

En üst katta ise Suriye, Filistin ve Kıbrıs’ta yapılan kazı çalışmaları sonucunda çıkan eserler çağlara göre ayrılmış durumda.

Ana binadaki turumuzu tamamladıktan sonra hemen karşısında bulunan Çinili Köşk'e giriyoruz. Binanın içinde ve dışında duvarlarda çok güzel çini kaplamalar var. Burada İznik, Çanakkale, Kütahya’da yapılmış 12. yüzyılın sonundan başlayarak 20. yüzyıla kadar uzanan eserler karşımıza çıkıyor.

Aslında müze kapısından girdiğimizde ilk bina Eski Şark Eserleri Müzesi; ancak biz burayı en sona bırakıyoruz. Bu müzede Mısırlılara ait güneş saati, tanrı heykelcikleri, papirüs kağıdında mısır hiyeroglif yazısı örneği, uşepti denilen küçük heykelcikler bulunuyor. Uşeptiler ikinci hayatta ölünün yapması gereken zor işleri onun yerine yapacağına inanılan, mezara ölü ile beraber koyulan heykelcikler. Mısır bölümünde ilgi çekici eserlerden birisi ise camekanın ardında bir lahit ve içinde bulunan mumya.

Mısır eserlerini bitirdikten sonra eskiden Babil Tören Yolu'nda bulunan Tanrıça İştar’ın kutsal hayvanı olan aslanın betimlendiği kabartmaları görüyoruz.

Tarihteki ilk yazılı antlaşma olan Kadeş Antlaşması burada bulunuyor. Antlaşma Mısır ve Hitit devletleri arasında yapılmış olup, Mısırdaki Amon Tapınaklarının duvarlarına da orjinalinden biraz farklı olarak kazınmış durumdadır.

Son kısımda ise Mezopotamya’da bulunan devletlere ait kral heykelleri, eşyalar, takılar, çivi yazıları bulunuyor.

Biz bütün eserleri tek tek ayrıntılı incelemesek de yine de bir çoğunu hakkını vererek inceledik. Müzedeki gezimiz 4 saat sürdü ve gerçekten çok öğreticiydi. Birçok eserin yanında Türkçe ve İngilizce açıklamaları, ait olduğu yıl, çıkarıldığı yer bilgisi mevcuttu. Geziniz sırasında mola vermek isterseniz bahçenin tam ortasında eski heykellerin arasında güzel bir kafe var; ama fiyatları normale göre biraz daha pahalı.

Arkeoloji Müzesi'ne gittiğinizde Anadolu’nun ilk çağlardan beri ne kadar zengin bir kültürel mirasa sahip olduğunu anlıyorsunuz.